29.11.2012 - 11:47 | Son Güncellenme:
Merkez Bankası tarafından yılda iki kez yayımlanan ”Finansal İstikrar Raporu’nun” ikincisi yayımlandı.
Yaşanan küresel kriz sonrasında tüm dünyayı etkileyen belirsizlik ortamının 2012 yılının ikinci yarısında da önemini koruduğu, küresel iktisadi faaliyetteki toparlanmanın ise halen istenen seviyelerde olmadığının görüldüğü ifade edilen raporda şunlar kaydedildi: ”Özellikle gelişmiş ülke kamu maliyelerinin büyümeyi destekleme kapasitesindeki kısıtlar ve buna bağlı olarak ortaya çıkan politika belirsizliği toparlanmayı sınırlandıran bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. ABD’de kamu maliyesine ilişkin sorunlar büyüme üzerinde küresel çapta bir risk unsuru oluşturmakta, AB ekonomisinin görünümüne dair süregelen belirsizlikler durgunluk riskini daha da artırmaktadır. Bölgesel farklılıklar olmakla birlikte, gelişmiş ülkelerdeki olumsuzluklara ve bulaşma etkilerine bağlı olarak, bir önceki dönemde güçlü bir büyüme performansı gösteren gelişmekte olan ülkelerde de büyüme görünümü aşağı yönlü güncellenmektedir.”
Küresel ekonomideki sorunların çözümüne yönelik olarak son dönemde otoritelerce alınan mali tedbirlerin olumlu algılanmasının, küresel piyasalardaki görünümün nispeten olumlu yönde değişmesine destek verdiği dile getirilen raporda, şu tespitlere yer verildi: ”Bu kapsamda Avro Bölgesi tahvil getirilerindeki yükseliş baskısı kısmen kontrol altına alınmış ve mali sorunların bölge ülkelerinde derinleşme riski dönem itibarıyla azaltılmıştır. Bunun yanında gelişmiş ülkelerin ekonomilerini canlandırmak adına uyguladıkları parasal genişleme politikaları da küresel boyutta likidite bolluğuna yol açarak borsa ve emtia fiyatlarındaki değer kayıplarını sınırlamıştır. Artan likidite aynı zamanda piyasalardaki risk iştahındaki artışın devam etmesini sağlayarak, mali yapıları ve büyüme potansiyelleri görece iyi olan gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarını desteklemektedir.”
Gelişmiş ekonomiler merkezli küresel belirsizlik ortamının, gelişmekte olan ülkelerin esnek ve etkin bir politika anlayışı içinde olmalarını gerekli kıldığına işaret edilen raporda, ”Bu dönemde pek çok gelişmekte olan ülke, makro finansal riskleri yönetebilmek amacıyla yapısal değişiklikler gerçekleştirmiş, geleneksel olmayan politika uygulamalarına yönelmiştir. Bu kapsamda ülkemizde de ilgili otoriteler politika uygulamalarını Finansal İstikrar Komitesi başta olmak üzere çeşitli platformların eşgüdümünde, işbirliği içinde yürütmektedir” denildi.
Merkez Bankası’nın, 2010 yılının sonlarına doğru enflasyon hedeflemesi rejimini finansal istikrarı da dahil edecek şekilde geliştirerek yeni bir politika bileşimi uygulamaya başladığı dile getirilen raporda, şu değerlendirmelere yer verildi: "Bu doğrultuda, faiz koridoru, etkin likidite yönetimi, ve zorunlu karşılıklar aktif politika araçları olarak kullanılmaya başlanmıştır. Böylelikle, makroekonomik ve finansal istikrarı desteklemek amacıyla hem kredi büyümesinde hem de reel döviz kurunda aşırı oynaklığın göz ardı edilmediği bir çerçeve oluşturulmuştur. Bu yaklaşım, son iki yıl içinde özellikle sermaye akımlarındaki oynaklığın yurt içi piyasalar üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasında önemli katkılar sağlamıştır."
"Rezerv Opsiyonu Mekanizmasının tamamlanma aşamasına yaklaşıldı"
Son dönemde, sermaye hareketlerindeki aşırı oynaklığın olumsuz etkilerinin sınırlandırılması amacıyla yeni bir politika aracının tasarlanarak devreye sokulduğu ifade edilen raporda, ”Rezerv Opsiyonu Mekanizması olarak adlandırılan bu araç, bankaların gönüllü olarak döviz rezervi biriktirerek gerektiğinde bu rezervlerin kontrollü ve etkin bir şekilde kullanmasını amaçlamaktadır. Bu mekanizmanın tamamlanma aşamasına yaklaşılmış olup, önümüzdeki dönemde büyük ölçüde dış finansman şoklarına karşı otomatik dengeleyici olarak çalışması öngörülmektedir” denildi.
Makro riskleri gözeten bu yeni politika bileşiminin ve diğer otoritelerin katkılarıyla, Türkiye’de iç talebin kontrol altına alınarak iktisadi faaliyetin yavaşladığı, dış talebin büyümeye katkısı arttığı ve neticede büyüme kompozisyonu daha sağlıklı bir görünüme kavuştuğu anlatılan raporda, şunlar ifade edildi: ”Böylece cari işlemler dengesi son bir yıl içinde kademeli olarak iyileşmiştir. Enflasyon ise 2011 yılındaki maliyet artışlarının yıllık enflasyon üzerindeki birikimli yansımaları sonucu yükselse de geçici etkilerin ortadan kalkmasıyla tekrar düşüş eğilimine girmiştir. Diğer taraftan, vergi gelirlerinin artış hızındaki yavaşlama ve faiz dışı harcamalardaki hızlanma nedeniyle son dönemde bütçe dengesinde nisbi bir zayıflama görülmüştür. Ancak, gerek son dönemde alınan bütçe tedbirleri gerek kamunun borçlanma ihtiyacının ve maliyetlerinin düşük seviyelerde seyretmesi, kamu borç stoku göstergelerindeki olumlu görünümün devamını desteklemektedir.
Son dönemde küresel risk algılamalarındaki düzelme ve Türkiye ekonomisine yönelik risk iştahının göreli olarak iyileşmesi, döviz kuru üzerinde potansiyel bir değerlenme baskısı oluşturabilecektir. Bu çerçevede, reel döviz kurunda yılbaşından itibaren gözlenen değerlenme eğiliminin finansal istikrar açısından yakından izlenmesi gerekmektedir. Uygulanan dalgalı kur rejiminde döviz kurunun seviyesine dair herhangi bir taahhüt bulunmamakla beraber, aşırı oynaklığa karşı kayıtsız kalınmaması makroekonomik ve finansal istikrar açısından önemini korumaktadır.”