28.04.2022 - 06:56 | Son Güncellenme:
Oğuzcan Atış / Milliyet.com.tr – Türkiye, çevresinde çatışma, savaş ve anlaşmazlığın eksik olmadığı bir ülke. Uzmanlar Türkiye'nin bu sebeple ordusunu sürekli olarak faal ve güncel tutmak zorunda olduğunu belirtiyor. Doğu Akdeniz’de zaman zaman tırmanışa geçen gerilim, Karadeniz’de devam eden savaş ve Yunanistan’ın Fransa’dan almaya karar verdiği savaş gemileri gibi birçok gelişme, Türk Deniz Kuvvetleri'nin daha aktif olmasını zorunlu hale getirdi. Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi Başkanı Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Türk Deniz Kuvvetleri için geliştirilen silah sistemleri, Karadeniz’de yaşanan gelişmeler ve Ukrayna-Rusya savaşının gölgesinde Türkiye ile NATO müttefikleri arasındaki ilişkileri değerlendirdi.
Türk Deniz Kuvvetleri için birçok projenin hayata geçirildiğini, birçok projenin ise test ve hazırlık aşamasında olduğunu belirten Cihat Yaycı, tüm sistemlerin büyük önem taşıdığını ve Türk Deniz Kuvvetleri'nin geleceğini şekillendireceğini belirtti. Yaycı “MİLGEM projesi ile kendi savaş gemilerimizi yapmaya başladık. MİLDEN projesi ile de kendi denizaltılarımızı yapmayı hedefliyoruz. Ayrıca TF-2000 Hava savunma muhribi yapmayı planlıyoruz. Bu platformların her biri Türk Deniz Kuvvetleri'nin geleceğini şekillendirecek projeler” dedi.
Doç. Dr. Cihat Yaycı, “Bununla birlikte ilk milli gemisavar füzemiz ATMACA ve ilk milli torpidomuz AKYA söz konusu platformların vurucu gücü olarak envanterde yerini alarak donanmamızın en önemli caydırıcı unsurlarını teşkil ediyor” şeklinde konuştu ve yerli mühimmat projelerinin önemini vurguladı. Milli torpido projelerinin hayati öneme sahip olduğunu belirten Yaycı sözlerine, "Öncelikle torpido, bir denizaltının varlık sebebidir. Denizaltıların birinci saldırı unsurunun torpido olduğunu göz önüne alırsak, torpidosu olmayan bir denizaltının görevini tam anlamıyla yapamayacağını belirtebiliriz" şeklinde devam etti.
'TORPİDO GELİŞTİRMEK KARMAŞIK BİR İŞTİR'
Torpido sistemlerinin imha gücü sebebiyle diğer silahlardan farklı olduğunu dile getiren Doç. Dr. Cihat Yaycı, Türkiye'nin ağır sınıf olarak AKYA, hafif sınıf olarak ise ORKA isimli torpido projelerini geliştirdiğini ekledi. Cihat Yaycı, şunları da söyledi:
"AKYA tümüyle milli imkanlarla geliştirilmiş, denizaltılardan eşitli sınıf denizaltı ve su üstü hedeflerine angajman yeteneğine sahip, 50 kilometrenin üstünde menzili olan yeni nesil ağır sınıf bir torpidodur. AKYA gibi bir ağır torpidonun, çok büyük tonajlı olsa dahi bir fırkateyni hedeflenen noktasından vurması durumunda söz konusu gemi su kesiminin altından vurulması ve torpidodaki büyük miktardaki patlayıcı mühimmatın etkisi nedeniyle büyük ihtimalle batacaktır."
Ağır torpidoların hem su üstü gemileri hem de denizaltıları hedeflediğini aktaran Doç. Dr. Cihat Yaycı, ağır torpidoların diğer silah sistemlerine kıyasla teknolojik olarak üstünlüğünün, birden fazla güdüm yöntemine sahip olması ile ilgili olduğunu vurguladı. Yaycı, “Ağır torpidoda hem dahili (iç) güdüm hem harici (operatör yardımı ile) güdüm yapılabilmekte olup bunlara ilave olarak akustik ve dümen suyuna güdüm yapılabiliyor. Bu proje kapsamında ilk torpido teslimatı 2021 yılı içerisinde yapıldı. Seri üretim dönemine yönelik hazırlıklara başlandı” şeklinde konuştu.
ORKA projesi ile birlikte ise yeni nesil hafif torpido geliştirilmesi hedeflendiğini belirten Yaycı, ORKA projesi kapsamında su üstü platformlar ve hava araçlarından atılabilecek milli torpidonun denizaltılara karşı kullanılması planlandığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
"ORKA gibi hedefi denizaltı olan hafif torpidolarda amaç hedeflenen denizaltının görev yapmasını engelleyecek şekilde hasar almasıdır. AKYA torpidosuna benzer olarak ORKA torpidosu da hassas güdüm, navigasyon, gelişmiş arama ve hücum kabiliyetleri ile aldatma ve karıştırmaya dayanaklı olma yeteneklerine sahip olacak. ORKA, 25 kilometrenin üstünde bir menzile sahip olacak."
'TF-2000 PROJESİ ÇOK ÖNEMLİ'
Türk Deniz Kuvvetleri için geliştirilen tüm sistemlerin ihtiyaç sonucu ortaya çıktığını ve bu sebeple her projenin büyük önem taşıdığını paylaşan Cihat Yaycı, TF-2000 Hava Savunma Harbi Muhribi projesine dikkat çekti. Yaycı, “MİLGEM ilk milli korvet tipi savaş gemimiz, MİLDEN hedeflenen ilk milli denizaltımız, TF-2000 planlanan ilk hava savunma fırkateynimiz olmasından dolayı kritik öneme sahip platform projeleri olarak Deniz Kuvvetleri'mizin geleceğini şekillendiriyor. Bununla birlikte, ilk milli seyir füzemiz ATMACA ve ilk milli torpidomuz AKYA söz konusu platformların vurucu gücü olarak envanterde yerini alarak donanmamızın en önemli caydırıcı unsurlarını teşkil ediyor” sözleriyle mevcut projelerin önemini vurguladı.
Cihat Yaycı TF-2000 projesinin önemini de, “Bizim acilen hava savunma muhribine ihtiyacımız olduğunu değerlendiriyorum. Türk Deniz Kuvvetleri'nin harekat temposu son dönemde artmış durumda. Ayrıca TCG ANADOLU gemimiz yakın zamanda hizmete girecek ve Türkiye bu sayede güç aktarım yeteneğine sahip bir devlet olacaktır. TCG ANADOLU gemisi için hava savunma gemileri ve denizaltılardan oluşan bir görev grubunun oluşturulması zaruridir” şeklinde açıkladı.
'SAVAŞ İŞ BİRLİĞİNİ YERLE BİR ETTİ'
Ukrayna-Rusya savaşının Karadeniz’e yansımaları da merak ediliyor. Doç. Dr. Cihat Yaycı, Türkiye’nin Karadeniz'deki Münhasır Ekonomik Bölgesi 5 Aralık 1986 tarihli karar ve devamında 1997’ye kadar ilgili ülkelerle gerçekleşen antlaşmalar doğrultusunda belirlendiğini belirtti. Karadeniz'de yaşanacak olası değişikliklerin Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi'ndeki yerini değiştirmeyeceğini söyleyen Yaycı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Zaten bu karar ve antlaşmalardan bazılarının devamında SSCB’nin yıkılması gibi çeşitli siyasi olaylar gerçekleşmiştir. O zaman buradaki sınırlar değişmiş olsa da Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi değişmemiştir. Bu durum, komşunuz değiştiğinde evinizin sınırlarının değişmeyeceğine benzetilebilir."
Ukrayna’nın işgal edilmesinin birçok etkisi olacağını vurgulayan Yaycı, "Ukrayna’nın karaya kilitli Rusya’ya müzahir bir devlet konumuna getirilmesinin bizim savunma sanayimiz, özellikle Ukrayna ile daha önce yaptığımız MİLGEM benzeri harp gemisi inşası projeleri sözleşmesi açısından çok önemli etkileri olacaktır. Ayrıca Türk Deniz Kuvvetleri liderliğinde geliştirilmiş BLACKSEAFOR (Karadeniz Donanma İş Birliği Görev Grubu) ve Karadeniz Uyumu Harekâtları sekteye uğrayacak, etkinliği ve etkisi çok çok azalacak, BLACKSEAFOR’un yeniden canlanması umutlarımız ise kaybolma noktasına gelebilecektir. Hakikaten bu savaş, soğuk savaş sonrasında deniz alanında bin bir emekle geliştirdiğimiz kıyıdaşlar arası iş birliği ve dostluk ortamını yerle bir etti" ifadelerini kullandı.
'YAŞANANLAR NATO’NUN VE TÜRKİYE’NİN ÖNEMİNİ ARTIRDI'
Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte Batı ülkeleri için NATO’nun öneminin arttığını ifade eden Cihat Yaycı, “Yaşananlar NATO’nun ve NATO’nun içindeki Türkiye’nin önemini artırdı. Bu durum soğuk savaş yıllarına bir nebze olsa da benziyor. Batı'nın Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu zamanlarda ona yakınlaşması, ihtiyacının kalmadığı zamanlarda ise tarihi ve kültürel hafızasını devreye sokarak onu dışlaması Türkiye için de ders alınması gereken bir durum” dedi.
Ukrayna-Rusya savaşının ardından Batı ülkelerinin Türkiye’ye uyguladığı ambargoları veya örtülü ambargoları yavaş yavaş kaldırmaya başladı. Ukrayna’da yaşananların Türkiye’nin önemini ortaya çıkardığını belirten Cihat Yaycı, “Batı'nın Türkiye’ye uyguladığı örtülü ambargoyu, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte Batı’nın Türkiye’ye duyduğu ihtiyacın artmasının yanı sıra Türk Savunma Sanayi'nin her türlü engele rağmen Savunma Sanayi Başkanlığı'mızın (SSB) aldığı tedbirler ve yürüttüğü olağanüstü liderlikle savunma sanayimizin önlenemez yükselişi dolayısıyla yavaş yavaş kaldırmak zorunda kaldığını gösteriyor. Esasen bu durum Batı’nın çıkarları için neler yapabileceğine ve bükemediği bileği öpebileceğine de iyi bir örnek" dedi.
Günümüzde Türk Savunma Sanayi'nin uzun bir sürecin meyvelerini vermeye başladığını dile getiren Cihat Yaycı, “Batı'nın Türkiye’ye uygulamış olduğu ambargolar her zaman Türkiye’yi güçlendirmiştir. Kıbrıs’taki Yunan ve Rumların Türklere karşı uyguladığı acımasız ve sistematik soykırımı durdurmaya yönelik haklı müdahalemizden sonra Batı’nın uyguladığı ambargolar, Türk Deniz Kuvvetleri'nin şimdiki adıyla ARMERKOM'u kurması yerli ve milli savunma sanayinin bilimsel başlangıcını oluşturmuştur. Hemen ardından ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN, TAİ, TUSAŞ gibi kuruluşların teşkili de bu ambargoların etkisi ve neticesinde olmuştur” şeklinde konuştu.
Türk Savunma Sanayi'nin her geçen gün daha da büyüdüğünü ve geliştiğini de vurgulayan Doç. Dr. Cihat Yaycı, “Son yıllardaki başta Doğu Akdeniz’de öngördüğümüz münhasır ekonomik bölgemize sahip çıkma gayretlerimizi engellemek üzere uygulanan AB ve ABD ambargoları sebebiyle de bu kuruluşlara ayrılan kaynaklar ve atfedilen önem oldukça arttı, bunun bir sonucu olarak da önemli başarılara imza atıldı. Bu alanda önemli eşikler birer birer aşılıyor” diyerek yaşanan gelişmelerin altını çizdi
Dünyada hiçbir ülkenin tamamen kendi kaynaklarıyla üretim yapamadığını belirten Cihat Yaycı, Türk Savunma Sanayi'de de durumun aynı olduğunu belirtti. Cihat Yaycı, "Türkiye şu an yerlilik oranının çok üst seviyelere ulaşmasını istiyor ve hedefliyor, ancak henüz arzu ettiğimiz o seviyelere gelemediğimiz ürünlerimiz var. Bu ürünlerin üretiminde kullanılan ithal parçalar var. Dolayısıyla Batı’nın kaldırmakta olduğu örtülü ambargoların Savunma Sanayi’deki gelişimi hızlandıracağı söylenebilir. Ancak bu durum kesinlikle hazırcılık olarak anlaşılmamalı. Daha ucuza bize silah ve sistem verseler bile biz asla yerli ve milli üretimden vazgeçmemeliyiz. Geçmişte düştüğümüz tuzağa bir daha düşmemeli, tarihi hataları tekrarlamamalıyız" diye konuştu.