Bazen yaşadığımız ilişkiler kötüye giderken merak edip ya kendi kendimize sorarız, ya da ilişkimizi yakından bilen gözlemleyen kişilere sorarız. Ya da profesyonel bir yardım alıp, bir bilirkişiye sorarız.
"Ben nerde bu ilişkide ipin ucunu kaçırdım?"
İpin ucunu kaçırmak, ilişkinin gidişatı ile ilgili kontrolsüzlük, ilişkiyi okuyamamak, kötüye gidiş ile ilgili almadığımız önlemler, partnerimizi ve kendimizi duygusal anlamda analiz edememek.
Sonuç olarak yeterince ilişkiyi analiz edememek ve önlem alamamaktan kaynaklanan bir son olarak kendini ifade edebilir.
Peki ne yapılmalı ?
İlişkide ipin ucunu kaçırmamak için, önce kendimizi iyi analiz etmeliyiz.
Bir çok danışanımla bu çalışmayı yaparken itiraz ederler, "Neden kendimizden başlıyoruz?"
Sizin de olası itirazlarınıza hemen cevap vereyim. Çünkü bu ilişki ve başıma gelen her ne varsa her konudaki yaratım bizzat bana ait ve ben kendimi içerde değitirmezsem, dışarda hiç bir değişiklik mümkün olamaz.
Konumuz ilişkiler olunca yoğun olarak duygular, korkular, duygusal ilişkiler içindeki gel gitler ve bunların yarattığı travmalardan söz ediyoruz.
Bu kitleyi de çoğunlukla kadınlar oluşturuyor.
100 danışandan belki 5'i erkek.
Bu 5 erkek danışanın da 1'i duygusal ilişkilerle ilgili yardım talep ediyor.
Bu da bizi iki şık üzerinde düşünmeye zorluyor, ya erkekler ilişkilerle ilgili hiç sorun yaşamıyor, ya da yaşadıkları sorunları pek dillendirmiyor, yardım istemiyorlar.
Benim şahsi görüşüm en az kadınlar kadar erkekler de duygusal ilişkilerde sorun yaşıyorlar.
Onların da korkuları ve yoğun duyguları var. Ancak yapıları gereği, korku ve duygularını paylaşmak onlar için kontrolü kaybedip, gücü karşı tarafa vermek gibi olacağı için, korku ve duygularını dile getirmekten pek hoşlanmıyorlar.
Sanıyorlar ki duygularımı, yaşadıklarımı, korkularımı söylemezsem ipler her zaman benim elimde olur. O zaman zayıf görünmem!
Hepimizin sevgiyi hissetme, yaşama ve yansıtma şekli farklıdır. Çünkü hepimizin sevgi dili farklıdır.
Örneğin ;
Bazı insanlar için hediye vermek ya da almak,
Bazı insanlar için fiziksel temas,
Bazı insanlar için hediye alıp vermek,
Bazı insanlar için karşı tarafla sosyalleşmek,
Yargılar, ön yargılar, eleştiriler ne çok acı verir ve hayatı yaşamamızı nasıl da engeller.
Bunlar enerjinin bize akışını kesen yegane duvarlardır.
Özellikle de duygusal bir ilişki içindeysek ön yargılara ve kötümser bir ruh haline daha hızlı geçebiliriz. Çünkü aşkın, tutkunun olduğu alanlarda bazı korkular vardır. Bu korkularda ego kaynaklı olduğu için bizi yargısal bir alana taşır.
Günlük yaşamda çoğunlukla fark bile etmeyiz bir şeyleri yargıladığımızı, eleştirdiğimizi...
Hal böyle olunca da yasa gereği sürekli yargılanırız ya da yargıladığımız her ne ise içinde buluveririz kendimizi.
Ne yapmak gerekir peki, bunun önünü nasıl kesebilirsinz ?
Öncelikle "farkında" olmalısınız.
Farkındalık bir çok pozitif enerjinin kapısını aralar ve size pozitifin akması kolaylaştırır. Sizi "an" ın enerjisinde tutarak dikkatinizi şimdiye odaklar.
Cep teleofonuma sabah hüzünlü bir mesaj düştü... Eski bir danışanımdan.
“Onun (eski sevgilisi) bana geri dönüp özür dilemesini ve pişman olmasını çok istiyorum. Ne yapabilirim bunun için?" diye soruyordu.
“Affet” dedim.
Ve konuyla ilgili ne yapması gerektiğini anlattım.
Affetmek ile ilgili ne söylense az kalır.
Zira hayatımız çoğunlukla birilerine kızmak ve o kişiyi affedememekle geçer.
Koskoca bir yılı acısıyla, tatlısıyla, hüznü ve mutluluğuyla geride bırakıyoruz.
Bitirdiğimiz yıl içinde bir sürü deneyim yaşadık ve tecrübe sahibi olduk.
Bu deneyimler acı da olabilir, tatlı da. Mühim olan acı deneyimlerden elde ettiğiniz kazanımları bir sonraki yılda kazanca dönüştürebilmek.
Yeni yıl, yeni dilekler demek, yeni umutlar demek, mutluluk ve huzur demek.
Ama unutmayalım ki, huzuru ve mutluluğu bizler içimizde yaratıyoruz. Mutluluk da, üzüntü de bizim dışımızda gelişen kavramlar değil. Her biri içten dışa doğru yansır.
Eğer biz beden, zihin ve ruh olarak içimizde mutluluğu ve huzuru yaratabilirsek, çevremizde bizden etkilenecek ve mutluluğa, huzura katalizör olacağız.
Kim istemez ki, mutlu, huzurlu neşeli ve çevresini de sürekli mutlu eden bir ruh haline sahip olmayı değil mi?
Asıl mutluluk dışarıda bizi etkileyen şartlar her ne olursa olsun, içimizde yükselen bir coşku ve huzurdan ibaret.
İkili ilişkilerde her iki cinste koruma kalkanlarını tamamen indirdiklerinde birbirlerine yakınlaşmaya başlarlar. İşte ancak o anda çiftler arasında "derin sevgi" adını verdiğimiz türden bir sevgi ilişkisi başlar.
Derin sevgi her iki tarafı da fazlasıyla memnun eden türden bir sevgidir.
Derin sevgide sıcak duygular karşı tarafa yoğun bir şekilde hesapsızca aktarılır.
Çiftler kendileri gibi davranabilirler. Hiç bir davranış, duygu ve düşünce yapmacık ya da karşıdakini memnun edecek tarzda gelişmemiştir. Derin sevgi paylaşımlarında "kendiniz" olduğunuz için sevilir ve sayılırsınız.
Bazen gelen danışanlarım bana şöyle der; '' Bu ilişki için elimden gelenin fazlasını yapıyorum ama olmuyor. Onu mutlu etmek için herşeyi yapıyorum, yine olmuyor. Eksik nedir bulamıyorum ?"
Bu danışanım elbette ilişkide "derin sevgi" olmayışından bahsetmektedir. İlişkide tam manasıyla kendisi olamayan kadın ve erkek, sahte bir gerçeklik algısı içinde ilişkiyi yürütmeye çalışmaktadır ve bu sahte gerçeklik bir gün ortaya çıkacaktır.
Derin sevgilerin yaşandığı ilişkilerde asla sahteliğe yer yoktur. Herkes neyse öyle davranmalı, nasıl hissediyorsa öyle hissettirmeli, ne düşünüyorsa onu