PazarSinemanın ressamlarla buluşması

Sinemanın ressamlarla buluşması

04.06.2023 - 02:00 | Son Güncellenme:

Bu hafta vizyona giren “Daliland/Dali Diyarı” vesilesiyle sinemanın ressam portrelerine bakıyoruz.

Sinemanın ressamlarla buluşması

EBRU ÇELİKTUĞ - Eserleri kadar yaşamları da ilgi çeken ressamlarla ilgili filmlere bu hafta “Daliland/Dali Diyarı” ekleniyor. Yönetmen Mary Harron, Gerçeküstücülük akımının öncülerinden Salvador Dali’nin yaşamının ileriki yıllarına kamerasını çeviriyor. Çılgınlıklarıyla maruf ressamı ise Ben Kingsley canlandırıyor. Biz de bu vesileyle sinemanın ressamlarla ilişkisine bakalım istedik.

Haberin Devamı

“CARAVAGGIO” (1986): Barok sanatın en iz bırakan ressamlarından Caravaggio’nun beyazperdedeki yansıması Derek Jarman sayesinde karşımıza çıkmıştı. Resim eğitimi alan Jarman, 17 kez yeniden yazdığı senaryosuyla Caravaggio’nun, belirsizliğin hâkim olduğu yaşamını Caravaggio tablolarını andıran bir görsellikle perdeye aktardı. Caravaggio resim konusunda bir dehaydı şüphesiz ama sanat tarihinin en ayrıksı ressamları arasında yer aldı. Jarman, bu olayları başarılı bir kurmacaya çevirmeyi başardı.

“SURVIVING PICASSO/PICASSO İLE YAŞAMAK” (1996): Gerek klasik müzik gerekse resme olan tutkusuyla tanıdığımız Sör Anthony Hopkins’in şaşırtıcı bir benzerlikle Pablo Picasso’ya hayat verdiği “Picasso ile Yaşamak”, daha çok sanatçının gönül işlerine yoğunlaşıyor. Zaten filmin sloganı da bu minvalde: “Sadece kadınlara olan tutkusu resim tutkusuna rakip olabilirdi!” Film ekibi, 1980 ve 1990’ların başarılı edebiyat uyarlamalarına hayat veren yapımcı Ismael Merchant, yönetmen James Ivory ve senarist Ruth Prawer Jhabvala’dan oluşuyor.

Haberin Devamı

Sinemanın ressamlarla buluşması

 “NIGHTWATCHING” (2007): Peter Greenaway’in Hollandalı ustalar serisinin ilk halkası “Nightwatching”, adını Rembrandt’ın “The Night Watch/Gece Nöbeti” tablosundan alıyor. Eğer Rembrandt’ın bu tabloyu yaptığı dönemin dinsel ve siyasal kontekstini bilmiyorsanız, maalesef filmin içine girmek zorlaşabiliyor. 

“SÉRAPHINE” (2008): Sanat tarihinin derinliklerinde gömülü kalmış pek çok kadın sanatçı arasında tıpkı Camille Claudel gibi akıl hastanesine yatmak zorunda kalan Séraphine Louis, 2008 yapımı “Séraphine” sayesinde bir nebze de olsa gün ışığına kavuştu. Séraphine’i son derece ayrıntılı bir sinema diliyle perdeye aktaran filmin en önemli kozu ise başrolde sanatçıya hayat veren Belçikalı oyuncu Yolanda Moreau’nun performansı. Film, Fransız sinemasının Oscar’ları sayılan Cesar’dan tam yedi ödülle ayrılıyor.

“LOVING VINCENT” (2017): Dehası çok geç anlaşılan ve yaşamına kendi elleriyle son veren Van Gogh ile ilgili çok sayıda film çekildi fakat “Loving Vincent” bu filmler arasında çok özel bir konuma yerleşiyor. Polonya Film Enstitüsü’nün fonu ve desteğiyle Polonyalı Dorota Kobiela ve İngiliz Hugh Welchman’ın birlikte yönettiği bu eşsiz animasyon tam altı yılda tamamlandı. Dünyanın dört bir yanından filmin yapımında yer almak için başvuruda bulunan 5 bin ressam arasından 125’i seçildi ve filmi meydana getiren 65 bin kare bu ressamların eliyle çizildi ve boyandı. Bu meşakkatli teknik, başarılı bir kurmacayla birleşince finalinde gözyaşlarınızı durduramayacağınız “Loving Vincent” ortaya çıktı.

Haberin Devamı

Sinemanın ressamlarla buluşması

“POLLOCK” (2000): Soyut resmin Amerika’daki en ünlü temsilcilerinden Jackson Pollock, fırtınalı yaşamını âdeta tablolarına nakşetmişe benzer. Ed Harris’i ilk kez yönetmen koltuğuna oturtup başrole de yerleştiren “Pollock”, oyuncunun 10 yıla yayılan bir hazırlık sürecinin sonunda ortaya çıktı. Bu biyografik film, Pollock’un eşi Lee Krasner’ı canlandıran Marcia Gay Harden’a En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar kazandırdı.

“MR. TURNER” (2014): Gün doğumları, gün batımları ve tabii ruhumuza, iç dünyamıza en fazla sirayet eden dalgalı denizler, dev dalgalarla mücadele eden gemiler; İngiliz ressam Turner dendiğinde aklımıza üşüşen imgelerin başında geliyor. Mike Leigh’nin senaryosunu da kaleme aldığı “Mr. Turner”, bu eksantrik dâhinin yaşamının son 25 yılına odaklanıyor. Babasıyla o ölene dek birlikte yaşayan, çok az dosta sahip, sürekli homurdanan bu anarşist sanatçıyı filmde tasvir eden Timothy Spall (yönetmenin arzusu üzerine iki yıl resim dersi alarak rolüne hazırlanmış), benzersiz bir performans sergiliyor.