Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hiç unutmuyorum, tam 8 yıl önce Londra Tasarım Müzesi’nde Sir ünvanlı usta mimar Norman Foster ile röportaj yapmıştım. Cartier gibi tarihi olan bir saat ve mücevher markasının Norman Foster küratörlüğünde müzede açtığı sergi hakkında. Norman Foster’ı Cartier ile bir araya getiren ise Tasarım Müzesi’nin o zamanki direktörü Dejan Sudjic’di. 

Mücevher ve hikâye arasındaki ince hat

Kendisi daha önce İstanbul’da da sergi küratörlüğü yaptığı için İstanbul’u iyi biliyor. Tabii Norman Foster’ı nasıl ikna edeceğini de iyi biliyor, daha önce biyografisini de yazdığı için. Foster’ın havacılık tutkusundan giriyor konuya ve Cartier’nin ilk kez bir pilot için yaptığı ilk kol saati modeli Santos’u anlatıyor uzun uzun. Daha sonra dönemin Paris’i, Eyfel’in yapılışı derken mimariye de bağlanıyor konu. Sonuç, Norman Foster-Cartier iş birliği doğuyor ve Cartier in Motion (Cartier hareket hâlinde) sergisi gerçekleşiyor. 

Haberin Devamı

Şimdi ise Londra’nın bir diğer önemli müzesi Victoria&Albert’dayım, son 30 yıldır Birleşik Krallık’ta Cartier’ye adanmış en kapsamlı sergi için. Bu sergi, yalnızca Cartier’nin değil, bir dönemin estetik anlayışının da detaylı bir portresini sunuyor. Sergide 350’den fazla mücevher yer alıyor: Kraliçe II. Elizabeth’in 1953’te taktığı efsanevi Williamson pırlanta broşundan, Rihanna’nın 2016’da W dergisinin kapağında taktığı Scroll tacına; Grace Kelly’nin “High Society” filminde parlayan nişan yüzüğünden, Cartier Londra tarafından 1967’de tasarlanan ve saatçilikte âdeta bir manifesto niteliğindeki Crash saatine kadar... Üç kardeşin (Louis, Pierre ve Jacques) vizyonuyla  Paris’te başlayan, sonra Londra ve New York’a uzanan ve daha sonra global bir markaya dönüşme süreci anlatılıyor. 

Mücevher ve hikâye arasındaki ince hat

Stratejik hamle 

Sergi tasarımı ünlü mimar ve sanatçı Asif Khan imzalı. “Tarihin nefes aldığı ve geleceğin yankılandığı bir evren” olarak tanımladığı bu sergi mekânı, mücevherleri yalnızca vitrinlerde değil, boşlukta asılı hissi veren bir ışık oyunu içinde sunuyor. Bu sergi yalnızca Cartier’nin görkemini sergilemekle kalmıyor; bir müzenin misyonunun nasıl dönüştüğünü de gözler önüne seriyor. Bugün dünya genelinde müzeler, sadece geçmişi muhafaza eden kurumlar değil; günümüz izleyicisine dokunan, kültürel üretimi yönlendiren ve popüler kültürle bir köprü kuran canlı yapılar olarak öne çıkıyor.

Haberin Devamı

Lüks markalarla yapılan iş birlikleri stratejik bir önem taşıyor. Moda evleri, mücevher ve saat markaları müze ziyaretçilerinin daha çok ilgisini çekiyor. V&A’in Cartier ile yaptığı bu sergi, işte bu stratejik hamlenin zarif bir örneği. Bu sergiler sayesinde müzeler, yalnızca sanat tarihçilerine ya da akademisyenlere değil; moda tutkunlarına, tasarım öğrencilerine, popüler kültür meraklılarına da hitap edebiliyor. V&A’deki Cartier sergisi yalnızca bir marka anlatmıyor; bir çağın ihtişamını, zamanın dönüşümünü ve tasarımın evrensel dilini özetliyor. Sergi, 16 Kasım’a kadar devam ediyor.