06.06.2022 - 14:29 | Son Güncellenme:
Oktay Pirim
1980’lerde başlayıp bugünlere dek uzanan bir tarım hikâyesi bu... Kurucusu eğitimini Almanya’da Göttingen Üniversitesi’nde tamamlayan ve aynı üniversitede doktora yapan tarımın duayenlerinden Dr. Kamil Savaş Titiz. Antalya Tarım olarak yola çıkılan bu yolculukta işe Hollandalı De Ruiter Seeds firmasının distribütörlüğü ile başlanıyor. Sonra kesme çiçek üretimi ve ihracatı, Bursa Karacabey’de Agromar adıyla yeni bir şirket kurulumu, ardından Antalya’da ilk aşılı fide faaliyetleri geliyor. Ve 2012’ye gelindiğinde şirketler Titiz Agro Grup olarak bir büyük şemsiye altında toplanıyor. Agromar bugün sadece bölgenin değil ülkenin önemli bir bölümünün fide talebini de karşılıyor. Türkiye’de dikilen her altı fideden biri bu tesisten çıkıyor. Açık ve saha ürünleri arasında mısır, ayçiçeği, kanola, domates, soğan, marul, hıyar, patlıcan, biber, kavun gibi fideler bulunuyor. 6 bin ton üzerindeki mısır ve ayçiçeği tohumu üretimiyle sadece Türkiye’nin değil yurtdışındaki bazı ülkelerin talepleri de yanıt veriliyor. Savaş Titiz ile tarımı konuştuk..
Ne büyüklükte bir alanda üretim yapıyorsunuz ve kaç kişi çalışıyor?
210 dönümlük bir alanımız var, bunun 60 dönümünde fide üretiyoruz. 70 dönümde çiçek çeliği, geri kalanda ise kesme çiçek yapıyoruz. Çelik üretiminde Almanlar ile 16 yıldır ortağız ve ihracat yapıyoruz. Çalışanlara gelince... Mevsimlik işçiler dahil bünyemizde 1400 kişi çalışıyor. 95 ziraat mühendisimiz var. 5 tane fide işletmemiz bulunuyor. Antalya Çamköy’de, Kumluca’da, Tarsus’ta, İzmir’de ve Bursa Karacabey’de. Toplam yıllık üretimimiz 1.5 milyar çeşitli sebze ve aşılı fide.
Tarımın şu anki durumu nedir ve nereye gidiyor?
Ukrayna - Rusya savaşı nedeniyle dünyayı bekleyen bir gıda krizinden söz ediliyor... Soruya birkaç noktadan bakmak lazım. Ukrayna bugün Türkiye’den ciddi tarım ürünleri alan bir ülke, biz de onlardan alıyoruz. Ayçiçeği de ihraç ediyoruz Ukrayna’ya. Türkiye şu anda kendi üretimiyle belli bir yol aldı. Ancak en büyük sıkıntı enflasyon. Çünkü üretimde kullanılan girdilere ciddi paralar ödenmeye başlandı. Üretici olumsuz etkilendi. Sebzede özellikle örtü altında Antalya’da ve biraz da sahil kuşağına yayılmış durumda. Yeni teknolojilerin girmesiyle bayağı kabuk değiştirdik. Bunlar 15-20 yılın eseridir. Üretici ürettiği malı tam olarak satamıyor, çünkü alım gücü düştü. Kısa vadede bir krizden söz edilemez.
Sera bir aileyi geçindiremiyor
Tarım alanlarında sorun var mı?
Üretim sorunu var. Seralar bir aileyi tam olarak geçindiremiyor çünkü alanlar 2.5 dönüm dolayında. Toplam üretim alanlarının büyümesi gerekiyor. Örneğin Fethiye’de Dalaman Devlet Üretim Çiftliği var. Belli üretim yapılıyor ama alanın büyük bölümü kullanılamıyor. Devlet mevcut boş ve atıl arazileri üreticilere kiralayarak verebilir. En azından 40 dönümlük bir yer tahsis edilebilir buradan. Ölçek ekonomisi dediğimiz konu bizim en büyük darboğazımız. Bizim yaptığımız tarım modeliyle insanlarımızın yarınını garanti altına alamayız. Daha çok tarım alanına ihtiyacımız var. Ekonomik büyüklükte.
Peki ya ihracat?
İhracat oldum olası kanayan yaramız. En büyük ciroyu yapanlar 20-25 milyon dolarlarda. Ama İspanya’ya, İtalya’ya gittiğimiz zaman tarım alanları bizden 5 misli büyük. İşin birinci aksayan tarafı arazilerin küçük olması. Bu tür küçük işletmelerle büyük cirolar yapmak ve Türkiye’yi tek başına ayakta tutmak zor. Türkiye’nin tarım nüfusunu aşağıya çekmek lazım ama bunun yanında tarıma dayalı sanayiyi geliştirmek gerekir. Şu anda iç pazar için sıkıntıyla karşılaşmamız yok ama modern tarım yapılacak alanların artırılması şart.
Dünya prensiplerine uyulmalı
Tarım ürünlerinde hep tartışılan bir konu var, ilaç...
Hem bizim tüketimimiz hem yabancılar hastalıklardan arınmış ürün istiyor sofralarına. Bunu yapmak için de yeni teknolojilere ihtiyaç var. Örneğin küçük bir alanda nem fazlaysa birçok hastalık gelebiliyor. Bunu önlemek için fazla ilaç kullanmak lazım. Fazla ilaç kullanılınca atık sorunu başlıyor. Bunu Avrupa normları düzeyinde tutabilmek için de bizim tüm dünyada geçerli olan prensiplere uymamız gerekiyor. Ciddi çabalar var ama maalesef yeterli değil. İspanya Ortak Pazar’a çok önceden girdi ve pazarlıkla kendi kriterlerini kabul ettirdi. Zehir dediğimiz atık madde miktarında kendi limitlerini kabul ettirdi. Adamlar başında pazarlığı yapıp kurallara bağlamışlar. Ama biz Avrupa Birliği’ne domates, biber ihraç ettiğimiz zaman kendi normlarına göre hareket ediyorlar. Ama İspanya dediğimiz zaman ‘onlar başında pazarlık yaptılar’ diyorlar. O nedenle onlar kolayca o pazara giriyorlar, limitler yüksek olduğu için biz giremiyoruz. Bu ihracatçılarımız kanayan yarası maalesef. Bu arada gidemeyecek olan ürünlerin de asla iç pazara verilmemesi lazım.