06.01.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Ulaş Gürşat / ulas.gursat@milliyet.com.tr
Fazıl Say kendisi için “İlginç hayatını, değerli müzisyenliğini takip ediyorum.” diyor. İdil Biret ise “virtüözlük özellikleriyle derin ve hakiki müzikaliteyi birleştirmiş olan genç ve parlak sanatçı” ifadesini kullanıyor.
31 yaşındaki piyanist ve besteci Kemal Cem Yılmaz iki farklı hayat yaşıyor. Gündüzleri Hannover caddelerinde müşterilerini taşıyor, bir yandan da durakta müşteri beklerken diz üstü bilgisayarında bestelerini yazıyor. Akşam olunca ise piyanosunun başına geçip bestelerini çalışıyor. Bir klasik müzik sanatçısı olan Kemal Cem Yılmaz, istediği şartlar oluşmadığı için hayatını taksicilik yaparak kazanmak zorunda. Almanya’da birleştirici bir mesaj veren entegrasyon marşını yazan Kemal Cem Yılmaz, yakında ek gelir için kilise ayinlerinde org da çalacak. Alman medyası tarafından görmezden gelindiğini ifade eden Yılmaz “Ben müzik yapmak istiyorum. İlk amacım müzik yapmak” diyor. İşte Kemal Cem Yılmaz’ın ilgi çekici hikayesi.
Hem taksi şoförlüğü hem müzisyenlik yapmak nasıl bir şey?
Zor olduğunu kabul etmek lazım. Öğrencilik dönemimde de hafta sonları böyle çalışarak hayatımı kazandım. Bir ara belediyenin konservatuarında çalıştım. İstanbul’a gittiğimde de konser ve ders vererek yaşamımı sürdürdüm. Şimdi de durakta müşteri beklerken dizüstü bilgisayarımda bestelerimi yazıyorum. En azından o bekleme süremi değerlendirmiş oluyorum. Bunu başka bir işte yapamam. Konserim varsa iki gün önceden izin alıyorum. Patronumla sorunum yok. 10 gün sonra yeni kaydım var. Yine iki gün önceden izin alacağım.
Şoförlüğe ne zaman başladınız?
Taksiciliğe 21 yaşında başladım. Babamın taksisi vardı. 2009’da kendisini kaybettim. Ondan sonra taksiye yoğunlaştım. Hayatımı bu şekilde kazanmaya çalışıyorum. Öğrencilerim de var,
çoğu Türk ve maddi imkanları kısıtlı olduğu için çok para alamıyorum. Türk olarak Almanya’da bir piyano öğretmeni olmanız kabul edilemiyor. Türklere dair imaj son yıllarda değişiyor ama çok yavaş...
Müziğe nasıl başladınız?
8.5 yaşında piyano dersleri almaya başladım. Babam müzik eğitimimin olmasını istedi ben de çabuk ilerledim. Benim şanssızlığım özel yetenekleri destekleyen programlara girememiş olmam. Burada belli bir kesmine ait olmadığınız zaman bu durum zor oluyor. Konservatuara üniversite seviyesinde 18 yaşında girdim. 2002 yılında Eskişehir’de ulusal yarışmada birincilik kazandım, Gökhan Aybulus arkadaşımla beraber. Galiba kendisi şimdi bir yerde doçent. İdil Biret’le, Fazıl Say’ın hocasıyla tanışabildim. Beni dinleyenlerin beğenisini kazandım ama çevrem olmadığı için de bir şeyler olana kadar birkaç yıl geçti. İstanbul’da Akbank Oda Orkestrası’yla bir çıkış yakalamıştım, yarışmadan dört yıl sonra, 2006’da. Türkiye’de biraz daha tanınıp klasik müzik âleminde yerimi bulmaya çalıştım. Almanya’ya dönüş sebebim babamın hastalığı. Tam işleri oturtmuştum. 2006’dan 2008’e kadar İstanbul’daydım. Birçok yerde konserler vermiştim. Kendimi tanıtmaya başlamıştım. Ama hayatın gidişatı... Babam hasta olunca taksi işlerini devraldım ve o zaman bazı şeylerden uzaklaştım.
“Takside sadece klasik değil her şeyi dinlerim“
Sadece müzisyenlik yaparak yaşamınızı kazanmanız mümkün mü?
Şu an mümkün değil ama mümkün olması için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Besteler de yazıyorum. Avrupa’daki Türk çocuklara yönelik alıştırma parçalarının olduğu bir kitap yazdım. Yakamoz adındaki bu kitabım iki ay sonra yayımlanacak. Doğduğum kent Lagenhagen’ın kuruluşunun 700’üncü yılıydı geçen sene. Bir cami ve iki kilise ortak bir gün düzenledi. Günün sonunda benim 25 dakikalık bir eserim seslendirildi, dakikalarca
500 kişi ayakta alkışladı ama buradaki medya bunu görmezden geldi.
Takside çalışırken ne dinliyorsunuz?
Her tür müzik dinliyorum. Genelde klasik müzik çalan radyoları dinliyorum. Müşteriler seviyor. Zaten gündüz çalıştığım için klasik müzik müşteriler için sorun olmuyor.
Bir entegrasyon marşı yaptığınızı okudum. Tam olarak nedir?
Geçen sene böyle bir proje yaptık. Bir pop hitiydi. Aslında pop müzik yazmıyorum ama buradaki gençlere destek olmak için yapmıştım. Aslında bir Alman milli marşı gibi bir şey oldu. Almanya’nın sadece güzel şeylerini öne çıkararak yabancı uyruklu arkadaşlarla böyle bir şarkı yaptık. Mesaj şuydu; “Almanya güzel bir ülke ve biz Almanya ile gurur duyuyoruz.” Biliyorsunuz Almanlar
60 yıldır ülkeleriyle gurur duyamıyor ve 15 yıl öncesine kadar bayraklarını çıkarmaya bile utanıyordu.
“İstanbul’da taksicilik yapsaydım müzisyenlik mümkün olmazdı”
Türkiye’de ve Almanya’da konser vermek arasındaki fark nedir?
Türkiye’de konserlere daha genç insanlar geliyor. Benim konserlerimde böyleydi en azından. Hannover’de ise yaşlılar gidiyor konsere. Atmosfer de farklı tabii. Burada insanlar daha soğuk. Türkiye’de daha coşkulu ama iyi dinlemiyorlar.
Türkiye’de şoförlük yapmakla, Almanya’da yapmak arasında fark var mı?
Kesinlikle İstanbul’da taksicilik yapılmaz. Türkiye’nin en zor beş işi arasında İstanbul’da taksicilik var.
Çok yıpratıcı o trafikte. Hannover’de trafik hep akıcı.
İstanbul’da şoförlük yapsaydınız, müzisyenlik mümkün olur muydu?
Çok daha zor olurdu. Şu anda düşünemiyorum. İstanbul’da bunu becerebilene saygım 100 kat daha fazla olur.
“Fazıl Say sürekli mücadele vermek zorunda kalıyor”
Fazıl Say’ı belli bir insan kitlesi kafaya takmış . Özellikle başarısından dolayı. Buna karşı savaş sürdürüyorlar ve bu çok çirkin bir şey. Fazıl Say keşke bundan kurtulabilse. Türkiye’de onu seven insanların çoğu ileri görüşlü insanlar. İnsanları birleştirebilecek bir isim. Türkiye’de bunu yapabilir ama sürekli mücadele veriyor. Çok fazla kafasına takmaması gerektiğini düşünüyorum. Tabii kimse onun yerine kendisini koyamaz.
“Gelir için kilise ayininde çalacağım”
Konserlerinize ara vermiş gibi görünüyorsunuz...
Konserler için çok başvurdum ama bu sezon pek konser yok. Gündüz taksicilik yapıp gece provalarımı yapıyorum. Türkiye’de ve Almanya’da kendimi konserlere vermek istiyorum. Şimdi buradaki bir kilisede ufak tefek konserler veriyorum. Sonra buradaki köyün kilisesinde pazarları ayinlerde çalacağım. Hıristiyan değilim ama böyle bir teklifte bulundular
ben de çalabileceğimi söyledim. Kilisenin 50’nci kuruluş yılı için özel besteler yazacağım.
Bir Müslüman’ın kilise ayinlerinde çalması kulağa ilginç geliyor...
Benim için de ilginç ama sorun değil. Ben müzik yapmak istiyorum. Nereden beni tatmin edecek teklif gelirse orada müzik yapacağım. İlk amacım müzik yapmak. Zaten Protestan kilisesi olduğu için daha açık görüşlüler. Onlar da başta biraz sorun yaşamışlar ben çalacağım için ama oldu bir şekilde. Bu benim için büyük bir iş değil, ek gelir. Benim için enteresan olan şey yazacağım eserler. O eserler de dini değil daha çok felsefi içeriği olan şeyler. Ayinleri de para karşılığı mecburen çalacağım. Ayda bir kez her dört ayinin başında küçük bestelerimi çalacağım.
Almanya’da klasik müzik konusunda bir çıkış yapamamanızın sebebi ne?
Açık konuşmak gerekirse Türklük, Almanlıkla ilgili bir durum. Zaten Türklerin iyi yerlere gelmesi çok zor. Örneğin bir araştırmaya göre üniversite bitirmiş Türklerin bir işe girmeden önce bir Alman’a göre 8 kat daha fazla yere başvuru yapması gerekiyor. Çok yüksek mevkilere gelmek mümkün ama çok zor. Ben de seçebileceğim en zor dalı seçmişim. Sonuçta Alman ve Batı kültürünün yarattığı bir alanda bir şeyler yapmaya çalışıyorum.