19.08.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Önder Yılmaz / ANKARA - Suyun profesörü olarak bilinen, eski Orman ve Su İşleri Bakanı ve eski DSİ Genel Müdürü Prof. Dr. Veysel Eroğlu, kuraklığın artık tabii afetler sınıfına girdiğini, iyi bir işletme ve su kaynaklarının planlı yönetimi ile kuraklıkların yönetilebileceğini söyledi.
Milliyet’e konuşan Eroğlu, Türkiye’deki yağışların hidrolojik takvimine göre, 1 Ekim 2022 ile 30 Eylül 2023 tarihleri arasının bir yağış yılı olarak kabul edildiğini, bu dönemde yağışların yüzde 3,7 oranında azaldığını, bunun büyük bir azalma oranı olarak görülemeyeceğini belirtti. Eroğlu, “Bölge bölge değerlendirecek olursak; yağışların en fazla azaldığı bölgeler Marmara, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu. Uzun yıllar ortalamasına göre Marmara’da yüzde 21,8 azalma, Ege’de yüzde 5, Akdeniz’de yüzde 14,7, Güneydoğu Anadolu’da ise yüzde 12’lik bir azalma olmuş. Karadeniz’de ise yüzde 14,7’lik artış söz konusu” bilgisini verdi.
Kişi başına yıllık bin 300 metreküp su miktarı düştüğünü, Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını vurgulayan Eroğlu, “Her damlasını akıllıca kullanmamız gerekir” ifadesini kullandı.
‘Kuraklık yönetilebilir’
“Kuraklık artık tabi afetler sınıfına girmektedir” diyen Eroğlu, Türkiye’nin 1989, 1994, 2001, 2007, 2014 yıllarında kuraklık yaşadığını, her yedi yılda bir orta şiddet, 19 yılda bir de büyük şiddette kuraklık gerçekleştiğini, burada asıl önemli noktanın kuraklığın nasıl yönetildiği meselesi olduğunu söyledi.
Su kayıplarını azaltmak için alt yapı tesisleri ve boru şebekelerinin yenilemesi gerektiğini ancak belediyelerin bu konuda gayret göstermediklerini savunan Eroğlu, “Geçmişte söylediğim bir sözü yineliyorum: Festival yapacakları yerde su şebekelerini yenilesinler” dedi.
Buharlaşmaya önlem
Sıcak mevsimlerde barajlarda yaşanan en büyük sorunların buharlaşma ve alg (yosun) patlaması olduğunu belirten Eroğlu, “Sığ ve yüzey alanı büyük barajlarda buharlaşma daha fazla, derin ve yüzey alanı küçük olanlarda daha azdır. Uygun işletme ile buharlaşmanın az olduğu kış aylarında mümkün mertebe sığ ve yüzeyi geniş olan barajlar kullanılırsa buharlaşan sudan tasarruf edilir” dedi. Buharlaşmaya; yüzey alanı, sığlık, rüzgâr hızı, sıcaklık ve havadaki nem oranının etki ettiğini söyleyen Eroğlu, buharlaşmayı önlemek için öngörülen fiziki metotları şöyle sıraladı:
Etkili ama pahalı
“Fiziki tedbirler; yüzeyin örtülmesi, bunun için toplar veya başka plastik maddeler kullanılabilir. En uygunu fiziki metotlar olup; bunların yüzde 70 hatta yüzde 90 nispetinde buharlaşmayı azalttığı ama pahalı olduğu bilinmektedir. Rüzgâr tesirini azaltmak için hâkim rüzgar yönüne rüzgar perdeleri de düşünülebilir. Hatta ağaçlandırma da kısmen rüzgârı kesmek açısından faydalı olabilir. Alttaki soğuk suyun üst tabakaya yönlendirilmesi. Yani 18 metreden daha derin barajlarda alttaki soğuk suyun hava basılarak üst kısma yönlendirilmesidir.”
Güneş panelleri
Fiziki tedbirler içinde güneş enerji panellerinin önemli bir uygulama olduğuna işaret eden Eroğlu, “Bakanlığım döneminde hem buharlaşmayı önlemek hem de panel kullanımı dolayısıyla arazi talebini azaltmak için bir genelge yayınlayarak baraj ve göletler ile büyük açık su kanallarında DSİ iznini almak şartıyla güneş enerji sistemlerinin kurulmasına imkân sağlamıştık. Hatta kendim de bu maksatla ekonomik yüzer güneş enerji sistemleri geliştirmiştim. Bu sistemin hem temiz enerji üretimi sağlaması hem de buharlaşmayı azaltması açısından çifte faydası var” dedi.
Bitki kaplama
Eroğlu, buharlaşmayı önlemenin “yüzeyin içme suyunun kalitesini bozmayacak bitkilerle kaplanması” gibi biyolojik metotlarının da bulunduğunu söyledi. Kimyevi metotlara da dikkat çeken Eroğlu, aktif karbon kullanarak yüzeyin karartılmasının da sıklıkla kullanılan bir yöntem olduğunu belirtti. Eroğlu, “su yüzeyinde ince bir tabaka oluşturan bazı kimyevi maddeler Avustralya’da denenmiştir. Ancak rüzgâr bu ince tabakayı parçaladığından iyi netice alınamamıştır. Ayrıca içme suyu barajlarında kullanılan maddelerin sağlığa zararlı olmaması gerekir. Bu kimyevi maddeleri kullanmadan önce baraj gölündeki balık gibi canlı hayat da dikkate alınmalıdır” diye konuştu.