Kültür SanatKayıp bir adamın günahları

Kayıp bir adamın günahları

17.06.2010 - 04:50 | Son Güncellenme:

Sibel K. Türker’in yeni romanı “Benim Bütün Günahlarım”, iç çatışmalarından ibaret baş karakteri ile okuru hesaplaşmaya sürüklüyor.

Kayıp bir adamın günahları

Okumak sigara, çay, kahve ve alkoldür. Okumak aslında yavaş yavaş kemirilmektir. Okumak pek çoklarının sandığının aksine bir tür fakirleşmedir. Eğik, hatta enikonu kambur bir sırt, kara sarı bir yüz, çevresine güvensizce bakan çukura kaçmış ve ölü donukluğundaki gözler, zayıf, kemikleri sayılabilen bir vücut, zorla çıkılan merdivenler, en ufacık güç gerektiren bir iş yapıldığında bile hızlı hızlı atan kalp, zorlukla alınan hırıltılı soluklar, geniş alanlardan korkmak, denizden ve topraktan, rüzgârdan, yüksek yerlerden, insanlardan, insanların soru ve yanıtlarından, bakışlarından, niyetlerinden, hem irade hem de iradesizliklerinden, düşünce ve düşüncesizliklerinden, kalpsizliklerinden ya da aşırı duygusallıklarından, bakışlarından, göremeyişlerinden, delilik ya da akıllılıklarından korkmak... korkmak.”

Kuytu dünyalar
Sibel K. Türker’in yeni romanı “Benim Bütün Günahlarım”, baş karakteri 32 yaşındaki Toros eşliğinde manevi dünyanın en kuytularına çekiyor okuru. Ödüllü çarpıcı öykü kitapları ve “Şair Öldü” ile “Meryem’in Biricik Hayatı” adlı romanlarıyla tanıdığımız Sibel K. Türker, kendi edebiyat serüvenini pekiştiren bu romanda kitaba adını veren günahları odağına almış.
Bir buçuk yıl önce zorla evlendirildiği akraba kızından ve ailesinden kaçmak üzere İ. şehrine gelen Toros, kitabevi işini batırmış bir kayıp adam. Ucuz bir otele yerleşerek elindeki parayı yerken bir yandan da sanal karakterler eşliğinde yeni ve kemirici iç sesler yaratır kendine. Beyninden bıkıp da bedenine yoğunlaşmaya kalktığında ise soluğu Olimpia Spor Merkezi’nde alır. Ama ne buradaki kas geliştirici programlar ne de yine bu şehirde tanıştığı kişisel gelişim uzmanı, şifacı Canan Bey’in telkinleri derdine deva olur.
Kendi fiziksel, ruhsal varlığına yabancı bu genç adam kapitalist düzenin, muhafazakârlığın, içi boşalmış liberalliğin içinden geçirir hepimizi. Canan Bey’inki de dahil olmak üzere tüm karakterlerin aile hayatı bir faciadır.

En alçak yükseklik
Romanın olumlu sıfatlarla ve sıcaklıkla tasvir edilen tek karakteri Canan Bey, bir milada dönüşür Toros için. Adı Sorum olan aşağılayıcı iç sesi başta olmak üzere geri kalan bölünmüş kişilikleri bir bir giderken, her boşluğu Canan Bey doldurur. Nadir görülen kemik hastalığından muzdarip kızları İlya ile sevgisiz bir karı-kocalıktan ibaret ev yaşamına inat, herkese şifa dağıtmaya kalkışan Canan Bey de modern zamanların karikatürleşen, konuştukça, eyledikçe silikleşen karakterlerinden biridir. Ve belki de hayat, Canan Bey’in bir şifa konferansını dinleyen Toros’un zihninden geçenlerdir:
“Anladığım bir şey de şuydu ki, insanın olduğu yerde komedi hep vardı, hep var olacaktı. Hayallerin gerçekleşmemesi sadece hüzünlü bir durumdu. Gülünesi olansa hayalleriyle savaşan kişinin haliydi. İnsanın hayata karşı bir harekette bulunması mesela, hayatın doğal seyrinde bir yarık açması. Yapmamak mesele değildi, teslim olmuşluğa da gülünemezdi. Mesele; yapmak, ölene değin yapmaya çalışmak ve başaramamaktı. Bu nedenle bütün kazalar komikti.”
“Benim Bütün Günahlarım”, hayalle gerçeğin belirsiz hat boyunda bir cambaz misali yürümeye davet ediyor okuru. O en alçak yüksekliği göze alana ise çok şey vaat ediyor.


“Bir erkeğin hayatında düzelmeyecek tek şey...”
Toros’un kendi erkekliği ile ilişkisi bir trajedidir. Bu örselenmiş erkekliğe ne baba zoruyla evlendiği Şirin ne de İ. şehrindeki sevgilisi Gülümse çare olur.
Aksine, günahları çoğaldıkça dünya üzerindeki varlığı hiçleşir Toros’un. Erkekliği tarifi ise iktidar kapanının yıkıcı yanılsamasını özetler: “Derin tatminsizliklerin insanı götürdüğü bir yerdi erkeklik. Işıklı büyük şehirleri, güzel mi güzel kadınları, bambaşka evleri düşünür ve ulaşamayacağını bildiğin için kahrolurdun, bu yüreğinin ta içinde sönmeyen bir ateş yakar,
bu ateş ise seni bir araba motoru gibi yürümeye hazır ederdi. Isınıp ısınıp küçük hayatına çatardın, onunla dalaşır, ona galebe çalmaya gayret ederdin... Gönül koyardın, gönül koymuştun bir kere. Bir erkeğin hayatında düzelmeyecek tek şeyse
bu muhteşem kırgınlığıydı. İyi ki vardı hayal kırıklıkları. Yaşasın hatta hayal kırıklıkları. Ne güzel! Adam gibi bir adamın hayatta her şeyi yarım yamalak olmalıydı.”