08.06.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Seray ŞAHİNLER
Tarihsel süreçten bugüne, bilginin akış ve aktarımımı sürekli değişim ve dönüşüme uğradığına tanık oluyoruz.. Bilgi ve içeriği aktaran kanalların evrilmesiyle bu akış sık sık biçim değiştirir. Elde kalan ise bilginin aktarımındaki tuhaflık… Büyüleyici işleriyle izleyici birçok düzlemde düşünmeye davet eden Murat Germen, yeni sergisi Masal’da bu sürece fotoğraf ve mimari ekseninden bakarak, gerçek bilgiden daha çok masal dinlediğimizi aktarıyor izleyiciye.
Fotoğrafı pek alışkın olmadığımız üç boyutlu modele dönüştüren Germen soyut görsellikler ve gerçekçi somutluktan kopuşu içeriklerin eksik, öznel, taraflı aktarımlar olduğunu; bizlere hakikat yerine zamane masallarının anlatıldığını yansıtıyor. Germen ile Masal’ı konuştuk…
Sergiye ismini veren 2021 tarihli Masal’ı ve 2019’da Mardin ve Tarihi Yarımada adlı işlerinizi görüyoruz. Bu işler nasıl yola çıktı? Birbiriyle nasıl konuşuyor?
Masal adlı sergi, kamusal ölçek ve içerikteki bilgi aktarımı sürecinde bilinçli ya da bilinçsiz olarak ortaya çıkan değişime işaret ediyor. Bilgi birçok elden ve süzgeçten geçerek elimize geldiğinden, kulaktan kulağa oyununda olduğu gibi başkalaşıma uğruyor ve hakikatten uzaklaşıyor. Mardin ve İstanbul ise kamusal ölçekte değişimini izlediğim iki kadim kent. Her iki kentte de toplumsal, kültürel, siyasi nitelikte benzer meselelerin konu edildiği eserleri kamu ile paylaştım ve çok şanslıyım ki hayli geniş bir kitleye hitap edebilme şansı buldum. Her iki kentte de müthiş bir kültürel, mimari miras söz konusu ve bunların nasıl tahrip edildiğine ilişkin havadan ve yerden belgeleme çalışmaları yaptım. Belgeleme sonunda elde ettiğim “gerçek” görüntüleri fotogrametri yazılımı aracılığı ile somuttan soyuta dönüştürerek, kültürel ve toplumsal hamasetten beslenen rant siyasetinin üstünü örten çeşitli masallara gönderme yapmayı amaçladım.
İşlerinizde mimari atıfları görmek mümkün. Masal’daki işlerinizde bu gönderme daha kırılgan gibi. Fotoğraf ve mimari ilişkisi noktasında Masal’daki işleri nasıl okumalı?
Fotoğraf ve mimari dünya üzerindeki en ayrılmaz ikilerden belki de. Fotoğraf mimarinin temsili için olmazsa olmaz bir görsel yaratı alanı. Mimari ise fotoğrafçı için en cazibeli konulardan birisi. Kent plancılığı ve mimarlık eğitimleri gördüğüm için de bu iki konu ürettiğim serilerde kendilerine şu veya bu şekilde yer buldular. Bu seri biraz daha farklı o anlamda, çünkü bu iki konu da merkeze oturmuyor. Kent üzerine ürettiğim ve kurgusal olarak nitelenebilecek önceki serilerde fotoğrafın “gerçekçi” yanı hep ağır basmıştı. Bu seride daha gerçeküstücü (hatta belki de “gerçekaltıcı”) bir tavır var, ortaya çıkan sonuçları da daha “neşeli” buluyorum. Diğer seriler daha kolektif bir nitelik taşırken bu seri, hem mimarlıktan hem de fotoğraftan soyutlanmış daha kişisel bir seri olarak algılanabilir.
Serideki bazı eserler, alışageldik fiziksel edisyonların yanı sıra NFT olarak da edinilebilecek. NFT deneyimini nasıl yorumluyorsunuz?
NFT sistemini enine boyuna tartışmak için henüz erken bence. Yaşamakta olduğumuz dünyanın tüm içgüdüsel hırslarının taşındığı bir dünya diyebilirim şimdilik. Şimdilerde küresel salgın şartlarına endeksli yaşıyoruz, birçok eylemimiz çevrimiçi ortamda sanal olarak gerçekleşmek zorunda, beğensek de beğenmesek de. İçerik üretimi ve paylaşımı gene sanal bir ortam olan sosyal medyaya taşındı. NFT de bu sürecin bir uzantısı; dijital ortamda üretilen eserlerin analog bir baskısı ya da sureti olmadan, dijital bir para birimi (kriptopara) kullanarak dijital bir ortamda tescil edildiği ve gösterildiği, dijital bedellerle alınıp satıldığı bir ortamdan bahsediyoruz. Devrimsel hiçbir yanı yok; insan her şeyi, kutsal olarak kabul edilen kavramlar da dahil olmak üzere, kendi çıkarına kalkan eden açgözlü bir canlı. Ha EFT, ha NFT, hiçbir fark yok!
Salgın aydınlanmak için fırsat
Pandemi süreci sizin için nasıl geçti? Üretiminizi nasıl etkiledi bu süreç?
Salgındaki ilk insiyak hayatta kalma içgüdüsüydü bence. Mart 2020’den bu yana çok sayıda iş üretmeyi güç toplamanın, hayatta kalmanın, sevdiklerime destek olabilecek gücü toparlayabilmenin yollarından birisi olarak gördüm. Bu dönemde ürettiğim işlerin kavram metinleri de aynı ilkel içgüdünün izlerini taşıyor. Küresel salgın bize, dünyayı yöneten aklın çok hırslı, kibirli, egoist, umursamaz, hain, merhametsiz olduğunu ispatlamış oldu. Artık insanları yönetenlerin bize anlattıklarının, muktedirlerin kişisel çıkarlarına kalkan olan masallar olduğunu sağır sultan bile duydu, müritler bile anladı. Salgını bireysel ve sonrasında toplumsal aydınlanma için bir fırsat olarak görüyorum, yeter ki işbirliği yapabilelim, müştereklerimize odaklanabilelim…
Sergiye ismini veren 2021 tarihli “Masal”ı ve 2019’da “Mardin” ile “Tarihi Yarımada” adlı işlerinizi görüyoruz. Bu işler nasıl yola çıktı? Birbiriyle nasıl konuşuyor?
“Masal” adlı sergi, kamusal ölçek ve içerikteki bilgi aktarımı sürecinde bilinçli ya da bilinçsiz olarak ortaya çıkan değişime işaret ediyor. Bilgi birçok elden ve süzgeçten geçerek elimize geldiğinden, kulaktan kulağa oyununda olduğu gibi başkalaşıma uğruyor ve hakikatten uzaklaşıyor. Mardin ve İstanbul ise kamusal ölçekte değişimini izlediğim iki kadim kent. Her iki kentte de toplumsal, kültürel, siyasi nitelikte benzer meselelerin konu edildiği eserleri kamu ile paylaştım ve çok şanslıyım ki hayli geniş bir kitleye hitap edebilme şansı buldum. Her iki kentte de müthiş bir kültürel mimari miras söz konusu ve bunların nasıl tahrip edildiğine ilişkin havadan ve yerden belgeleme çalışmaları yaptım. Belgeleme sonunda elde ettiğim “gerçek” görüntüleri fotogrametri yazılımı aracılığı ile somuttan soyuta dönüştürerek, kültürel ve toplumsal hamasetten beslenen rant siyasetinin üstünü örten çeşitli masallara gönderme yapmayı amaçladım.
İşlerinizde mimari atıfları görmek mümkün. “Masal”daki işlerinizde bu gönderme daha kırılgan gibi. Fotoğraf ve mimari ilişkisi noktasında “Masal”daki işleri nasıl okumalı?
Fotoğraf ve mimari dünya üzerindeki en ayrılmaz ikililerden belki de. Fotoğraf mimarinin temsili için olmazsa olmaz bir görsel yaratı alanı. Mimari ise fotoğrafçı için en cazibeli konulardan birisi. Kent plancılığı ve mimarlık eğitimleri gördüğüm için de bu iki konu ürettiğim serilerde kendilerine şu veya bu şekilde yer buldular. Bu seri biraz daha farklı o anlamda, çünkü bu iki konu da merkeze oturmuyor. Kent üzerine ürettiğim ve kurgusal olarak nitelenebilecek önceki serilerde fotoğrafın “gerçekçi” yanı hep ağır basmıştı. Bu seride daha gerçeküstücü (hatta belki de “gerçekaltıcı”) bir tavır var, ortaya çıkan sonuçları da daha “neşeli” buluyorum. Diğer seriler daha kolektif bir nitelik taşırken bu seri, hem mimarlıktan hem de fotoğraftan soyutlanmış daha kişisel bir seri olarak algılanabilir.
“Ha EFT, ha NFT, hiçbir fark yok!”
Bazı eserler NFT olarak da edinilebilecek. Sizin için de bir ilk bu... NFT deneyimini nasıl yorumluyorsunuz?
NFT sistemini enine boyuna tartışmak için henüz erken. Yaşamakta olduğumuz dünyanın tüm içgüdüsel hırslarının taşındığı bir dünya diyebilirim şimdilik. Şimdilerde küresel salgın şartlarına endeksli yaşıyoruz, birçok eylemimiz çevrimiçi ortamda sanal olarak gerçekleşmek zorunda. İçerik üretimi ve paylaşımı gene sanal bir ortam olan sosyal medyaya taşındı. NFT de bu sürecin uzantısı; dijital ortamda üretilen eserlerin analog bir baskısı ya da sureti olmadan, dijital bir para birimi (kriptopara) kullanarak dijital ortamda tescil edildiği ve gösterildiği, dijital bedellerle alınıp satıldığı bir ortamdan bahsediyoruz. Devrimsel hiçbir yanı yok; insan her şeyi, kutsal olarak kabul edilen kavramlar da dahil olmak üzere, kendi çıkarına kalkan eden açgözlü bir canlı. Ha EFT, ha NFT, hiçbir fark yok!
Murat Germen sergisinde fotoğrafı pek alışkın olmadığımız üç boyutlu modele dönüştürüyor.