11.05.2022 - 13:36 | Son Güncellenme:
İspanya’nın simge yapılarına imza atan ünlü mimar Antoni Gaudi 1852 yılında Katalonya’da doğdu. Uzun bir öğrencilik hayatının ardından Barselona kentini kendine mesken tutmuş sanatsal faaliyetlerini burada sürdürdü. Günümüzde şehre turist akını sağlayan pek çok yapı onun eserlerinden oluşuyor.
Ayrıca Art Nouveau (Yeni Sanat) akımının İspanya’da öncülüğünü yapmış, eserlerinde dalgalı formlar, organik motifler, renkli ve dekoratif yüzeyler kullanarak döneme yön verdi. Endüstriyelleşmenin artmasının ardından bu akım şekil değiştirerek Art Deco olarak karşımıza çıkıyor. Bol renk, simetri, doğrusal formlar, cesur geometrik şekiller ve bolca kullanılan süslemeler Art Deco’nun en belirgin özelliklerinden.
Kentte tanınmasını sağlayan ilk eseri Casa Vicens adlı yazlık ev olarak görülse de asıl çıkışı ünlü bir sanayici olan Güell ailesi ile kurduğu ilişkilerden sonra yakaladı. Bu aile için yaptığı en bilinen eserler Güell Sarayı, Güell Mahzeni, Güell Pavilyonui, Güell Türbesi ve Güell Parkı’dır.
Park Güell 1926 yılında halka açılan, şu anda hala turist akınına uğrayan, bahçelerden ve mimari unsurlardan oluşan bir kamu parkı. Parkta en çok dikkat çekenler, renkli kırık seramiklerle kaplı banklar ve parkın simgesi haline gelmiş ejderhadır.
Antoni Gaudi ile özdeşleşmiş semboller; vitraylar, simetrik şekiller, bombeli camlar, görünür demir işçilikleri, renkli ve kırılmış seramiklerin oluşturduğu yüzeyler ile kaplı tasarımlardır.
1906-1910 yılları arasında tamamlanan, kendisine pek çok ödül kazandıran Casa Milà (La Pedrera) diye bilinen simge yapısı ile mesleğinin zirvelerine attı. Yapı Barselona’da rezidans mantığı ile satışa sunulan ilk örneklerden olup, ofis ve dairelerden oluşuyor. Antoni Gaudi eseri tasarlarken ön cephede dalgalı deniz ve deniz yosunlarından ilham almış, insanlara bu hissi yansıtmak istedi. 1984 yılından beri Park Güell gibi UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alıyor.
Antoni Gaudi deyince ilk akla gelen eserlerden biri de tabii ki La Sagrada Familia (Kutsal Aile) bazilikasıdır. 1883 yılında devraldığı kilise inşaatı yıllar geçtikçe sanatçının bütün zamanını ayırdığı, adeta hayatını adadığı bir proje haline geldi. Bazilikanın her santimetre karesini titizlikle tasarlayan Gaudi, yapının içinde dolaşırken ormanda yürüyormuş hissi veren bir etki yaratmak istedi.
Sanatçı 1926’da binanın bitmesine çok yakın bir zamanda yolda yürürken tramvayın çarpması sonucu ağır yaralandı. Üzerinde kimlik olmadığı için saatlerce kaza yerinde kalır ve sonrasında tedavi için geç kalınması sonucu hayatını çok hazin bir şekilde kaybetti. Gaudi’nin bu eseri hala tamamlanmayı bekliyor. Projenin tamamlanamamasının başlıca sebepleri, dahice tasarlanan mimarisinin çözülmesindeki güçlükler ve o dönemin teknikleri ile günümüzdeki tekniklerin farkları olarak belirtiliyor. Kilisenin 2026-2028 yılları arasında bitirilmesi hedefleniyor. Eser 2005 yılından beri UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alıyor.