01.05.2021 - 07:00 | Son Güncellenme:
Nil Kural - İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 40. İstanbul Film Festivali’nin dokuz filmden oluşan çevrimiçi Mayıs Gösterimleri’nin ilk bölümü, 6-16 Mayıs’ta filmonline.iksv.org’da yapılacak. Seçkide Pedro Almodóvar’dan biri yeni, biri klasikleşmiş iki film yer alıyor: “İnsan Sesi” (2020) ve “Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar” (1988). Usta İspanyol sinemacının 32 yıl arayla çektiği bu iki filmin ortak noktası ise Jean Cocteau’nun oyunu “La Voix Humaine”in uyarlamaları olmaları. Ve de yönetmenin kurduğu renkli dünya içinde insan doğasının karanlık çelişkilerini hümanist bir bakışla göstermedeki hünerinin değişmemesi… 1930’da ilk kez sahnelenen oyun, bir kadının beş yıldır birlikte olduğu âşığıyla yaptığı bir telefon konuşması üzerine kurulu. Kadının ertesi gün başkasıyla evlenecek sevgilisiyle diyaloğu, bir sevgi bağının karmaşıklığını; iniş çıkışlarını, içindeki barındırdığı pişmanlık, nefret ve şefkat gibi geniş duygu skalasını gösteriyor. “Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar” oyunun çok daha serbest bir uyarlamasıyken yönetmenin pandemi sırasında Tilda Swinton ile Madrid’deki film için kurulan bir sette çektiği 30 dakikalık “İnsan Sesi”, metne oldukça sadık. İlk gösterimini Venedik Film Festivali’nde yapan film, 2019’da “Pain and Glory”yle eski formuna dönen Almodóvar’ın kariyeri boyunca kurduğu sinema dili ve eğildiği konuların özeti gibi ve pandemi sırasında üretilen en iyi filmlerden biri. Özenle yapılmış bir sette geçen tek telefon konuşmasından oluşan “İnsan Sesi”, 1930’larda yazılmış bir metinden uyarlansa da pandemi döneminin “uzaktan iletişimine” de denk düşüyor.
İdeal Eğitim Nedir?
Bu yıl mart ayında çevrimiçi olarak düzenlenen Berlin Film Festivali’nde yarışan ve ödül kazanan iki film de seçkide yer var. Macar sinemacı Bence Fliegauf’un Lilla Kizlinger’e En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü getiren “Orman Seni Her Yerde Görüyorum” yedi karakterin hayatlarında önem taşıyan yüzleşme anlarını merkeze alıyor. Filmde diyalog yazımı ve oyunculuk öne çıkıyor. Berlin’den Jüri Ödülü’yle dönen “Herr Bachmann und seine Klasse / Bay Bachmann ve Sınıfı” ise Maria Speth’in yönettiği Almanya yapımı bir belgesel. Film, öğretmen Bachmann’ın 12 değişik kökenden gelen öğrencisiyle kurduğu diyaloğu gösterirken eğitim sisteminde izlenebilecek ideal yol üzerine bir fikir veriyor.
Bu yıl, Berlin gibi çevrimiçi düzenlenen Sundance Film Festivali’nin en çok konuşulan belgesellerinden ikisi de mayıs seçkisinde. “Dünya Sineması Belgesel Yarışması’ndan En İyi Belgesel Ödülü’yle dönen “Writing with Fire / Ateşle Yazmak”, Sushmit Ghosh ve Rintu Thomas’ın imzasını taşıyor. Hindistan’da kastlarını ve kadın olmalarının zorluklarını aşan gazetecileri konu alan film, izleyiciyi geleneklere karşı gelen kadınlarla tanıştırıyor. Belgesel, 14 yıldır yalnızca kadınlardan oluşan bir gazete çıkaran ekibi, dijitale geçme döneminde takip ediyor. Kristina Lindström ve Kristian Petri’nin imzasını taşıyan “The Most Beautiful Boy in the World / Dünyanın En Güzel Oğlanı” ise Björn Andresen’i merkeze alıyor. Andresen’in filme adını veren şekilde nitelendirilmesi ise “Venedik’te Ölüm”deki Tadzio rolü için onu binlerce insan arasından seçen Lucino Visconti’ye ait. Ergenlik döneminde seçildiği bu rolün ve tanımın Andresen’in hayatını karartmasını konu alan film, şöhret kültürü üzerine etkileyici bir belgesel. Festivalin Mayıs Gösterimleri’nin biletleri 5 Mayıs Çarşamba passo.com.tr’de satışa açılacak.