27.02.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
Çiğdem Yılmaz
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen Adnan Oktar organize suç örgütüne yönelik davanın 57’nci duruşması, dün Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi karşısındaki salonda görüldü. “Yüzlerine karşı gerçeği söyleyemeyecekleri” gerekçesiyle tutuklu Adnan Oktar’ın da aralarında bulunduğu diğer sanıklar, salona alınmadı. Duruşmaya etkin pişmanlıktan faydalanan dokuz sanık, yakınları ve bazı müşteki avukatları katıldı.
‘Münafık ilanı’
Duruşma, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan, örgütün kapatılan televizyon kanalı A9 TV’nin reji sorumlusu sanık Ayça Pars’ın savunmasıyla başladı. Adnan Oktar grubuyla 17 yaşında tanıştığını belirten Pars şunları anlattı:
“Adnan Oktar ve çevresiyle tanıştığım yıllarda örgüt görünümü yoktu. Bir arkadaş grubuydu benim için. Sonraki yıllarda örgütsel bir yapı olduğu anlaşıldı ve örgütten ayrılmak isteyenler oldu. Adnan Oktar, örgütün bölünmemesi ve örgütten ayrılmamaları için Kuran ayetlerini gösterdi. Kendisine karşı çıkanların Kuran’a karşı çıktıklarını söyledi. ‘Bana ihanet edecek kişi Kuran’a ihanet etmiş olur’ dedi. Ayrılmak isteyenlere de kendisini imam olarak gösterdi. Örgütten ayrılanları ise münafık ilan etti ve münafık ilan ettiklerinin de üç şekilde cezalandırılacağını söyledi. Bunlardan ilki ellerin, ayakların çaprazlama kesilmesi; ikincisi sürmek; üçüncüsü de öldürmek. İlkini ve üçüncüsünü Türkiye’ye şartlarında yapamadığı için sürmeyi kullanıyordu. Sürmede; ayrılanlara iftira atmak, ailelerini karalamak, toplumdan uzaklaştırmak gibi şeyler uyguluyordu. Bu yapılanlara ‘ibadetin bir parçası’ diyordu. Her zaman ‘Ben asla unutmam, herkesle hesaplaşırım. Güç elimizde’ diyordu. Ayrılan herkesin yıllarca takibini yaptılar. Bize de, cemaatten ayrılmamız durumda bütün lanetlerin bizim üzerimizde olacağı söylenirdi ve cemaatten ayrılmamamız için yemin ettirirlerdi. Adnan Oktar normalde bizim oy kullanmamıza izin vermiyordu. Biz yıllarca oy kullanmadık. Daha sonra Cumhurbaşkanı’na destek için bize oy kullandırttı. Gidip oy kullanırdık ve oy kullanırken de başka bir arkadaşımız fotoğrafımızı çekerdi. Bu fotoğrafları televizyonla paylaşır, Cumhurbaşkanımıza destek verdiğimizi bu fotoğraflarla gösterirdi.”
‘Bakışların teslimiyetli değil’
Ayça Pars duruşmada, “Adnan Oktar kadınlara fiziksel ve psikolojik şiddet de uygulardı. Bu şiddet eylemlerini bizzat çok gördüm. Bu sistematik bir şeydir, 95’li yıllarda başladı. Kadınların hepsine dayak atar, saçlarını kestirirdi. ‘Bakışların teslimiyetli değil, sesin yetersiz’ deyip kafalarını yere bastırırdı. Bazen gücü yetmezdi, ayağıyla bastırırdı. O zaten rahat rahat yemek yer, kız önünde oturur, Oktar kızın kafasına yemek döker, saçını yolar. Bana da tokat atmıştı. Hep hakaretvari konuşur, zaten başka türlü konuşmaz. Küçük düşürücüdür” dedi.
Kâğıt üstünde evlilik
Ayça Pars duruşmada, “Örgüt içerisinde kağıt üzerinde evlilikler yapılıyordu. Bu evlilikler tamamen sembolikti. Evlenenler birbirlerini daha sonra hiç görmezdi. Sadece nikâh zamanı görürlerdi ve bir fotoğraf çekerlerdi. O fotoğraf çekilirken bile birbirlerinin gözlerine bakılması yasaktı. Evliliklerin amacı da varlıklı olan kişinin mirasını örgüte katmaktı” diye konuştu.
‘Fonun imamı Alev Babuna’ydı’
Ayça Pars duruşmada, “Örgütte ‘bacılar’, ‘kız kardeşler’, ‘erkek kardeşler’ gibi sınıflandırmalar vardı. Cemaatin bir fonu var. Bunun imamı Alev Babuna’dır. Büyük alımlarda, Adnan Oktar’dan teyit alınır. Evlerin masrafları fondan karşılanır. Bacılar çalışmazlar. Masraflar, erkek grubundan gelen paralarla karşılanır. Çalışan bacılar grubu vardır. Hafta içi çalışır, hafta sonu gelir, nöbet tutar giderler. Bacılar grubunun evlerden tek çıkma durumu yoktur. Birkaç kişi haricinde yanında şahit olmadan dışarı çıkamaz. Herkes herkesin şahidi olmaz. Onun bile sınıflandırılması vardır. Örgüt içinde gezmeye çıkma diye bir şey yok. Sadece zaruri ihtiyaçlar için çıkılır. Ailenize gitmek için izin aldığınızda, iki saati geçti mesela üç saat kaldınız, hemen Adnan Oktar’a söylerler. Çok sıkı bir mekanizma burası. Adnan Oktar’ın bilgisi dışında kafama toka bile alamazdım” dedi.
‘Devlet beni korusun’
Ayça Pars duruşmada devletin kendisini korumasını da isteyerek şunları söyledi: “Bugüne kadar örgütten ayrılmama nedenim, münafık ilan edilmekten korkmam oldu. Çünkü münafık ilan edilirsem cehennemin en alt katına girecektim. Daha sonraki dönemlerde de aileme zarar vermesinden çekindiğim için. Şimdi bile tutuklu olmalarına rağmen hâlâ taciz ediliyorum. Devletin beni korumasını istiyorum. Cezaevine girince ilk defa kendimi özgür hissettim. Beni arayacak, bana hakaret edecek, emir verecek kimse yoktu. Çıktıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü’ndeki eğitimime afla geri döndüm ve tamamladım, diplomamı aldım. Şimdi yüksek lisansa hazırlanıyorum, ALES sınavına girdim. Yeminli tercüman oldum. Toplumdan koptuğum için mesleki eğitimlere katıldım. Çeviri yaparak, namusumla kendi hayatımı devam ettirmeye çalışıyorum. Öğretmen olarak devam etmek, çocuklara nelere kapılmamalarını öğretmek için çalışmalar yapmak istiyorum. Hakkımdaki karalama kampanyalarına devam edeceklerdir. Bizi bunlardan kurtarın istiyorum. Ben ağır psikolojik zamanlar yaşadım. ‘İslam’a hizmet’ diye emeğim, vicdanım, inancım sömürüldü. Evlenme, aile olma, kariyer sahibi olma hakkım elimden alındı. 30 yılım orada geçti. Devletimize minnettarım. Normal bir Türk vatandaşı olarak yaşamak istiyorum. Beraatime karar verilmesini istiyorum.”