31.10.2022 - 01:00 | Son Güncellenme:
Aldığınız eğitimden ve bugüne kadarki kariyer yolculuğunuzdan söz eder misiniz?
135 yıllık geçmişiyle NYC’nin en köklü üniversitelerinden biri olan Pratt Institute’tan 2018 yılında onur derecesi ile mezun oldum. Mezuniyetimin ardından Brooklyn’deki Barclays Center tasarımı ve Slikon Vadisi’ndeki Google ofisinin yenileme projeleriyle bilinen SHoP Architects ve NYC’nin en köklü mimarlık ofislerinden biri olan, Hudson Yards projesinin mimarı KPF’te edindiğim tecrübelerimin ardından, şu anda profesyonel hayatıma Amerika’nın en etkili mimarlarından biri olan Kelly Wearstler ile konsept tasarımcısı olarak çalışmaya devam ediyorum
EXIT projesini tek cümleyle nasıl anlatırsınız?
EXIT, kurgulanmış mimarı alanlar ve geçici yapılar yaratmanın yanı sıra günümüz mimarisindeki sıradan estetik anlayışını yıkan somut prodüksiyonlar oluşturan kreatif bir platform diyebilirim.
EXIT projesi nasıl ortaya çıktı?
EXIT biraz tesadüfen ancak beklendik bir şekilde ortaya çıktı. Mimarlık mesleğinin gerçek hayatta uygulandığında törpülenmesine karşı verdiğim bir tepkiydi ve bir mimari tasarımcı olarak özgürleşmek istedim. EXIT projesi benim kendim için yarattığım; fonksiyonel gerçekler, yapısal gereklilikler ya da bütçesel kısıtlamalar olmadan özgürce çalışabileceğim ve beni gerçeklerle sınırlamayan bir kaçış oldu. Bunların hepsi gerçekliğe yakın ama kurgusal ve hikayesi olan bir seri mekanlar haline dönüştü. Neredeyse gerçek gibi ancak gerçeğe alternatif tasarımlar olduğu için de bunlara EXIT adını verdim. Adeta gerçekliğin banalliğinden çıkış gibi. Geçen sene Ekim ayında Soho’da ilk solo sergimi gerçekleştirdim. EXIT’i kendi yaratıcı arşivim gibi görüyorum ve tasarımlarımı görsel hikayelere dönüştürüyorum. Amacım; kalıcı ya da geçici, deneyimsel ya da yaşanabilir farketmeksizin olağandışı mekanlar yaratmak, yaşamın içindeki sıradanlığı yok etmek.
Yarattığınız bu kurgusal dünyalar ilhamını nerden alıyor?
Bugünlerde Valerio Olgiati, John Lautner, Rem Koolhaas, Ricardo Bofill, Diana Vreeland gibi yaratıcı vizyonları olan isimlerden etkileniyorum. Bunların yanı sıra özellikle üzerinde çalıştığım Michel Foucault’ın heterotopia’ları yani ‘olağan düzeni bozan mekanlar’ konsepti var ki kendisi bunu şu şekilde tanımlıyor: Şekilsiz, rahatsız edici, dönüştürücü ve bağlantısız mekanlar. Bu mekanlar için dış dünyanın düzenini bozan “dünya içindeki diğer dünyalar” diyebiliriz. Bu konsept ise politik ve toplumsal referansı az, ama günlük rutinleri sorgulatan tarafı yoğun olan bir konsept ki bu açılardan da EXIT ile escapism çatısı altında benzer bakış açılarına sahipler.
Mimari ile dijital sanatın buluştuğu bu zeminde yakın gelecekte bizi neler bekliyor?
Bu ara yakından takip ettiğim bir konsept “yapay zeka mimarlığı”. Bu çalışma, arama kutusuna istediğiniz parametreleri girerek yapay olarak mimari görseller oluşturmanın yeni yolu. Bu yolla oluşturulan görseller gerçek olamayacak kadar gerçek duruyor. Bildiğimiz üzere “big data” herhangi bir bilginin aktif olarak toplayıcısı ve saklayıcısı; dolayısıyla yapay zeka yolu ile kelimelerin görsel içeriklere dönüşmesi insan kapasitesini aşan hayali tasarımlarla sonuçlanabiliyor. Mid Journey, Dall E buna iyi örnekler; şimdilik beta kullanıcılarıyla denemeler yapıyorlar ama buna rağmen yapay zeka mimarlığının çok güzel örneklerini görmeye başlıyoruz.