09.06.2023 - 03:27 | Son Güncellenme:
SERVET YILDIRIM
Servet Yıldırım/ BM Global Compact Türkiye Çevre Çalışma Grubu Eş Başkanı /servet.yildirim@cci.com.tr - Dünyada çok uzun çalışma sürelerinden 40 saatlik çalışma düzenine kolay geçilmedi; büyük mücadeleler verildi. Peki 32 saate yani haftada 4 güne hazır mısınız? Fikre alışmaya başlasanız iyi edersiniz çünkü gidişat o yönde. Eğer Z kuşağını ve ardından gelmekte olan “alfa”ları çekmek istiyorsanız 4 günlük modele ve esnek çalışmaya sıcak bakmak gerekiyor. Yoksa "kaliteli" eleman almak ve alınanı bünyede tutmak zorlaşabilir. Önce işin kronolojisine bakalım. Ağustos 1866’da ABD’de Ulusal İşçi Birliği adında yeni bir oluşum Kongre'den sekiz saatlik iş gününü zorunlu kılan bir yasa çıkarmasını talep etti. 1 Mayıs 1867’de Illinois yasama organı, sekiz saatlik iş gününü zorunlu kılan bir yasa çıkardı. Birçok işveren işbirliği yapmayı kabul etmedi ve Chicago'da büyük bir grev patlak verdi. Bu gün "Mayıs Günü" olarak bilinmeye başlandı. Her yıl 1 Mayıs'ta, bu konuya dikkat çekmek için grevler ve gösteriler düzenlendi. 1 Mayıs 1886’da ise işçi örgütleri, daha kısa bir çalışma gününü desteklemek için ulusal grev çağrısı yaptı. Ülke genelinde 300.000'den fazla işçi sokaklara döküldü. Chicago'da göstericiler birkaç gün boyunca polisle çatıştı. Haymarket Olayı olarak bilinen bu olaylarda her iki taraftan birçok kişi yaralandı veya öldürüldü.
Deneyen verimli buldu
Günde sekiz saat mücadelesi uzun yıllar devam etti, ama kazanımlar sağlandı. 3 Eylül 1916’da Kongre, eyaletler arası demiryolu işçileri için sekiz saatlik çalışma gününü belirleyen federal bir yasa olan Adamson Yasası'nı kabul etti. Yüksek Mahkeme, bu yasayı 1917'de anayasalaştırdı. 25 Eylül 1926’da Ford Motor Şirketleri, beş günlük, kırk saatlik çalışma haftasını benimsedi. 1938 yılı Haziran ayında ise Kongre, çalışma haftasını 44 saatle sınırlayan İş Standartları Adil Fiyat Yasası'nı kabul etti. 1940 yılı Haziranında ise süre 40 saate indirildi. Bunlar çalışma süresine ilişkin önemli tarihler. Türkiye’de ise 1936 tarihli İş Yasası ile çalışma süresi günde 8, haftada 48 saat olarak belirlenmişti. Yani haftada 6 gün çalışılıyordu. 1983 yılında yapılan değişiklik ile haftalık çalışma süresi 45 saate düşürüldü. Dünyada birçok ülkede halen uygulamada 40 saati aşan çalışma süreleri var. Gallup’un 2022’deki bir çalışmasına göre tam zamanlı çalışanların ortalama haftalık çalışma süresi 41.36 saat. Haftada dört gün çalışıp üç gün tatil yapmak biraz hayal gibi görünse de bazı şirketlerde uygulamaya girdi, bazıları da ciddi ciddi bu fikrin üzerinde çalışıyorlar. Çalışanlar ise fikri şimdiden benimsemiş görünüyorlar. Dünyanın önde gelen medya şirketlerinden CNBC, geçtiğimiz ay LinkedIn üzerinden bir anket düzenledi. Ankete yanıt verenlerin yüzde 85'i dört günlük çalışma haftasını desteklediklerini söylemişler. Ankete katılanlar arasında dört günlük çalışma haftasını deneyenler daha verimli olduklarını belirtmişler.
Şu an test aşmasında
Dört günlük çalışma modeli aslında şu anda bir tür test aşamasında bulunuyor. Burada önemli olan haftada 5 gün 40 saat çalışmak yerine 4 gün 32 saat çalışıldığı halde daha az iş yapmamak. Diğer bir deyişle birim saat başına üretimi artırıyorsunuz. Yani daha verimli çalışıyorsunuz. Toplam 100 birim işi 100 saatte yapıp 100 lira alırken, yeni modelde 100 birim işi 80 saatte yapıp yine 100 lira ücret alacaksınız. Eğer bunu gerçekleştirebiliyorsanız 'model doğrudur' demektir. CNBC’de okudum; buna "100-80-100" modeli diyorlarmış. Deli gibi çalışacağınıza daha az deli gibi ama daha verimli çalışıyorsunuz ve aynı faydayı sağlıyorsunuz. Toplam 100 birim işi yıllarca 100 saatte yapanlar 80 saate sığabilir mi? Şu anda birçok iş yerinde haftada 5 güne yayılmış olmanın getirdiği bir alışkanlık ve tabii ki verimsizlik var. Çalışma süresi dört güne, yani mevcudun yüzde 80’ine indirildiğinde çalışma haftası kısalacak ama çalışanların üretkenliği, sağlığı ve ilişkileri daha olumlu etkilenecek. Nitekim denemeler de bu görüşü destekliyor. "Dört gün modeli" 2022’nin Haziran - Aralık döneminde toplam 61 şirkette ve yaklaşık 3.000 çalışan üzerinde denenmiş. Sonuçlar umut verici. Daha kısa çalışma haftası üretkenliği ve takım kültürünü artırmış. Çalışanlar yeni modelin sağlıklarını ve ilişkilerini bile iyileştirdiğini söylüyorlar. Çalışan açısından daha kısa süre çalışmak motivasyonu artırıyor, enerji seviyesini yükseltiyor ve en önemlisi daha iyi bir iş - yaşam dengesi kurulmasını imkân veriyor. Zaten ilk iki fayda da bu dengenin bir sonucu.
Kısa süreli ama daha yoğun çalışma
Çalışanlar modeli överken işverenler de fikri olumlu bulunca çalışmaya katılan şirketlerin yüzde 92’si dört gün çalışmaya geçeceklerini iletmişler. Ancak dört günlük çalışma haftası çalışana bazı sorumluluklar ve ödevler yüklüyor. Bazı fedakarlıkları yapmalarını gerektiriyor. Zamanı yönetmek, odaklanmak ve ofiste internette gezinmeyi sonlandırmak, iş arkadaşlarıyla sohbetleri azaltmak gerekebilir. Çünkü daha kısa süreli ama daha yoğun çalışılacak. Hızlı balıkların dönemi başlayacak; yavaşların yavaşlığı daha da belirgin hale gelecek. Model her şirkette ve her sektörde uygulanabilir mi? Bazı şirketler geçiş kararı almakta zorlanacaktır ama bu kararı almak kaliteli insan gücünü ve kısıtlı yetenekleri çekmeyi planlayan şirketler için bir avantaj oluşturacaktır. Girişte de yazdığım gibi Z kuşağını ve ardından gelmekte olan 'alfa'ları çekmek istiyorsanız 4 günlük modele ve esnek çalışmaya sıcak bakmak gerekiyor. Yoksa 'kaliteli' eleman almak ve alınanı bünyede tutmak zorlaşabilir. Kısacası bu yönde artan bir talep var. Anketlere göre çalışanların yüzde 85’i dört günlük çalışma haftasını destekliyor; işverenler ise her geçen gün daha olumlu bakıyorlar. Hal bu olunca da geriye çalışanlar için üç günlük tatili nasıl değerlendirecekleri kalıyor. O da ayrı bir yazı konusu...