29.01.2023 - 03:00 | Son Güncellenme:
Egemen Limoncuoğlu - Madonna kariyerinin tamamından şarkılar söyleyeceği, 40 senelik pop ikonluğunu kutlayacağı bir turne açıkladı 2023 için. Temmuz ayında Kuzey Amerika’da başlayacak turne sonbaharda Avrupa şehirlerine yayılacak. İlk etapta 35 konserle açıklanan tarihler, bu satırlar yazılırken 60’ı geçmişti. Yoğun talep, satışa çıkar çıkmaz tükenen biletler derken sayının daha da artması gayet muhtemel.
Madonna 64 yaşında. 2023 turnesi esnasında 65 yaşına basacak. 65 yaş üstü şöyle yapmasın, böyle yapmasın söylemleriyle muhatap olma çağına gelecek. Haftada 3-4 konser verecek. Kuzey Amerika’yı boydan boya geçip Avrupa’ya geçecek. New York Times turne haberini verirken “zaten 70’ler yeni 50’ler” diyor. “Başkan bile 80 yaşında” diye de ekliyor.
Madonna turnesi tabii ki büyük bir prodüksiyon, görkemli sahne şovları içerecek. Çünkü hem Madonna olmak bunu gerektiriyor, hem de hepimiz ondan bunu bekliyoruz. Turne duyurusunu bile bol ünlü simalı bir yemek masasında müstehcen esprilerin gırla gittiği bir mizansen yaratarak yapıyor. Çünkü... Çünkü o Madonna. Kendine tanımladığı kimlik, ve bizim ondan beklediklerimiz bunları gerektiriyor. Yaşı kaç olursa olsun.
Karşılıklı bir anlaşma var gibi değil mi? Sevdiğimiz yıldızlar yaş almıyor, biz de zaten yaş almalarını beklemiyoruz onlardan. Yaş konusundan muaf sanki bu isimler. Öyle görüyoruz onları. Onları formda, fit, başlarına gelenleri atlatmış, ayakları üzerinde dimdik durmaya devam eden, işini tıpkı 40 sene evvel yaptığı kadar iyi yapmayı sürdüren insanlar olmalarını bekliyoruz. Onların bu hali bize de güç veriyor. Ve o güçten aldığımız yetkiyle yaşlanmalarına izin vermiyoruz.
15 yaşında odanızın duvarına posterini astığınız sanatçının, grubun, hâlâ aktif olması, üniversite çağımızdayken konserine gittiğimiz ismin hâlâ konserine gidebilecek olmamız... Nostalji de değil bu üstelik. Onların ‘formu’, yaşlanmamaları bizde de bir takım kutulara tik atıyor. Sadece ‘o günlere’ götürmekle kalmıyor, hayatımızdan belli anları tekrar yaşatmıyor, onların varlığını tüm görkemleriyle sürdürmesi, içten içe kulağımıza bir şey fısıldıyor: “Bizde de hâlâ iş var”.
Gerçekle yüzleşmek
Haziran ayında Johnny Depp’li grup Hollywood Vampires ile İstanbul’a da gelecek Alice Cooper’ın 75 yaşındayken tıpkı 50 sene evvel yaptığı teatral, kanlı ve ürkütücü şovlarını yapmasını bekliyoruz. Ajda Pekkan, hep Ajda Pekkan olsun istiyoruz. Tarkan sahnede o kıvrak danslarını etmezse zamanın geçtiğini hissedeceğimiz, ‘bizden geçiyor’ mu diyeceğiz belki. Lenny Kravitz, Antik Yunan’dan ışınlanmış siyahi bir heykel gibi görünmezse, Sting 40 senedir gözümüzde anında beliren ‘sarışın bomba’ formunu kaybederse ne yaparız? Yapacak bir şey yok, gerçekle yüzleşmek tek çare. Hepimiz yaş alıyoruz.
Hollywood’un çarpık düzeninde kadın oyunculara bir yaştan sonra hemen anne, teyze, büyükanne rolleri biçilirken erkek oyuncuların 70’lerine dek taş çatlasa 40’lı yaşlarda göründükleri başroller verilmesi. Sonra bir gün aniden artık yaşlarını belli eder hale geldiklerinde hepimizde bir ‘ne ara yaşlandı bu adam’ hissi uyanması sık sık başımıza geliyor. Müzik dünyası bu konuda sanki biraz daha adil(!). Kadın ya da erkek ayrımı yapmadan herkes genç kalsın isteniyor. Genç değilse de fit olsun, formda olsun, gençlere taş çıkarsın, sahnede dillere destan performanslar sergilesin. Bazen çok acımasız da olunabiliyor. Blues efsanesi B.B. King’in 88 yaşındayken sahnede iyi gitar çalamadığı için yuhalanması gibi vakalar da mevcut müzik tarihinde.
Ortada normal kabul edilmiş bir arz ve de talep mi var, yoksa beklentilerle iki tarafın birbirini beslediği, iki tarafa da iyi gelen, iki tarafın da lehine işleyen garip bir ilişki mi söz konusu? İşlemediği zaman işlemesi için çaba gösterilen, belki bu uğurda zaman zaman saçmalanan bir ilişki mi? Bunun üzerine epey düşünülebilir, bu pazar gününün kahve seansı esnasında. Acaba biz bu insanların yaşlanmasına izin vermiyor muyuz? Jon Bon Jovi’yi beyaz saçlarıyla görünce, sevdiğimiz yıldızın 70 yaşına bastığını öğrendiğimizde, kendi yaşımızla bir münakaşaya mı giriyoruz. Biz büyümüş, çoluk çocuğa karışmış, kilo almış kilo vermiş, hastalanmış iyileşmiş olabilir, yani hayat dediğimiz akışın getirdiği şeyleri sırasıyla tam takım yaşamış ve etkilerini hem zihnimizde hem bünyemizde hissediyorken, sevdiğimiz yıldızlara aynı hakkı tanımıyor muyuz acaba? Ve daha da kötüsü, acaba onlar da kendilerine bu hakkı tanımıyorlar mı?