09.11.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Nil Kural / İSTANBUL
30’un üzerinde kişisel sergi açmış, 250’den fazla karma sergide yer almış ressam Gülseren Kayalı, 2004 yılından veri Ayvalık’ta yaşıyor ve sanat hayatını burada sürdürüyor. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun olduktan sonra Devrim Erbil ve Ali Çelebi atölyelerinde eğitim alan sanatçı, ulusal ve uluslararası sergilerin ve aralarında Inter Continental Gravür Ödülü ve 1979 ve 1980’deki Altın Plaket Ödülleri’nin de olduğu ödüllerin yanı sıra eğitimci kimliğini de korumuş bir isim. Kayalı ile sanat hayatı, Ayvalık’a yerleşme hikâyesi ve buradaki kültür sanat hayatını konuştuk.
- Akademi kökenli olmanızın sanat hayatınıza nasıl bir etkisi oldu?
5-6 yaşından beri çizgiler, boyalar, pasteller, parmak boyası, siyah çini mürekkebi ve daha birçok malzeme ile yüreğimin istediği, içimden geldiği gibi resim yapıyorum. İstanbul’da, 1967’de, klasik resim eğitimi verilen tek yer olan Akademi’ye girdim. Deseni kuvvetli, malzeme ve teknik bilgisi olan, resim elemanlarına sadık, doğru, iyi ve özgün resme inanıyorum. İstanbul’da 1973’den itibaren konser, halılar, müzik, müzisyenler, kediler, İstanbul resimleri, ayna resimler, soyut kompozisyonlar, 1975 Bodrum resimleri, Ecco-Homo gibi çeşitli denemeler, desenler, gravürler, fantastik resimler, rüyalar, avangard boya resimler, Kuşlar, Figür Atak serisi gibi karışık teknik, yağlıboya ve akrilik çalışmalarım oldu. İnsan ve hayvan figürleri, kalabalık guruplar, kedi portreleri, Karnaval serisi en sevdiğim konular…
- Birçok kişisel sergi açmış bir ressam olarak Ayvalık’a taşındıktan sonra resimlerinizde bir değişiklik oldu mu?
Ayvalık’ı görünce, konularım değişti, ilk kez denizli resimler yaptım, halen yapıyorum da… Önceki işlerde doğa konusu hiç yer almamıştı.
- Ayvalık’a taşınma hikâyenizden bahsedebilir misiniz?
Ayvalık’a ilk kez 2003 yılının haziran ayında değerli bir arkadaşımın daveti ile geldim. İstanbul’dan çok farklı, denizi güzel, yavaş yaşanan, sakin, naif, samimi, doğal, renkli, biraz kırık, hüzünlü, sevimli ama bakımsız ve dağınık küçük bir balıkçı kasabası… Resim yapmak için ışık olağanüstü, mekân harika idi... Tekneler, balıkçı ağları, kediler, köpekler, zeytin ağaçları, sokaklara kurulan sofralar, zeytinyağlı otlar, nazarlıklı ağaç, yemekler, gün batışlarını gördüm. Büyülü bir masalın içine düşmüş gibi aralarında gece-gündüz ve saatsiz dolandım. Çok sevdim Ayvalık-Cunda’yı… İki ay sonrasında İstanbul’daki atölyeyi iki tır ile Ayvalık’a taşıdım.
- Ayvalık’ta nasıl projelerde çalıştınız?
İlk sergimi 2006’da yazında, Ayvalık merkezde galeri olarak restore edilmiş marangozhanede açtım. 2007’de Çamlık’tan Cunda Adası’na taşındım. Bu dönemde çok değişik işler ve sergiler oldu. MaiMasallar, Ayvalık Yemekleri, Boyalı Desenler, Cunda-Ayvalık Evleri, kediler serileri, 2017-18’de gezi günlükleri kitabı resimlemeleri gibi çalışmalar sergilendi. 2016’da atölyeyi, Ayvalık’ın Edremit Körfezine bakan bölgesine taşıdım. Yeşillikler içinde, fıstık çamları ve zeytin ağaçlarının arasında Lale ve Cunda adalarını, tekneleri, denizi ve gün batışlarını seyrediyorum. Ayvalık-Cunda serisi devam ediyor. Yapacağım yeni resimleri heyecanla bekliyorum.
‘Yapılanlar çok iyi ama yeterli değil’
- Balıkesir’in ve Ayvalık’ın kültür sanat yaşamı hakkında neler söylemek istersiniz?
Devamlı Ayvalık’ta yaşadığımdan, Balıkesir’deki kültür ve sanat yaşamı hakkında deneyimim çok az. Merkezde Devrim Erbil Müzesi, Belediye Sanat Galerisi ve çeşitli kurslar olduğunu biliyorum. Ayvalık Belediyesi Orhan Peker Sanat Galerisi’nde, yıl boyunca sergiler açılıyor. Her yıl yaz sonunda Ayvalık Sanat ve Kültür Günleri düzenleniyor. Seçilen bir sanatçıya Orhan Peker Sanat Galerisi’nde sergi açılıyor ve ödül veriliyor. 2019’da ödülü Ayvalık-Cunda resimleri nedeni ile bana verdiler… Tüm yapılanlar çok iyi ama yeterli değil, kültür ve sanatın her dalında, örneğin; müzik, sinema, tiyatroya, dansa, görsel ve plastik sanatlara daha çok destek, daha çok galeri, salon, mekân, sanatçıya yardım, özenli seçici kurullar ve yönetmelikler olmalı…