11.03.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
AYDIN HASAN
Türkiye, 1980’li yılların ikinci yarısında siyasette ve gündelik hayatta demokrasiye yeniden geçmeye çalışıyordu. İlk yarısına 12 Eylül 1980’de yapılan darbe ile kurulan askeri yönetim damgasını vurmuştu. 6 Kasım 1983’te yapılan seçimle ANAP iktidarı dönemi başlamış ve Turgut Özal başbakan olmuştu. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda ise darbenin lideri Kenan Evren vardı. Siyasi yasaklar, ancak 6 Eylül 1987’de yapılan referandum ile kaldırılacaktı. Özal iktidarının aldığı radikal kararlar ile ekonomik yapı büyük bir değişimin içine girmişti. Siyasetin ve ekonominin yanı sıra toplumsal hayatta da orta yoğunluklu bir karmaşanın yaşandığı bu yıllar içinde, Türkiye’nin gündeminde zengin bir insanın ismi birden bire öne çıktı. 1941 Kıbrıs Lefke doğumlu olan Asil Nadir, 1963 yılında Londra’ya yerleşmişti. Sunday Times, Asil Nadir’i dünyanın en zengin kişiler listesinde 11. sıraya oturtmuştu. Asil Nadir, Turgut Özal’ın isteğiyle Türkiye’ye geldi. Medya söktörü için 250 milyon sterlin ayırdığı söyleniyordu. 1988 yılında Günaydın ve Güneş gazeteleri ile Gelişim Dergi Grubu’nun sahibi oldu.
Asil Nadir’in popüler eşi
Asil Nadir ile birlikte Türkiye’nin magazin dünyasında bir isim öne çıkacaktı. Bu Nadir’in eşi Ayşegül Nadir idi. Aşyegül Nadir, 9 Ağustos 1945 İstanbul doğumluydu. Baba tarafından Kadadenizli idi. Notre Dame de Sion’da eğitim almıştı. 25 Eylül 1962’de Asil Nadir ile evlendi. Bir konserde gitar çalarken gördüğü Nadir’e aşık olmuştu. Birol ve Sarhan adında iki çocukları oldu. İstanbul’da 1987 yılında Boğaz’daki Sadullah Paşa Yalısı’na taşındılar. Bir ayağı İstanbul’da diğer ayağı Londra, Tunus ve Fas’ta olan bir yaşamı vardı. Magazin basının gündemindeydi ve popüler bir ikon olmayı seviyordu. 1989 yılında Asil Nadir’den ayrılınca Tecimer soyadını aldı. 1990’da İngiltere’de hakkında başlatılan dolandırıcılık soruşturması nedeniyle Asil Nadir için de çöküş süreci başlamıştı.
Hapis cezası aldı
Ayşegül Tecimer’in ismi 1990’lı yıllarda polis soruşturmaları ile gündeme gelecekti. Aralarında Hz. Osman tarafından Kufi yazı ile papirüs üzerine yazılan Kuran-ı Kerim’in de bulunduğu 17 nadir el yazması, 16 Kasım 1992’de çalınmıştı. Polis, 6 Haziran 1994’te bu eserleri ele geçirdi. Hz. Osman’ın el yazması Kuran’ı ise Ayşegül Tecimer’in evinin bahçesinde bulundu.
Bunun üzerine Amasya 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde Tecimer hakkında dava açıldı. Mahkeme, 11 Mart 1997’de Ayşegül Tecimer’i gıyabında 4.5 yıl hapis cezasına çarptırdı. Ancak Tecimer, bu kararın öncesinde yurt dışına kaçmıştı. Tecimer, kamuoyunda Rahşan Ecevit affı olarak bilinen düzenleme ile cezasının ortadan kalkmasına rağmen yaklaşık 10 yıl Türkiye’ye gelmedi. Bir süre Amerika’da yaşadıktan sonra Fas’a yerleşen Ayşegül Tecimer, 2007 yılından itibaren Türkiye’ye gelip gitmeye başladı. 1997 yılından itibaren aldığı ‘Türkiye’de sürekli yaşamama’ kararını ise sürdürdü. Tecimer, Mete Deniz’le 12 Ekim 2007’de Londra’da evlendi. Tecimer, 2019 yılının haziran ayında eşiyle birlikte Bodrum’ta tatil yaparken görüntülenmişti.
Tecimer’in yaz tatillerinde geldiği sıradaki Türkiye görüntüleri, ilerleyen yaşına, kaybettiği popülariteye ve ekonomik güce rağmen gösterişten hiç bir zaman vazgeçmediğini ortaya koyuyordu. 2008 yılının ağustos ayında Bodrum tatili sırasında Fatih Ürek’i dinlemeye gitti. Bir önceki gece bir barda üstsüz kızlarla dans etmişti. Tecimer, gecenin sonunda 5 bin 500 lira hesap gelince de tepki gösterdi. Fatih Ürek, o gece yaşananlarla ilgili şunları söyleyecekti:
“Tecimer eşi, kız kardeşi ve Arap misafirleriyle mekana geldi. Yanındaki misafirlerini Suudi Arabistan Kralı’nın karısı ve Arap prensleri olarak tanıştırdı. Hatta prenslerden biri bana ‘Sen Tom Jones’dan daha yakışıklısın’ dedi. Benden yılan dansı yapmamı ve ‘Hadi Hadi’ şarkısını istediler. Gecenin sonunda 5 bin 500 YTL hesap geldi. Hesapla ilgili bir sorun yaşandığını biliyorum. 5 bin 500 YTL’nin sadece 5 bin’i kredi kartından çekilebilmiş. Geriye kalan 500 YTL için ise Tecimer ‘Biz Fatih ile sonra hesaplaşırız’ demiş.”
UĞURSUZ YALI!
Asil Nadir ile Ayşegül Tecimer’in evliliklerinin son yıllarında İstanbul’da kaldıkları Sadullah Paşa Yalısı, içinde yaşamış olanlara uğursuzluk getirmesi ile ünlenmiş bir yalı. Aşı boyalı yalı, Sultan I. Abdülhamid tarafından 18. yüzyılın ikinci yarısında Darüssaade Ağası (hadım edilmiş saray görevlisi) Mehmed Ağa’ya verildi. 1872’de yalıyı satın alan Sadullah Paşa, II. Abdülhamid döneminde jurnalcilerin kurbanı oldu. V. Murad’ı tekrar başa geçirmek isteyenlerden biri olduğu için yurt dışına gönderildi. Ayşegül Tecimer, yalıda kiracı olarak otururken bahçede bulunan tarihi bir Kuran nedeniyle Türkiye’den ayrılmak zorunda kaldı ve Marekeş’e yerleşti. Asil Nadir de gücünü kaybettiği sıkıntılı bir döneme girdi.
Bira alkollü içki sayıldı
11 Mart 1974’te İçişleri Bakanlığı kararıyla bira alkollü içki sayıldı ve satışı için alkollü içki ruhsatı şartı getirildi. Peki, bira daha önce neden alkollü içki sayılmıyordu? Bu soruya yanıtı, biranın Türkiye’deki hikâyesinin siyasete yansıyan kesitlerini öne çıkararak vermeye çalışalım.
Osmanlı’nın son döneminde İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde küçük çapta bira imalathaneleri vardı. İlk bira fabrikası, 1890 yılında Feriköy’de Bomonti Kardeşler tarafından kuruldu. Fabrika, bulunduğu semte adını da verecekti. Bomonti, sadece bira üretmekle kalmaz, aynı zamanda halk bahçeleri adı altında biranın tüketildiği yerler açar. 1909 yılında Büyükdere’deki Nektar Bomonti’ye rakip olarak çıkar. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte bir dizi alanda millileştirme adımları atılır. İçkide ‘Tekel dönemi’ başlar. 1967 yılında devlet, bira üretiminde özel sektöre yol açar. 1969 iki firma, ilk özel iki bira fabrikalarını kurar. Adalet Partisi iktidarı döneminde, bu iki fabrikanın kurulmasıyla ilginç bir düzenleme de yapılır. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün genelgesiyle bira satışı ruhsat gerektiren alkollü içecekler sınıfından çıkarılır. İçişleri Bakanlığı’na MSP’den Oğuzhan Asiltürk getirilir. Asiltürk’ün talimatıyla 11 Mart 1974’de yayımlanan genelgeyle biranın satışı için alkol ruhsatı şartı konur. Kararı 10 Temmuz 1974’te Danıştay iptal eder. Böylece biranın satışı için ruhsat şartı ortadan kalkar. 12 Eylül 1980’deki askeri darbenin ardından 1983 yılının Kasım ayındaki seçimle yeniden çok partili hayata dönülür. İktidara Turgut Özal’ın ANAP’ı gelir. 14 Haziran 1984’te Meclis’ten geçen yasa ile bira alkollü içki sınıfına sokulur ve satışı için alkol ruhsatı şartı getirilir.
Türkiye IMF üyesi oldu
Birleşmiş Milletler konferansı, 1944 yılının temmuz ayında ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods şehrinde düzenlendi. Konferansa katılan 44 ülkenin hükümet temsilcisi, bir ekonomik işbirliği çerçevesi üzerinde mutabakata vardı. Bu çerçevede IMF (International Monetary Fund - Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası’nın kurulmasına karar verildi. IMF, Kuruluş Anlaşması’nın 27.12.1945 tarihinde yürürlüğe girmesi ile resmen kuruldu.
IMF, 189 üyeli bir uluslararası finansal kuruluşu. Türkiye, IMF’ye “19 Şubat 1947 tarih ve 5016 sayılı Milletlerarası Para Fonu ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankası’na Katılmak İçin Hükümete Yetki Verilmesine Dair Kanun”un verdiği yetkiye dayanarak 11 Mart 1947 tarihinde üye oldu.