SiyasetBaşbakan Yıldırım'dan Münbiç açıklaması

Başbakan Yıldırım'dan Münbiç açıklaması

06.03.2017 - 19:25 | Son Güncellenme:

Başbakan Yıldırım, A Haber ve Atv ortak canlı yayınında "Başbakan ile  Gündem Özel" programında, gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.Başbakan Yıldırım, kendisine yöneltilen "Münbiç'te bulunan PYD'li teröristlere yönelik operasyon gündemde midir?" sorusuna "Türkiye'nin dediği şey çok açık,  bizim Münbiç'te falan gözümüz yok, El Bab'da da gözümüz yok, Suriye toprağında da  gözümüz yok. Bizim dediğimiz tek şey var, buradaki PYD ve YPG unsurları Fırat'ın  doğusuna geçecek, burası PYD'den, YPG'den temizlenecek" diye yanıt verdi.

Başbakan Yıldırımdan Münbiç açıklaması

"Mevcut durumda Münbiç, Türkiye'nin öncelikli hedefi midir? Oradaki PYD'li teröristlere yönelik operasyon gündemde midir? Münbiç'ten El Bab'a açılan ateşte bugün 4 Türk askeri yaralandı, ateş açanların PYD'li olduğu değerlendiriliyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?" şeklindeki soruya Yıldırım, "El Bab'ın kuzey doğusundaki Şeyh Nasır bölgesine Münbiç tarafından PYD'lilerin olduğu tahmin edilen kişiler ateş açtılar, havan ateşi. Hafif şarapnel parçalarından yaralanan 4 tane askerimiz var. Hayati tehlikeleri yok, bu sabah oldu olay, dolayısıyla tedavileri devam ediyor, hemen karşılık verildi, gereği yapıldı." yanıtını verdi.

Haberin Devamı

'ÇİFTE STANDART'

Başbakan Binali Yıldırım, Almanya'da Türk siyasetçilere getirilen yasaklamalara ilişkin, "Demokrasi demek özgürlük demektir, demokrasi demek düşüncelerin hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan halkla paylaşılması demek. Bunu Almanya yaparsa, demokrasi konusunda Türkiye için söyledikleri anlamsız hale geliyor. Bir yandan Türkiye'ye ders vermeye çalışıyorsunuz, 'OHAL var, kısıtlamalar var, şu var, bu var' diyeceksiniz bir yandan da oradaki 1 milyonu aşkın oy kullanacak, bu halk oylamasında vatandaşımızla buluşup, onlarla görüşmemize engeller çıkaracaksınız. Bu bir çifte standarttır." dedi.

Avrupa Birliği ülkelerinin bazılarının Türk siyasilere ilişkin yasaklamaları hatırlatılarak, "bu yasaklamaların Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve kendisinin olası Avrupa ziyaretleri için bir ön mesaj olup olmadığının, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin konuya ilişkin Erdoğan'a desteğiyle ilgili değerlendirmelerinin" sorulması üzerine Başbakan Yıldırım, Bahçeli'nin açıklamasının çok anlamlı olduğunu ve bir dayanışma örneği gösterdiğini ifade etti.

Haberin Devamı

Yıldırım, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve kendilerinin konuyla ilgili açıklamaları üzerine, Bahçeli'nin Avrupa'ya güzel bir mesaj verdiğini ve daha önce bunu CHP Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın da yaptığını belirterek, "Teşekkür ediyorum, çünkü mesele memleket meselesi olunca diğer şeyler teferruat oluyor. Biz zor durumlarda, sıkıntılı durumlarda ne kadar ayrı düşünsek de birlikte hareket edebiliyoruz." diye konuştu.

Benzer bir durumun 15 Temmuz sonrası Yeni Kapı ruhuyla ortaya konulduğunu dile getiren Yıldırım, "Bugün Avrupa'nın ülkemizdeki halk oylamasını yönlendirmeye yönelik bu maksatlı çıkışlarına karşı da böyle bir tutum güzel bir mesaj oldu. Avrupa'ya da güzel bir mesaj oldu ve Türkiye'nin milli meselelerde nasıl bir araya geldiğini göstermesi bakımından önemli diye düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.

"Konuya ilişkin bir çözümün mümkün olup olmadığının" sorulması üzerine Başbakan Yıldırım, geçen aylarda Almanya'da bir program yaptıklarını ve 12 bin soydaşla bir araya gelerek cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle ilgili değişikliği anlattıklarını bildirdi.

Haberin Devamı

'Buna izin vermek lazım'

Başbakan Binali Yıldırım, Hatay kırsalına düşen Suriye'ye ait savaş uçağının pilotunun tedavisinin sürdüğünü, şu anda pilotun iadesi veya tutulmasıyla ilgili bir işlemin söz konusu olmadığını belirterek, "Bugün ailesinin ziyaret talebi olmuş. Buna izin vermek lazım, izin verilmesi uygundur diye düşünüyorum" dedi.

Mevcut şartlarda Türkiye tarafından Menbiç'e bir operasyonun yapılıp yapılmayacağı sorulan Başbakan Yıldırım, "Oradaki Rusya ile ABD ile bir koordinasyon sağlamadan bir operasyon yapmanın anlamı yok, sonuç çıkmaz, olaylar daha karmaşık hale gelebilir. Onun için şu anda askeri, teknik düzeyde görüşmeler yapılıyor" yanıtını verdi.

Irak'ın Şengal ilçesinde (Sincar) terör örgütü PKK ile Peşmerge arasında çatışmaların yaşandığı belirtilip, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani ile yaptığı görüşmeler hatırlatılarak, ortak bir operasyonun gündemde olup olmadığının sorulması üzerine Yıldırım, söz konusu bölgenin Türkiye için önemli olduğunu vurguladı.

Haberin Devamı

Terör örgütü PKK'nın bölgede ikinci bir Kandil'i oluşturmaya çalıştığını ifade eden Başbakan Yıldırım, şunları söyledi:

"Buna izin vermeyeceğimizi ve buradan teröristleri temizlemek ve uzaklaştırmak bizim gündemimizde olduğunu zaten söyledik ancak Peşmerge ve Bağdat yönetimi bize, 'O işi Peşmerge ile ve Irak güvenlik güçleriyle birlikte halledeceğiz' dediler. Şu anda biz onun gerçekleşmesini bekliyoruz. Eğer burada bir adım atılırsa ne ala, atılmazsa biz kendi başımıza gereğini yapacağız."

"Barzani bu noktada biraz geride mi duruyor" denilmesi üzerine Yıldırım, "Hayır, yok. Orada zaten bir çatışma da yaşandı. Barzani bugün de bir açıklama yaptı, 'Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt devleti olmaz' dedi. Dolayısıyla Barzani'nin bölgedeki bakışı teröre karşı, bizimle farklı değil. PKK ile mücadele konusunda, beğenelim beğenmeyelim, yani şu anda elle tutulur bize desteği veren Barzani'dir, IKBY'dir. O bakımdan bizim Barzani ile olan ilişkimiz bu çerçevede. Onun dışında başka bir anlam taşımıyor" ifadesini kullandı.

Haberin Devamı

Düşen Suriye savaş uçağı

Suriye'ye ait savaş uçağının Türkiye topraklarına düştüğü, uçağın pilotunun hastanede tedavi altında olduğu belirtilerek, pilotun durumunun ne olacağı, iade edilip edilmeyeceğinin sorulması üzerine Başbakan Yıldırım, pilotun tedavisinin sürdüğünü belirtti. Şu anda pilotun iadesi veya tutulmasına yönelik bir işlemin söz konusu olmadığını dile getiren Yıldırım, şunları kaydetti:

"Şu anda herhangi bir iadesiyle veya tutulmasıyla ilgili bir işlem söz konusu değil. Hayati, insani bir meseledir. Tedavisi tamamlanır şimdi de kaza kırım heyeti kuruluyor yarından itibaren çalışmalara başlayacak. Oradan çıkan rapora göre düşme nedeni nedir, ne değildir, sonuçları ortaya çıkınca ona göre işlem yapılacak. Hatta zannediyorum bugün ailesinin ziyaret talebi olmuş. Bu insani bir meseledir."

"İzin verecek misiniz" denilmesi üzerine Başbakan Yıldırım, "Vereceğiz. Buna izin vermek lazım, izin verilmesi uygundur diye düşünüyorum. Bu konuda bizim Suriye rejimiyle ilgili tutumuz bellidir ama biz 3 milyon mülteciye kucak açmışız, ev sahipliği yapmışız, ülkemize 'el aman' demiş, düşmüş insanlara da esir diye, onlara da insani muamele yapmak bizim geleneğimizde var" diye konuştu.

"Bu sistem baba ile oğlu birbirine düşürür"

Anayasa değişikliğine ilişkin eleştiriler hatırlatılarak, "AK Parti uzun yıllardır tek başına iktidar, bugün ne oldu da bu değişiklik yapılmak isteniyor" söylemlerine ilişkin görüşü sorulan Yıldırım, AK Parti iktidarının 15 yılı olduğunu belirtti.

Yıldırım, 15 yılın hesabının her sandığa gidildiğinde verildiğini ifade ederek, vatandaşın AK Parti'nin karnesine bakarak seçimlerde, halk oylamalarında yapılan işleri onayladığını ve kendilerini yeniden iş başına getirdiğini söyledi. İktidara ilk geldikleri gün de söylediklerini, CHP'nin bunu kaçırdığını söyleyen Başbakan Yıldırım, şöyle konuştu:

"Biz 2003'te söylüyoruz, diyoruz ki 'Başkanlık sistemi Türkiye'nin geleceğidir. Bu sistem değişikliği kalıcı istikrar, güçlü iktidar için mutlaka lazımdır'. Ancak bugün nasip oldu bunu değiştirmek. Fırsat ancak bugün ele geçti. Onun için 'Efendim her şeyi verdik niye bunu diyorsunuz' demeyecek. Bu sistem böyle devam edemez. Bu sistem baba ile oğlu birbirine düşürür. Çok geriye gitmeye lüzum yok. Mesela rahmetli Ecevit, kendisi aradı, buldu bir mahkeme başkanını, cumhurbaşkanı yaptı. Diğer partilerle de konuştu onları da ikna etti. En önce kendisi bozmuştur, Anayasa kitabını fırlattı, o da ona 'Nankör' filan dedi, ondan sonra ne oldu biliyor musunuz? Türkiye onun yükünü çekiyor. AK Parti iktidarı o günden bugüne, 2001 krizinden beri 637 milyar lira, bugünkü kurla, faiz ve ana para olmak üzere toplam borç ödemiştir. Bu ne demektir? Eğer bu kriz olmasaydı bugün Türkiye'nin dış borcu olmayacaktı."

Söz konusu parayla çok daha fazla projelerin yapılabileceğini, emeklilere, gençlere, kadınlara yönelik daha fazla kaynak ayrılabileceğini ifade eden Yıldırım, şunları söyledi:

"Buna rağmen yaptık ama yazık günah değil mi, bu para niye boşa gitti? İki kişinin çekişmesinden dolayı. Ta Atatürk döneminden başlıyor, yeni değil. Biliyorsunuz Atatürk, İnönü'yü görevden aldı, son yıllarında konuşmadı. Ondan sonra devam ediyor, tek parti dönemi var. Zaten her şey İnönü. 1946'da çok partili hayat. Rahmetli Menderes döneminde bile var. Hatıralarında diyor ki 'Bazen canımdan bezdiriyor' diyor, cumhurbaşkanı için. Ezanı tekrar orijinal hale getirilmesi konusunda bir türlü anlaşamıyorlar. Ondan sonra ihtilal geliyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri bu ülkede hep sorun."

"Kemal Bey dağıtmış vaziyette"

Anayasa değişikliğine ilişkin yapılan "Tek adam" eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Nasıl tek adam? Yani tek adam, eğer milletin oyuyla geliyorsa milletin oyuyla gidecek. Yani 'tek adam' dediğin kişi iki sandık arasında görev yapacak. Sandık kurulacak göreve gelecek, sandık kalkacak görevden alınacak veya devam edecek. En fazla iki dönem, padişahlık değil ki. Arkasında millet olan hiç kimse diktatör olamaz. Arkasından millet, milletin oyu varsa o milletin dediğini yapmak zorundadır. CHP'nin kafasındaki tek adam onların tek parti dönemindeki tek adam. Oradan bu tarafa daha gelemediler. Demokrasinin bu ülkeye neler kazandırdığının henüz farkında değil. Kemal Bey dağıtmış vaziyette. Bugün bir programda dedi ki 'Bu sistem değişirse başbakan ile cumhurbaşkanı anlaşamazsa ne olacak memleketin hali'. Yani bu ne demektir biliyorsunuz? Bu neresinden bakarsan bak bir fecaat. Bir kere değişiklikten haberi yok, unutmuş neyi değiştiriyor. İkincisi de aslında şuur altındaki gerçek su yüzüne çıkıyor. Tam da bizim dediğimizi diyor. Yani cumhurbaşkanı, başbakan mevcut sistem devam ederse mutlaka arıza çıkar, söylemek istediği bu ama unutuyor değişiklik yaptığımızı. Bizim söylediğimizi bir başka yönden doğruluyor, dediği bu aslında. Tek adam olacak tabii canım iki tane cumhurbaşkanı onun hatırı için seçmez ki bu millet bir tane seçecek. Yardımcıları, bakanları var, Meclis var ensesinde. Yani böyle bir şey yok."

Yıldırım, coşkulu şekilde gerçekleşen program boyunca herhangi huzursuzluk ve kargaşa yaşanmadığını belirtti.

"Rahatsızlığımızı çok açık şekilde dile getirdik"

Programın ardından bazı gelişmelerin meydana geldiğini ve bunları takip ettiklerini söyleyen Yıldırım, "Sayın Şansölye Merkel ile bir telefon görüşmesi yaptık uzunca, bu konuyu ele aldık, buradaki rahatsızlığımızı çok açık şekilde dile getirdik." dedi. Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Demokrasi demek özgürlük demektir, demokrasi demek düşüncelerin hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan halkla paylaşılması demek. Bunu Almanya yaparsa, demokrasi konusunda Türkiye için söyledikleri anlamsız hale geliyor. Bir yandan Türkiye'ye ders vermeye çalışıyorsunuz, 'OHAL var, kısıtlamalar var, şu var, bu var' diyeceksiniz bir yandan da oradaki 1 milyonu aşkın oy kullanacak, bu halk oylamasında vatandaşımızla buluşup, onlarla görüşmemize engeller çıkaracaksınız. Bu bir çifte standarttır ve bunun açıkça doğru olmadığını ve bu yanlıştan dönülmesi gerektiğini söyledim. Kendisinin de dışişleri bakanlarımızın bir araya gelmesi ve bu konuyu bir çözüme ulaştırması yönünde talimatı oldu. Biz de Dışişleri Bakanımıza aynı şeyi söyledik. Zannediyorum yarın bir araya gelecekler ve bu konuda daha makul, çözüme yönelik ne tedbirler alınır bunun kararını verecekler."

"Alman Federal Hükümeti bu kadar çaresiz mi?"

Yasaklara ilişkin "Bu yerel makamların işidir, eyalet yönetimlerinin işidir, biz bir şey yapamayız." şeklinde bir savunma yapıldığını anlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ben de dedim 'Bu hiç ikna edici değil, böyle bir şey olmaz.' Şimdi Alman Federal Hükümeti bu kadar çaresiz mi yani? Herhangi bir yerde bir toplantı olacağı zaman onlar, oradaki yerel makamlar, polis, belediyeler, yahut yerel yönetimler karar verecek, size rağmen bunu yaptırmayacak. Bunu çok inandırıcı bulmadığımızı ifade ettik. Şimdi nitekim bizim programlarımız onlara verilecek, Dışişleri Bakanlığına. Bizim Dışişleri Bakanlığı tarafından önceden programın yeri, kimlerin katılacağı ifade edilecek, ona göre tedbirlerini alıp, bu şekilde uygulayacaklar. Eğer bir aksilik olmazsa son geldiğimiz nokta bu."

"Feto ve bölücü terör örgütünün unsurları Almanya'da cirit atıyor"

Almanya ile Türkiye arasında bazı konularda derin fikir ayrılıkları bulunduğuna işaret eden Yıldırım, "Bunu Merkel'e de söyledim. Bir, Feto ve bölücü terör örgütünün unsurları Almanya'da cirit atıyor, istedikleri gibi propaganda yapıyorlar, Türkiye aleyhine istedikleri gibi faaliyet gösteriyorlar. Bizim oradaki Türk kökenli vatandaşlarımıza yaptığımız, onlara yönelik çalışmalarla karşılaştırdığımız zaman müthiş bir müsamaha var, müthiş bir sempati var." diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, Alman medyasının tutumuna ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, "Bugün Alman gazetelerinin hiçbirinde Türkiye lehine bir şey göremezsiniz. Baştan aşağı başlıklar Türkiye'nin aleyhinde, Türkiye'yi kötüleyici, bütün olumsuzlukları anlatan bir hava var. Bunun yanlış bir şey oyduğunu Sayın Merkel'e açıkça söyledim." ifadelerini kullandı.

Türkiye ve Almanya dostluğunun köklerinin çok derin olduğunu ve iki ülkenin 1. Dünya Savaşı'nda kader birliği yaptığını, 3,5 milyon soydaşın Almanya'da bulunduğunu hatırlatan Yıldırım, iki ülke arasında köklü ekonomik ilişkilerin olduğuna dikkati çekti.

Yıldırım, "Bütün bunlar dikkate alınca bu yaşadıklarımızın hiçbir şekilde Almanya-Türkiye arasında olması gereken bir durum olmadığını anlattık. Ümit ederim ki bu mesele daha fazla tırmandırılmaz, insanların kendilerini ifade etmeleri, fikirlerini anlatmaları ve demokrasinin gereğini yapmaları önünde bir engel olmaz." şeklinde konuştu.

Almanya gibi bazı Avrupa ülkelerinde de benzer problemlerin olduğunu dile getiren Yıldırım, "Hollanda'da bu ayın 14'ünde seçimler var, biraz ona yönelik olduğunu düşünüyoruz. Çünkü mevcut iktidar partisiyle o aşırı Wilders'in partisi arasında çok az fark var, onun için 14'ünden önce Hollanda'da bir etkinlik yapılması çok mümkün gözükmüyor ama 14'ünden sonra zannetmiyorum ki Hollanda böyle bir kısıtlama üzerinde dursun." değerlendirmesinde bulundu.

16 İSİM VERİLDİ, SES YOK

Başbakan Yıldırım, "Daha çok FETÖ bağlamında mı ele almalıyız bu maksatlı tutumu, onun yaptığı baskı gibi mi algılamalıyız?" şeklindeki soru üzerine, şunları söyledi:

"Alman kamuoyunu etkileyen unsurlar, Türkiye'nin düşmanları. Adeta Almanya'ya yuvalanmışlar, bir yandan PKK'nın ileri gelenleri bir yandan da Fetonun, Türkiye'den kaçan ve oraya yerleşmiş binlerce insan. Okulları, şirketleri, medya kuruluşları var. Dolayısıyla Alman kamuoyu bunlara göre oluşuyor. Bu doğru bir şey değil. Neymiş? 'Türkiye gazetecileri içeri atıyormuş, özgürlükleri kısıtlıyormuş, filan falan.' Ben şunu söyledim Sayın Merkel'e, 4 bin 500 tane Sayın Cumhurbaşkanımız size dosya verdi, PKK'lılarla ilgili, çıt yok. Yine 'Bu PKK'ya kaynak aktaran 16 tane firma ismi verildi.' ses yok.

Fetocularla ilgili durum ortada. Bütün bunları söyledik, hiçbir hareket yok, hiçbir şey yapmıyorsunuz. Ondan sonra da burada işte bir gazeteci diye dedikleri hem Alman vatandaşı hem Türk vatandaşı, Türkiye'de bir suçlamadan dolayı gözaltına alınmış, tutuklanmış, Türkiye'de akreditasyonu yok gazeteci olarak, bunları anlatıyoruz."

"Bırakın Türkiye'yi siz işinize bakın"

Alman makamlarına "Ne oldu, bu Almanya'daki bizim verdiğimiz şeyler?" diye sorduklarında "Efendim bizde yargı bağımsız, yargının işi biz karışamayız." şeklinde karşılıklar aldıklarını belirten Yıldırım, şöyle konuştu:

"Bize gelince niye böyle oluyor? Orantısız oluyor. Bizde de yargı bağımsız kardeşim. Size gelince yargı bağımsız da bize gelince değil mi? Bu tam bir çifte standarttır, onun için maksatlı dememin sebebi bu. Biraz Avrupa'daseçim senesi, dolayısıyla Türkiye Avrupa'da seçim için önemli bir ülke. Türkiye'yi seçim kampanyasında ele almayan parti yok. Olumlu yönde, olumsuz yönde. Mutlaka Türkiye Avrupa'nın iç siyasetinin bir parçası haline geliyor. Bu da Türkiye'nin bir anlamda önemini ve büyüklüğünü gösteriyor. Yani Avusturya Türkiye ile çok ilgili, biliyorsunuz 'Brexit' denen Avrupa Birliği'nden çıkışta o gün hatırlayın Cameron yattı kalktı Türkiye üzerinden propaganda yaptı, kaybetti. Onun için bırakın Türkiye'yi siz işinize bakın diyoruz."

"Mevcut durumda Münbiç, Türkiye'nin öncelikli hedefi midir? Oradaki PYD'li teröristlere yönelik operasyon gündemde midir? Münbiç'ten El Bab'a açılan ateşte bugün 4 Türk askeri yaralandı, ateş açanların PYD'li olduğu değerlendiriliyor. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir?" şeklindeki soruya Yıldırım, "El Bab'ın kuzey doğusundaki Şeyh Nasır bölgesine Münbiç tarafından PYD'lilerin olduğu tahmin edilen kişiler ateş açtılar, havan ateşi. Hafif şarapnel parçalarından yaralanan 4 tane askerimiz var. Hayati tehlikeleri yok, bu sabah oldu olay, dolayısıyla tedavileri devam ediyor, hemen karşılık verildi, gereği yapıldı." yanıtını verdi.

Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Münbiç'te işler biraz keyifli hale geliyor. Orada Amerika bayrak dikiyor, Rusya da yanına bayrak dikiyor, bayrak yarışına döndü orada iş. Bir yandan da PYD'liler, YPG'liler orada duruyor. Türkiye'nin dediği şey çok açık, bizim Münbiç'te falan gözümüz yok, El Bab'da da gözümüz yok, Suriye toprağında da gözümüz yok. Bizim dediğimiz tek şey var, buradaki PYD ve YPG unsurları Fırat'ın doğusuna geçecek, burası PYD'den, YPG'den temizlenecek. O sağlandıktan sonra orada Suriye unsurlarının olması gayet doğal. Çünkü orası Suriye toprakları. Amerika da olabilir, Rusya da olabilir. Biz diyoruz, eğer isterseniz bir üçlü mekanizma yaparız, Rusya-Amerika-Türkiye, orada PYD ve YPG gibi terör grupları tamamen temizlenir, aynen bizim Fırat Kalkanı'nda Cerablus'ta yaptığımız, Rai'de yaptığımız, Dabık'ta, El Bab'da şimdi yapmaya başladığımız, Suriyeliler gelir buralara yerleşirler, hayat normale dönmüş olur, bizim dediğimiz bu."

'Bunların hepsi zırva'

Anayasa değişikliğine ilişkin "Güçler ayrılığının ortadan kaldırıldığı", "Meclisin işlevsiz hale getirildiği"ne yönelik eleştirilerin sorulması üzerine Yıldırım, "Bunların hepsi zırva." diye konuştu.

Anayasa'nın 105. maddesini ve maddede yer alan "Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz." hükmünü okuyan Yıldırım, "Tek adam bu işte. Bu Evren'in koydurduğu madde." ifadesini kullandı.

Anayasadaki maddenin cumhurbaşkanına tek başına yaptığı işlerden dolayı işlem yapılamayacağını düzenlediğine dikkati çeken Yıldırım, bunun kaldırıldığını belirtti.

Yıldırım, cumhurbaşkanının mevcut anayasadaki yetkilerinin korunduğunu, buna karşın sorumluluğun arttırıldığını vurguladı.

"Cumhurbaşkanına cezai sorumluluk geliyor"

Mevcut sistemde cumhurbaşkanının sorumluluğunun bulunmadığına işaret eden Yıldırım, cumhurbaşkanının sadece vatana ihanetten dolayı suçlanabildiğini, "vatana ihanet" diye bir suçun da Türk Ceza Sisteminde bulunmadığını bildirdi.

Başbakan Yıldırım, şöyle devam etti:

"Mevcut anayasada cumhurbaşkanı denetlenemiyor, soruşturulamıyor. Cumhurbaşkanına denetim ve cezai sorumluluk geliyor. Denetimi kim yapıyor? Meclis yapıyor. Cezai sorumluluğu da yine Meclis komisyonlar kurarak, belirli oranlarda kabul oyuyla mahkemeye, Anayasa Mahkemesine gönderebilir. Cumhurbaşkanı eski mevcut maddede sadece vatana ihanetten dörtte üç milletvekilinin oyuyla Yüce Divana gönderilebiliyordu. Şimdi de hakkında herhangi bir suçtan, her şey olabilir, her konuda suçlanabilir ve soruşturma açılabilir. Buradaki nisap, ölçü ne? Üçte iki, daha az. Hem suçlamayla, sorumlulukla ilgili konular çeşitlendiriliyor hem de mahkemeye gönderilmesi için oran yüzde 75'ten yüzde 66'ya düşürülüyor."

Mevcut sistemde hükümetin istediğinde yasa çıkabildiğini, milletvekillerinin yasa çıkaramadığını vurgulayan Yıldırım, yeni sistemle milletvekillerine yasa çıkarma hakkı verildiğini söyledi.

Başbakan Yıldırım, yasaları milletvekillerinin çıkaracağını, bunun da milletvekillerini daha güçlü hale getireceğini belirtti.

"Bunlar deli saçması şeyler"

Meclisin yazılı sorular soracağını, cumhurbaşkanının, yardımcılarının ve bakanların cevap vereceğini dile getiren Yıldırım, Meclisin herhangi bir suçtan dolayı cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında soruşturma yapabileceğini bildirdi.

Yasamanın, yürütmenin emrine girmediğine dikkati çeken Yıldırım, Anayasa Mahkemesinin yapısının aynen durduğunu sadece askeri yargının kaldırılması dolayısıyla iki Anayasa Mahkemesi Üyesinin çıkarıldığını ifade etti.

Mevcut sistemde, HSYK üyelerinin dördünün cumhurbaşkanınca diğer yedi üyenin de yargı bürokratları arasından seçildiğini hatırlatan Yıldırım, ilk defa anayasa değişikliğiyle Meclis'in HSYK'ya üye seçeceğini anlattı.

Yıldırım, Meclisin milli iradeyi temsil ettiğini vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Milli iradeyi temsil eden Meclis'e güvenmeyeceksiniz, bürokratların kendi aralarında seçtiklerine daha çok güveneceksiniz. Böyle bir şey olabilir mi? Bir insan, temsil ettiği siyaseti bu kadar aşağılayamaz. Kabul edilebilir bir şey değil. Şimdi doğrudan ya da dolaylı milli iradenin tam yansıması geliyor. Nasıl doğrudan? Cumhurbaşkanını millet seçtiği için milletin seçtiği cumhurbaşkanı da dört tane üye seçiyor. Meclis'i millet seçtiği için Meclis de yedi üyeyi millet adına seçiyor. Bu mu, yargının yürütmenin kontrolüne girmesi? Bunlar deli saçması şeyler."

"Manşet atarak iktidara ayar verme zamanı geçti"

Hürriyet gazetesinde 25 Şubat'ta yayımlanan ''Karargah rahatsız'' başlıklı haberin hatırlatılarak, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'la yaptığı görüşmede konunun gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine Yıldırım, bunun eski Türkiye alışkanlıklarının tekrarı olduğunu söyledi.

Yıldırım, şu görüşlere yer verdi:

"28 Şubat'ta, 'Genç subaylar rahatsız', 'Silahlı Kuvvetler rahatsız', 'Asker rahatsız' gibi başlıkları ata ata Refah Yol hükümetini alaşağı ettiler. Ama bu AK Parti iktidarına sökmez. Bunu Balyoz, Ergenekon davasında gördük. Burada bize dayatma sökmez. Biz emri milletten alırız. Milletin dışında herkes milli iradenin temsilcisi hükümetin emrindedir. Silahlı Kuvvetler de bürokrasi de hepsi milletin işini görecek. Yönetim erki siyasettedir, bu erki, gücü de siyasete veren millettir. Onun için manşet atarak iktidara ayar verme zamanı artık geçti, çok eskide kaldı. Bunu yapanlar büyük bir yanlış içerisine düşmüştür. Bu konunun tabii Silahlı Kuvvetler boyutu da var, bunu da konuştuk. Buradaki yanlışları da anlattık ama onları kamuoyu ile paylaşmamıza ihtiyaç yok."

Halk oylamasına ilişkin anket sonuçlarının sorulması üzerine Yıldırım, anketi kendisi yaptığında buna inanacağını belirtti.

Başbakan Yıldırım, anketlerin bulunduğunu ancak paylaşmayacağını belirterek, şunları kaydetti:

"Gerçek anket 16 Nisan akşamı sandıklar açılınca ortaya çıkacak. Milletimiz bir karar verecek. Vereceği her kararın başımızın, gözümüzün üstünde yeri var. Biz Kılıçdaroğlu gibi milleti namusunuzla, onurunuzla, şerefinizle gidin 'hayır' oyu verin' diye yönlendirmiyoruz. Eğer o mantıkla gidersek, 'hayır' oyu vermeyen 'evet' oyu verenler namuslu, onurlu, haysiyetli değil. Bu millete bu laflar yakışır mı? Ana muhalefet partisi maalesef böyle zaman zaman gaflar yapıyor."

SEÇME VE SEÇİLME YAŞI AYNI

Seçme yaşının aynı zamanda seçilme yaşı olduğunu vurgulayan Yıldırım, bir insanın seçmek için ehliyetliyse, seçilmek için de ehliyetli olduğunu söyledi.

Bu çarpıklığı ortadan kaldırmaya çalıştıklarını ifade eden Binali Yıldırım, iktidara geldiklerinde seçilme yaşını 30'dan 25'e düşürdüklerini, seçme yaşını ise 18'e düşürdüklerini anımsattı.

Şimdi ise seçme ve seçilme yaşını 18 yapacaklarını dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:

"Zannediyorlar ki sadece 18 yaşındaki gençlere bu hak veriliyor. Yeni değişiklik, 18-24 arasındaki 7,5-8 milyon gencimizi ilgilendiriyor. Sadece 18 yaşındakiler, 1 milyon 200 bin kişi. Her yaş diliminde bu kadar var. Dolayısıyla 8 milyon genci ilgilendiren bir değişiklikten söz ediyoruz. Anamuhalefet partisi eğer bunu gençlere çok görüyorsa, benim buna diyecek bir şeyim yok. Askere gel deyince gençler aklımıza geliyor. Gençler evleniyor, ev bark sahibi olabiliyorlar. İşe giriyorlar, hayata atılıyorlar. Her türlü sorumluluğu alıyorlar, siyasete gelince 'siz biraz küçüksünüz bekleyin'. Biliyor musunuz, 15 Temmuz'da şehit olan 7 tane 18 yaşında gencimiz var. Gençlere bu memleketin sorunlarını bilmez diyenler, gençler apolitik diyenler, 15 Temmuz gecesi o gençlerin nelere muktedir olduğunu, ne güce sahip olduklarını gördüler.

Belli ki anamuhalefet partisi hala gençleri anlamamış. Gençlere hak vermede bu kadar haksız davranan başka birisi olamaz. Çocuklar, torunlar meselesine gelince, orada açtırmasın kutuyu, söyletmesin kötüyü. Sayın Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürü olduğu zaman 14 aylık torununu sigortalı yaptırdığını herhalde biliyorsunuz. Orada dürüstlük dersi vermeye kalkmasın, her şeyin cevabı var. Biz, kişisel meselelere girmekten mümkün mertebe uzak duruyoruz. Ama girerse herkesin söyleyeceği şey var."

"Aynı doğrultuda ayrı ayrı programlar yapmaya karar verdik"

MHP ile AK Parti'nin ortak miting planlaması olup olmadığına yönelik soruya Başbakan Yıldırım, "Sayın Bahçeli'yle bu konuyu görüştük. Prensip olarak onlar kendi kampanyasını, biz kendi kampanyamızı yapacağız. 'Olmayacak' demedik ama 'gelişmelere göre icap ederse yapabiliriz' şeklinde bir mutabakata vardık. Nitekim Sayın Bahçeli açıkladı, 'yurtdışına gidecekseniz ben de geleyim' dedi. Bu bir tekliftir. Sayın Cumhurbaşkanımız mutlaka bunu değerlendirecektir." şeklinde konuştu.

Ortak bir etkinlik yapmaktan ziyade MHP ile bir amaç birliktelikleri olduğunun altını çizen Yıldırım, "Evet" için, bu değişiklik için beraber yola çıktıklarını, bu değişikliğin halk tarafından onaylanması için aynı doğrultuda ayrı ayrı programlar yapmaya karar verdiklerini aktardı.

Bazı kapalı, akademik toplantıların AK Parti ve MHP milletvekillerinin katılımıyla yapıldığını bildiren Binali Yıldırım, açıkhava mitinglerini birlikte yapma düşüncelerinin olmadığını dile getirdi.

"Bunlara bakmamış tabi Kılıçdaroğlu, konuşuyor"

Yıldırım, milletvekili sayısının 600'e çıkarılmasına yönelik anamuhalefet partisinden gelen "israf" eleştirilerine ve 2019 yılında yapılacak olan seçimlerde AK Parti ve MHP'nin ortak listeyle seçime gireceği yönündeki iddialara ise şöyle cevap verdi:

"Herhalde falcıya mı sordu. Bunlar kahve falında filan ancak çıkar bu tip şeyler. 2019'da seçime girecekmiş, ortak girecekmiş. Bunlar saçmasapan şeyler, kafa karıştırmaya yönelik aklımızda, fikrimizde olmayan işler. Yalanla, dolanla bu işler olmaz. İsraf hesabı yapıyorsa, önce 8 yıl görev yaptığı SSK Genel Müdürlüğünde 2 trilyon kurumu zarara uğrattı. O göreve gelirken kurum artıdaydı, görevi bıraktıktan sonra tekrar artıya geçti. Önce onun hesabını versin. Veya elemanlarının posta, telefon masrafları 10 milletvekilinin dönem boyunca maaşı kadar tutuyor. Bunların hesabını versin. İsraf diye birşey yok."

Türkiye'de 1946'da 462 milletvekilinin olduğunu dile getiren Başbakan Yıldırım, nüfusa göre artarak 1950'de 487, 1954'te 541, 1960'da 610 olduğunu hatırlattı.

1960 yılında nüfusun bugünkünün yarısından az olduğuna dikkati çeken Yıldırım, "Ne olacak, bunlara bakmamış tabi Kılıçdaroğlu, konuşuyor. Yıl 1995, DYP-CHP iktidarda anayasa değişikliği oluyor, 450'den 550'ye çıkıyor. O zaman niye dememişler bu fazla oluyor diye. Seçmen 29 milyon, nüfus 59 milyon. Şimdi 80 milyon nüfus, o günkü nüfus kadar da 59 milyon seçmen var. İnsaflı olmak lazım." değerlendirmesinde bulundu.

"Seçmen başına düşen milletvekili 600 ile bile şu an yetersiz"

Bazı Avrupa ülkelerindeki milletvekili sayılarından örnekler veren Binali Yıldırım, seçmen başına milletvekili sayısına bakıldığında 600'ün bile yetersiz olduğunu ifade etti.

"Dedikodu ile amel olunmaz ki. Bizim öyle bir düşüncemiz yok"

Erken seçim iddialarının hatırlatılması üzerine Yıldırım, "Dedikodu ile amel olunmaz ki. Bizim öyle bir düşüncemiz yok. Bu bir seçim değil, milletvekili seçimi değil, genel seçim değil, bu bir referandum, aynen 2007'de olduğu gibi." dedi.

Başbakan Yıldırım, 22 Temmuz 2007'de milletvekili seçimi yaptıklarını, yüzde 47 oy aldıklarını, aynı sene 21 Ekim'de CHP'nin yüzünden "Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini" öngören halk oylaması yaptıklarını, vatandaşların yüzde 69'unun "cumhurbaşkanını halk seçsin" dediğini aktardı.

Bu karardan sonra cumhurbaşkanlığı seçiminin kriz olmaktan çıktığının altını çizen Yıldırım, cumhuriyet tarihi boyunca kriz olan cumhurbaşkanlığı seçimi meselesinin çözüldüğüne işaret etti.

Önemli bir değişim, dönüşüm gündeme geldiğinde CHP'nin hemen "rejim elden gidiyor" dediğine vurgu yapan Binali Yıldırım, CHP'nin 2007'de "cumhurbaşkanını siz seçemezsiniz, bu bir rejim meselesi, rejimi değiştiriyorsunuz" dediğini anlattı.

Yıldırım, "AK Partili biri cumhurbaşkanı olamazmış, başörtülü eşi olan birisi cumhurbaşkanı olamazmış, bu rejim meselesi olurmuş. Oldu, rejim mi değişti? Şimdi millet seçiyor, hiçbir şey de olmuyor. Başörtüsü yasağını kaldıralım dediğimiz zaman da bu 'bir rejim meselesidir' demediler mi? 28 Şubat'ta kızların başını açtırmalarının sebebi neydi, rejimin korunması. 'Rejim, laiklik elden gidiyor'. Ama ne oldu, o yasakların hepsi ortadan kalktı. Yetmedi, kamu kuruluşunda da başörtülüler çalışıyor. Yetmedi, poliste de var, askerde de var. Onun da kararı alındı ama uygulama gelecekte olacak. Bunlar vatandaşın sorunu değil. Bunlar CHP'nin kafasındaki tek parti döneminden kalmış korkular. CHP mutlaka değişmesi lazım. Her şey değişir, CHP değişmez." yorumunda bulundu.

FETÖ'YÜ TAKİP EDİYORUZ

FETÖ ile ilgili mücadele konusunda birçok dosyanın ABD'nin eski ve yeni yönetimine gönderildiğinin hatırlatılarak, "Hiçbir gelişme var mı? Kanada'ya veya üçüncü bir ülkeye kaçacağına dair iddialar vardı, bu konudaki gelinen son nokta nedir?" sorusuna Yıldırım, "Bu iddialar takip ediliyor. İddialar bize de geliyor, biz de ilgili devletlere, makamlara dikkate alınması konusunda bunu bildiriyoruz." cevabını verdi.

Yıldırım, ABD'deki yeni yönetimin, "FETÖ'nün iadesi" konusunda işi daha sıkı tutacağına inandıklarını vurguladı. Yapılan görüşmelerde bu meselenin iç yüzünü olduğu gibi anlattıklarını belirten Yıldırım, "Bu darbe girişiminin azmettireninin, uygulayıcısının bunlar olduğunu belgeleriyle ortaya koyduk. Dolaysıyla buradan daha yapıcı bir sonuç, yaklaşım bekliyoruz." ifadelerini kullandı.

15 Temmuz sonrasında devlet görevlilerinde görevden almaların yaşandığına değinilerek, "Bununla ilgili de bir komisyon kuruldu, gelen her dilekçeyi de dikkate alıyor. Bu konuyla ilgili bilgilendirir misiniz?" sorusu üzerine Başbakan Yıldırım, komisyonun henüz göreve başlamadığını söyledi.

Yıldırım, mevcut komisyonların daha önce bakanlıkların kurduğu, başbakanlıkta oluşturulan "İtiraz Değerlendirme Komisyonu" olduğunu belirterek, "Bunlar idari kararla kurulmuş komisyonlar. Bu komisyonların çalışmaları devam ediyor ama itiraz edenlere hukuki bir yolu açmıyor. KHK'lar ile bunu kurduk, burada adı 'Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu.' Bu komisyon artık hukuki dayanağı olan bir komisyon." diye konuştu.

"Bu işlem için süre yok"

Komisyonun 7 üyeden oluştuğunu, bunlardan üçünün başbakan tarafından atandığını, üyelerden birinin adalet bakanı, birinin İçişleri Bakanlığınca mülki idari amirlerinden, ikisinin ise HSYK tarafından önerildiğini dile getiren Yıldırım, şöyle devam etti:

"Komisyon kendi üyeleri arasında bir başkan seçiyor ve çalışmalarına başlayacak, bu şu anda kuruluş aşamasında. Ne iş yapacak? Memuriyetten çıkarma işlemlerini, öğrenciliği ile ilişiği kesilenlerin durumunu, özel kurum ve kuruluşların kapatılması, emekli personelin rütbeleri söküldü, rütbe konularının iadesi veya edilmemesini değerlendirilecek.

Burada şöyle bir yol izlenecek, şu anda 100 binin üzerinde müracaat var, bu müracaatlar oraya devredilecek. 'Ben haksız yere memuriyetten çıkarıldım' diyenlerin talepleri, burada ayrı ayrı heyetler kurulacak. Ya diyecekler ki 'Tamam, senin itirazın yerindedir' iade edecekler, iş bitecek. Bu işlem için süre yok. Veya 'Doğru işlem yapılmış' diyecekler. Bu sefer sana yargı yolu açılıyor, hakkını yargı yolunda arayabileceksin, AİHM'e kadar gidebileceksin."

Yıldırım, bunun gerçek anlamda hak arama yolunu da açmış olacağını vurguladı.

An itibarıyla işten el çektirilen ve çıkarılanlara ilişkin rakamları paylaşan Başbakan Yıldırım, "FETÖ'den dolayı uzaklaştırma, yani açığa alınma 31 bin 14, memuriyetten çıkarma 96 bin 999, toplam 128 bin 13. Bir de PKK, DHKP-C gibi bölücü örgütlerle ilişki içerisinde olanlar var. Bunlarda da uzaklaştırma 141, ihraç yani memuriyetten çıkarma 2 bin 796, toplam 2 bin 937. Bu itirazlar sonucu iade edilenler 12 bin 586, dosyası bekleyenler 100 bin civarında." dedi.

"Bunun için henüz her şey bitmiş değil"

Yıldırım, Haziran 2015 seçimleri sonrasında "Koalisyon modelinin FETÖ tarafından tanzim edildiği ve HDP tarafından dışarıdan destekli bir CHP'li koalisyon kurulmasının istendiği" şeklindeki iddiaların gündeme geldiğinin hatırlatılarak, "Eğer ki o gün, FETÖ'nün istediği olsaydı, Türkiye bugün nerede ve nasıl olurdu, 15 Temmuz olur muydu?" sorusu üzerine, şu değerlendirmelerde bulundu:

"15 Temmuz olur muydu? Muhtemelen olmayabilirdi veya daha önce de olabilirdi. Niye böyle söylüyorum? Çünkü kurulacak hükümeti hayal edin, bir yanda MHP bir yanda HDP var. Dünya bir araya gelse, ikisi bir araya gelemeyecek iki partiden bahsediyoruz. Onun için Sayın Bahçeli, 'Memleketim ve milletim önce, partim sonra' dedi, bunu düşünmeden reddetti.

O hükümet zorlamayla kurulmuş olsaydı bile çok uzun ömürlü olmazdı. AK Parti iktidarının bütün kazanımları bir çırpıda geçer giderdi. Zayıf iktidar olacağı için terör örgütleri daha da azardı, muhtemelen hem bölücü terör örgütü hem de FETÖ çok daha tehlikeli bir boyuta ulaşabilirdi, ihtiyaç da kalmazdı zaten ele geçirmiş olurlardı bir şekilde."

"Rakka'ya halen ortak operasyon şansı görülüp görülmediğine" ilişkin soru üzerine Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bunun için henüz her şey bitmiş değil. ABD'ye teklifimizi yaptık, bize resmi bir dönüş olmadı. Dolayısıyla şimdiden ortada yazılanları, çizilenleri veri kabul ederek, 'Bizimle yapılmayacak, bunların başka planları var' demek doğru olmaz. Biz onlara teklifimizi yaptık. Şu anda onların cevabını bekliyoruz. Açık söyleyim, onların terör örgütlerinin olduğu yerlerde biz olmayız, bu kadar net."

İSTİHDAM SEFERBERLİĞİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye genelinde başlattığı istihdam seferberliğine yönelik bir soru üzerine Yıldırım, istihdamda hedeflerinin 2 milyon kişiyi iş sahibi yapmak olduğuna dikkati çekti. Yıldırım, "TOBB'un her üyesi 1 kişi çalıştırsa 1,5 milyon ediyor. 500 bin de biz toplum yararına çalıştıracağız. Yani kamu kurumları alacak. Böylelikle 2 milyon oluyor. Çıraklık eğitimi falan rakam büyüyor." diye konuştu.

Bu seferberliğin devlete maliyetinin 11 milyar lira olduğuna işaret eden Yıldırım, istihdam dışında, 460 bin KOBİ'ye kredi desteği verdiklerini ve bunun da 12 milyar lira olduğunu vurguladı.

Başbakan Yıldırım, bu kredilerin, 1 yılının ödemesiz, 2 yılının da faizsiz geri ödemeli olmak üzere 3 yıllık olduğuna değinerek, "Bu kredide öyle kefil falan yok, teminat yok. Teminatı, kredi garanti fonu verecek. Buradan söylüyorum. Bankalara gidiyor vatandaş, 'Teminat mektubu getir, kefil getir.' bunlar yok. Ya konuyu bilmiyorlar ya da kasıtlı zorluk çıkartıyorlar." ifadesini kullandı.

"Vatandaşa ulaşmak isteyen her zorluğu aşar"

Başbakan Yıldırım, kendisini taşıyan helikopterin hava muhalefeti nedeniyle araziye indiğinin hatırlatılması üzerine, Muş ve Bingöl mitinginin çok güzel geçtiğine dikkati çekerek, "Muş havalimanında çok yoğun sis olduğu için uçak kalkamadı, helikopterle gidelim dedik. Muş'ta da yoğun sis nedeniyle inecek bir yer bulamadık. Tepe bir yer gördük, pilota, şuraya inebilirsin dedik. Kaptan da inceledi ve indik, helikopter kara oturdu. Bizde çıktık, karları yara yara gittik, vaktinde Muşlularla buluştuk." dedi.

Yıldırım, helikopterle indikleri yerin Muş'un en eski ve tarihi yeri olan Kale Mahallesi olduğunu ve fırsat bulmuşken vatandaşların da sorunlarını dinlediklerini belirterek, vatandaşa ulaşmak ve dertliyle dertleşmek isteyenin her zorluğu aşabileceğini bildirdi.

Vatandaşlara hep doğruyu söylediklerini, hiç aldatmadıklarını dile getiren Yıldırım, şunları kaydetti:

"15 senedir halkımıza hep doğruları söyledik. Bundan da hiç zarar görmedik. Yine doğruyu söylüyorum, Türkiye bu sistemle yoluna devam edemez. Çocuklarımız için, gençlerimiz için, geleceğimiz için, 2023 Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün muasır medeniyetler hedefini tutturmak için bu değişikliğe ihtiyaç var. Herkes 'Sen kendi koltuğundan vazgeçiyorsun.' diyor. Benim koltuğumun ne önemi var. Bu koltuklar iki sandık arasında, gelir gider. Önemli olan Türkiye'nin geleceği. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da fani, biz de faniyiz. Biz kişilerin değil, ülkenin geleceği, gelecek kuşakların rahatı için, onların güzel günlerde yaşaması için, sorunları torunlara bırakmış bir Türkiye değil... Sorunlarını çözerek gençlere emanet edeceğimiz, tıkır tıkır işleyen bir sisteme sahip bir değişiklik yapıyoruz."