Gündem İstiklal Gazisi'nden 'bölünmeyin' vasiyeti

İstiklal Gazisi'nden 'bölünmeyin' vasiyeti

30.03.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

I. Dünya Savaşı'nda Basra'da, Kurtuluş Savaşı sırasında da İnönü'de, Sakarya'da, Büyük Taarruz'da savaşan Gazi Yakup Satar'a, "Söyleyeceğiniz var mı?" dedik, şu yanıtı verdi: "Biz bu vatanı zor kurtardık. Bölünmeyin. Düşman gözetler, en zayıf anımızda vurur."

İstiklal Gazisinden bölünmeyin vasiyeti

axgun032.jpg İstiklal Savaşı gazisi Veysel Turan 108 yaşında hayatını kaybedince, hayatta kalan son iki İstiklal Savaşı gazisinden biri olan Yakup Satar'ı tanımak için Eskişehir'deki evine gittik. Kapıyı küçük kızı 62 yaşındaki Bedriye Kalaş ve babasının bakımını üstlenen diğer kızı Zekiye Tali (75) açtı.Mütevazı evin bir odası Yakup Satar'a ayrılmış. Karşılıklı çekyatların birinde derin bir uykuda buluyoruz Gazi Satar'ı. Karşısındaki çekyatın üzerinde öğrencilerin sevgi, saygı ve minnetlerini sunmak için gönderdiği onlarca mektup ve kartpostal duruyor. Yakup Satar hayatta kalan iki İstiklal Savaşı gazisinden biri. 110 yaşında. I. Dünya Savaşı'nda Basra Cephesi'nde, Kurtuluş Savaşı sırasında da İnönü'de, Sakarya'da, Büyük Taarruz'da sekiz yıl savaştı. Çok az görüyor ve duyuyor, son bir haftadır da sürekli uyuyor. Zorlukla konuşan İstiklal Savaşı kahramanı Satar'ın bize söylediği üç dört cümleden biri, "Bu vatanı zor kurtardık, bölünmeyin" oldu. Düşmana, yıllara direnen bir ömür süren Gazi'yi yaşı ne olursa olsun dimdik bulacağımızı zannediyoruz. Bu yüzden öyle hasta ve derin uykuda görmek şaşırtıyor bizi. Gazi'nin uyanmasını bekliyoruz. "Beklemediğimiz" yanıtı büyük kızı Zekiye Hanım veriyor: "Babam son bir haftadır çok ağırlaştı. Gazi Veysel Turan'ın öldüğünü üzülmesin diye söylemedik, ama sanki hissetmiş gibi o öldüğü günden beri ağırlaştı. Babamız nedeniyle ev müze gibi. Giden gelen eksik olmuyor. Otobüslerle ziyarete geliyorlar. Babam kendisine nazar değdiğine inanıyor. Bu yüzden siz de hep 'maşallah' deyin ve giderken de nazara karşı bir dua okuyun..."Anlıyoruz ki röportaj yapıp anılarını, yaşam öyküsünü Yakup Satar'ın ağzından dinlemekte gecikmişiz. Ama kızı her türlü yardıma hazır: "Daha önceki röportajlarını kameraya kaydetmiştik, isterseniz onları dinleyin. Üstelik geçen yıl babamın sağlığı iyiyken babama anılarını onun dikte ettirdiği şekilde yazdım. Onları da verelim ya da biz artık ezberledik, size anlatalım..." Yüzyıla direndi Başka çare yok. Yakup Satar'ı kızlarından öğreneceğiz. Yakup Satar, Kırım'ın Mamak köyünde hicri takvime göre 1314, miladi takvime göreyse 1898 yılında doğdu. 4 yaşındayken anne baba ve 4 kardeş hep birlikte Eskişehir'e göç ettiler. Henüz 6 yaşındayken hem annesini hem babasını kaybetti. Yakup, evli olan iki ablası tarafından büyütüldü. Yaşı geldiğinde İstanbul'a askere gitti. Acemi birliğindeyken Çanakkale Savaşı sürmekteydi. Bir cephe de Basra'da açılmıştı. Osmanlı Genelkurmayı oraya da asker yetiştirmeye çalışıyordu. 8 yıl boyunca düşman İzmir'den denize dökülene kadar savaşacak olan Yakup da bu neferlerden biriydi.Almanların özel olarak seçerek, zehirli gaz eğitimi verdiği 200 kişilik özel ekipte yer aldı. Gaz kullanımı yasaklanınca Bağdat'ta bir birliğe katıldı. İngilizlerle savaşırken kolundan yaralandı. Türk askerinin takviye gelmediği için teslim olmaktan başka çaresi kalmamıştı. Ne kadar top, tüfek, cephane varsa hepsini yaktılar. Ertesi gün de bayrak sallayarak teslim oldular. İngilizlere esir düşen Satar, 64 gün hastanede kaldı. Kötüye giden kolunu kesmelerine bir İngiliz kadın doktor engel oldu. Bir İngiliz askerle değiş tokuş edilince de 22 günde İstanbul'a geldi. Oradan da Eskişehir'e gidip Mustafa Kemal'in kurduğu düzenli orduya katıldı. Satar, savaştan sonra Eskişehir'de bakkal, fırıncı, manav ve arabacı olarak hayatını kazandı. Soyadı Kanunu çıktığında ticaretle uğraştığı için "Satar" soyadını aldı. Evlendiği Meryem Satar'dan 5 kız bir erkek olmak üzere 6 çocuğu oldu. Meryem Satar 86 yaşında hayatını kaybettikten sonra gazinin bakımını kızları üstlendi. Gazi dede kızlarıyla yaptığımız söyleşi sırasında hep uyudu. Arada bir oturma pozisyonu alıp kısa süreli gözlerini açtı. Söyleşi bittiğinde de, Gazi Amca tek hamleyle doğruldu ve kızlarını azarladı: "Bir saattir ne anlatıyorsunuz. Sen benim gibi cepheye gidip savaştın mı? Benim gördüklerimi gördün mü? Ya yanlış anlatırsan?" Yaşı 70'e yaklaşan kızları, sevgi dolu bir korku ve saygı ifadesiyle yanıt verdiler babalarına: "Sizin anılarınızı anlatıyoruz babacığım. Endişeniz olmasın sizden dinlerken aldığımız notlarla anlatıyoruz. Yanlışımız yok. İçiniz rahat olsun..." Kırım'da doğdu Gazi Dede'yi kararlı bir tonla konuşurken görmek bizi umutlandırıp mutlu etti. Hatırını sorduk, "Çok şükür iyiyim. Ya siz nasılsınız. Memleket neresi?" diye sordu. "Söyleyecek, verecek bir öğüdünüz var mı?" diye sorunca bu kez beklediğimiz yanıtı aldık: "Biz bu vatanı zor kurtardık. Bölünmeyin. Düşman gözetler, en zayıf anımızda vurur."Karşımızda duran "canlı tarih"in daha sağlıklı nice ömürler sürmesini dileyerek ayrılıyoruz tarih kokan bu evden... 'Bu vatanı zor kurtardık' Askerin üstünü başını görseniz ağlardınız. Ağustos ayı. Hava kavurucu sıcak. Otlar iyice kavrulmuş, cayır cayır yanıyor. Ayağımız çıplak. Yanan otları ayağımızla söndürüyor, oraya çöküp düşmana ateş ediyoruz. Sivrihisar'a yakın bir yerde mola verdik. Gece gizlice kasabaya gittim, zifiri karanlık. Bir evi fener ışığı aydınlatıyor. Evin kapısını çaldım. Kapıyı açıp açmamakta tereddüt etti. 'Korkma, ben Mustafa Kemal'in askeriyim. Ayağımda ayakkabı yok. Parasını vereyim, ayağıma giyecek bir şeyler ver' dedim. Tesadüf, orası yemenici dükkânıymış. Bana bir çift yemeni verdi. Sökülünce dikmem için de balmumu iple iğne. Hemen yemeniyi ayağıma sardım. O kadar rahat etti ki ayağım. Bana artık karada ölüm yok. Birliğime adeta uçarak gittim. Yemeniden ayakkabı Bir gece dağın tepesinde nöbet tutuyorum. Mustafa Kemal Paşa yanıma geldi. İçimi bir heyecan sardı. 'Adın ne asker senin?' dedi. 'Yakup' dedim. 'Söyle bakalım Yakup, etrafında neler görüyorsun?' dedi. Ben de görebildiklerimi saydım. Elinde dürbünü vardı. Kendisi de etrafa baktı, sonra sırtımı okşadı. 'Asker' dedi, 'silahınıza, merminize sahip çıkın, boşa harcamayın. Atatürk sınava çekti "Bir defa da İsmet Paşa bizi teftişe geldi. Bizim çavuşa, 'Sen buradan gidiyorsun, düşman da diğer sokaktan geliyor. İlerde karşılaştınız ne yaparsın?' dedi. O da, neler yapacağını anlattı. İsmet Paşa, 'Hadi o zaman söylediklerini yap, biz de görelim' dedi. Tatbikat emri verdi. İkimiz iki sokaktan gidip görebilecekleri mesafede karşılaştık. Yere yatıp başladık birbirimize yalandan ateş etmeye. Sonra düdük çaldı, dönüp geldik. İsmet Paşa künyelerimizi aldı. İyi ya da kötü yaptığımızı bilmiyoruz. Arkadaşlar da kötü yaptınız, o yüzden künyelerinizi aldı, size ceza gelecek diye bizi korkuttular. Tatbikattan 15 gün sonra İsmet Paşa, komutana bir tebrik mektubu ile bize birer paket sigara ve kibrit hediye göndermiş. O zaman beğenildiğimizi anladık, çok rahatladık." İsmet Paşa'dan hediye sigara ve kibrit

Yazarlar