14.01.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:
ASU MARO
“Eğer hayatımı yeniden yaşamış olsaydım
Daha fazla dolu dolu yaşardım
Daha az şeyleri ciddiye alırdım
Yeniden yaşasaydım
Daha fazla güneşin doğuşunu izlerdim...
Ama seksen beş yaşındayım...
Biliyorum ki ölüyorum...”
Borges
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki odasının duvarında asılıydı Borges’in bu şiiri. KKTC’nin 1. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş 22 sene bu şiire baktı o odada. Hayatını yeniden yaşasaydı neler yapabileceğini düşündü... “Aynı şartlar olsaydı başka bir şey yapamazdım ki...” diyecekti 2004 yılında yazacağı kitap için hayatının kapılarını açtığı Nur Batur’a... “Şartlar öyleydi ki her günü ciddiye almak mecburiyetindeydik. Çünkü hayat memat meselesiydi.”
İçin için annesine kırgın...
27 Ocak 1924’te Baf’da doğar Rauf Denktaş. Hakim Mehmet Raif Bey ile Emine Hanım’ın dünyaya gelen altıncı, yaşayan dördüncü çocuğudur... Nilüfer ablası ile Şevket abisi o doğmadan ölmüştür. Ve zamansız ölümlerin hiç eksik olmayacağı bir yaşamın da habercisidir bu. İlk giden, 18 aylıkken kaybettiği annesi olur. Yedinci kez hamile kalıp bebeği düşürmeye çalışırken kendi canından olan annesine için için kırgın kalır hep.
Bir buçuk yıl sonra, Baf’ta kaza hakimi olan babasının Lefkoşa’ya tayini çıkar. Cahit ve Ertuğrul abileriyle Neriman ablası, okumak için Türkiye’ye gittiklerinden yalnız bir çocukluğu olur Rauf’un. En yakını, dedesi Şeherli Mehmed’dir. 1878’de Ada’da Türk bayrağının indirilip İngiliz bayrağının çekilişini gören dede, masallar yerine “Osmanlı gitti ama yine gelecek” sözleriyle büyütür küçük torununu: “Ben göremeyeceğim ama sizler göreceksiniz”.
İstanbul’da yatılı okudu
Altı yaşındayken, ilk kez kopar aile ocağından. İstanbul’da Arnavutköy’deki Feyziati İlkokulu’na yatılı okuyacaktır. Kendisini büyüten dedesinin elini öper yola çıkmadan ve bu onu son görüşü olur. Bir sene sonra geri döner evine. 1934 yılında, büyük abi Cahit’in seçtiği Denktaş soyadını alırlar. Rauf aslında son derece milliyetçi öğretmeni Turgut Sarıca’nın kendisine taktığı ‘Akın’ adını beğenmektedir. Nitekim yıllar sonra Halkın Sesi gazetesindeki yazılarında Akın Yılmaz adını kullanacaktır.
O yıllarda Türkiye’ye gidip pilot olmayı hayal etmektedi. Kendi kendine “Küçük Tayyareci” şiirini okuyup duygulanır: “Düşman artık bu küçük tayyareciyi tanı / Kanatları altında saklayacak vatanı”. Ama babası izin vermez. “Bir yere gitmiyorsun” der, “İngiliz Okulu’na gideceksin. İyi bir avukat, güçlü bir gazeteci olacaksın. Kıbrıs’ta kalıp buraya hizmet edeceksin”. Çok bozulsa da baba sözü dinler, İngiliz Okulu’na birincilikle girer. Tatillerini çiftçilik yaparak, Söz gazetesinin matbaasında çalışarak geçirir. Bir de okuyarak ve yazarak. Spora da çok meraklıdır. Boksla, güreşle uğraşır, köpekleriyle uzun yürüyüşlere çıkar.
‘Benim için hayat yas, yas hayat...’
1941’de, okul savaş nedeniyle Girne’ye taşınır. Bir hafta sonu babasını Lefkoşe’de zatürree teşhisiyle yatarken bırakan Rauf, yolda dua eder “Beni kimsesiz bırakma Allahım” diye. Nafile... Babası 57 yaşında göçüp giderken, 17 yaşındaki Rauf’un kaleme aldığı “Hayatım” adlı şiir Halkın Sesi gazetesinde yayınlanır: “Doğduğum andan beri acı beni bırakmadı. Benim için hayat yas, yas da bir hayat idi”.
Üniversiteye gitme umudu olmadığını düşünüp orduya yazılmaya karar vermişken lise müdürü Mr. Smith dikilir karşısına. Önce liseyi bitirmesine, sonra da İngiltere’ye gidip hukuk okumasına önayak olur. Ama daha önce, Mağusa kaza mahkemesinde katipliğe başlar, hafta sonlarını ise Dr. Fazıl Küçük’ün kliniğinde Enosis’e karşı neler yapabileceklerini planlayarak geçirir. Halkın Sesi gazetesinde Türkleri ‘dava’ya çağıran yazıları ve şiirleri yayınlanmaya başlar. Fakat babasının “İyi bir avukat olacaksın” sözleri kulaklarında çınladığı için, 1944 yılında Lincoln’s Inn’de hukuk okumak için bombardıman altındaki Londra’ya gider. British Council’in bursuyla... Doğduğu gün “İşte nişanlın” diye kucağına verdikleri amcasının torunu Aydın’la sözlenmiş olarak.
Daha 24 yaşında halka seslendi
Sıkı çalışıp okulu iki buçuk yılda bitirir ve Mağusa’ya döner, 14 yaşındaki Aydın’la nişanlanır ve Rum avukat İndianos’un ofisinde çalışmaya başlar. 27 Kasım 1948’de Kıbrıslı Türkler’in ilk mitingi düzenlenirken 24 yaşındaki Rauf Denktaş da ilk kez kürsüden hakla seslenir. Savcılığa başlamıştır ama aklı fikri ‘dava’dadır artık. Parlak bir hukukçuyla nişanlı olduğunu zanneden Aydın hanım, 17 Temmuz 1949’da yüzünü pek az göreceği bir siyaset adamının karısı olur. 1 yıl arayla iki oğulları dünyaya gelir: Raif ve Münir. Dört yıl sonra da kızları Dilek... Ancak teşhis konulamayan bir hastalığı vardır bebeğin, sadece 2 yıl yaşar. Ve ne yazık ki Rauf Denktaş’ın son evlat acısı değildir bu.
1955 yılında Albay Grivas’ın kurduğu EOKA ilk büyük eylemini gerçekleştirir Kıbrıs’ta. İki taraftan ateşlenen milliyetçilik fitilinin söndürülmesi neredese imkansızdır artık. Çözüm amaçlı Londra Konferansı’nda çaresizlik iyice gözler önüne serilir. ‘Ya taksim ya ölüm’ mitinglerinin vaktidir şimdi.
1957’de Denktaş Faiz Kaymak’ın yerine Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu başkanlığına getirilir. Emekliliğine altı ay kalmışken savcılığı bırakır. Kocasını artık iyiden iyiye kaybettiğini düşünüp gözyaşlarına boğulan karısını “Sadece bir sene” diye avutur, “Halkı organize edeyim, ondan sonra işime dönerim.” Kendisi dediğine inanıyor muydu bilinmez ama Aydın Hanım o 1 yılın 50 yıl olacağını hisseder için için. Bu sırada hayat çok büyük bir acı daha çıkarır karşısına: Küçük oğlu Münir bademcik ameliyatında ölür ve o cenazesine bile yetişemez. 1959’da aileye oğulları Serdar’ın katılmasıyla biraz olsun teselli bulurlar. 1961’de ise ikiz kızları Ender ve Değer doğar. Ama 17 yaş şiirinde öngördüğü gibi hayat hep yas olarak devam edecek, Rauf Denktaş büyük oğlu Raif’i de genç yaşta bir trafik kazasında kaybedecektir.
Makarios Ada’ya dönüşünü yasaklar
16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulur, sürgünden dönen Makarios lider, Dr. Küçük de yardımcısı olur. Denktaş bu formülün işlemeyeceğinden emindir. 1963’te adada yeniden çatışmalar başlarken, 1964’te Kıbrıs’taki Türk cemaati adına BM Güvenlik Komisyonu’nda konuşma yapan Denktaş’ın adaya dönüşü Makarios tarafından yasaklanır. Ankara’daki sürgün yılları başlar böylece... Gözü, kulağı Kıbrıs’tan gelen haberlerde geçirdiği, karısının sağlık sorunlarıyla iyice güçleşen, çaresizlikten intiharı düşündüğü dört buçuk yıl.
31 Ekim 1967’de Karpas yarımadası kıyılarından Kıbrıs’a kaçak olarak çıkar. Ama anında yakalanır ve 13 günlük tutukluluktan sonra Türkiye’ye iade edilir. Adaya girişine ancak 13 Nisan 1968’de izin çıkar. Evine kavuşur, “Gelirse onu Atatürk Meydanı’nda direğe asacağım” diyen Dr. Küçük ile barışır, hatta iki lider birlikte çıkarlar halkın karşısına. Ama Denktaş’ın hedefi ‘tek adamlık’tır. Adaya dönüşünden bir buçuk ay sonra Glafkos Klerides ile masaya otururlar. Ortam gerildiğinde bir şaka patlatmayı adet edinen Denktaş’ın espri anlayışı Klerides’in de hoşuna gittiği için anlaşamasalar da yıllarca iyi bir ikili olurlar. Rauf Denktaş, 1973’te Ankara’nın desteğini alarak Dr. Küçük’ün yerine cumhurbaşkanı yardımcılığı koltuğuna oturur. İki dostun arası bir kez daha açılır ve küslük 10 yıl sürer. KKTC’nin ilan edildiği gün gözyaşları içinde birbirlerine sarıldıkları ana kadar...
Kıbrıs sorunu kördüğüm oldu
1974 20 Temmuz’unda Ecevit hükümetinin Kıbrıs harekatı başlar. Cenevre’deki müzakereler sonuç vermeyince bunu ikinci harekat izler. Artık kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölünmüştür ada. 1975’te Türk Federe Devleti’ni ilan eden Denktaş, 1976’da Kıbrıs Türk Federe Devlet Başkanlığı’na seçilir. 1983 15 Kasım’ında ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilir. Denktaş’ın rüyaları gerçek, Kıbrıs sorunu kördüğüm olur. Dünya yeni devleti tanımaz.
Artık Denktaş’ın yaşam alanı müzakere masalarıdır. İçeride muhaliflerle, dışarıda tüm dünyayla çatışarak geçer ömrü. Karşısına oturmadık BM genel sekreteri, arabulucu kalmaz. 2005 yılı başında artık cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını açıklar ve Nisan seçimlerinde koltuğu Mehmet Ali Talat’a bırakır. Ama nasıl bir emekliliktir bu? Konferanslarla, röportajlarla, olmadı “Kurtlar Vadisi”ne konuk olarak Kıbrıs davasını anlatmaktan hiç vazgeçmez. Nur Batur’a “Hayat böyle geçti” diye özetleyecektir yaşamını: “Ne tarih biliyorum, ne zaman! Öyle yaprak gibi rüzgara kapılmış yaşıyoruz. Ne kadar? Nereye kadar? Bilmiyorum.” Yeniden yaşasa farklı mı olurdu? O da bilinmez...
Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan 1975’te Rauf Denktaş’ı kabul etti.
Aydın ve Rauf Denktaş 1949 yılında evlendi.
Rauf Denktaş gençlik yıllarında.
Denktaş, kızları Ender ve Değer ile birlikte.
Denktaş, annesi ve babası ile birlikteyken.
Denktaş, BM Genel Sekreteri Annan ve Rum Kesimi lideri Papadopulos ile birlikte New York’ta 2004 yılında barış için bir araya gelmişti.