27.02.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
SONGÜL HATISARU
Vehbi Koç Vakfı’nın insanların yaşam kalitesinin artırılmasına katkıda bulunanları teşvik etmek amacıyla verdiği ‘Vehbi Koç Ödülü’ne bu yıl sağlık ve bilim alanına rehberlik eden başarılı çalışmaları ile Harvard Üniversitesi Genetik Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil layık görüldü.
Hotamışlıgil 100 bin dolar tutarındaki para ödülünü de alacak. Hotamışlıgil’in önceki akşam ödülünü Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un elinden aldığı törende yaptığı konuşma adeta bilimin manifestosu niteliğindeydi...
“Filin saçı var mıdır?” sorusuyla başlayan bölümü, bilimin gelişmesi için gereksinim duyduğu ekosisteme bağlayan vurgular sık sık alkış aldı.
Gökhan Hotamışlıgil’in yaşamından kesitler içeren bir filmin de gösterildiği gecede, Mustafa Koç kendisini sahneye davet ederken obezite ve buna bağlı metabolik bozuklukların tedavisine ilişkin gerçekleştirdiği buluşlarla tüm dünyayı etkilemiş bir bilim insanı olduğuna dikkat çekti.
Konuşmasında hayat hikâyesinden çarpıcı anektodlara yer veren Hotamışlıgil, sözleriyle bilimde bir ömrün bir fikre adanabileceğinin altını çizdi. Bu etkileyeci konuşma, Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un hastalığını öğrenmesinin ardından 2005’de Stanford Üniversitesi’nin mezuniyet töreninde yaptığı efsane konuşmayı akıllara getirdi.
Ne diyordu Jobs, “Woz (Steve Wozniak) ve ben Apple’ı 20 yaşında ailemin garajında kurduk. 10 yıl sonra Apple garajdaki iki kişiden, 4.000 çalışanı olan 2 milyar dolarlık bir şirket oldu. 30 yaşına yeni basmıştım. Kovuldum. Dışlanmıştım ama âşıktım. Çok üzüldüm. Başarılı olmanın ağırlığı yeniden başlamanın hafifliğiyle yer değiştirmişti. Özgürleşmiştim. Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın. “Aç kalın, budala kalın”. Kendim için hep bunu diledim. Ve şimdi, sizin için de aynı dilekte bulunuyorum: “Aç kalın, budala kalın.”
Hotamışlıgil de sabır diyordu... İşte Hotamışlıgil’in sık sık alkışlarla kesilen konuşmasından notlar...
Vehbi Koç gibi olmak!
“25 sene önce Türkiye’den giderken, böyle bir törenin parçası olabileceğimi bir gün hayal etmemiştim. Biz çocukken ideallerimizden biri Vehbi Koç gibi olmaktı. Başarı denilince onun ismi Atatürk’ten, İnönü’den sonra Vehbi Koç diye annemiz babamız bize anlatırdı. Zamanın ilerisinde olmak gerçekten çok zor, çok nadir görülüyor. Ama zamanın ilerisinde olup da başarılı olmak daha da zor. Vehbi Koç bunu başarmıştı. Benim için çok önemi bir insan. Bu ödülü almak çok büyük bir onur.”
Tablodan yağ hücresine...
“Bilime ilgim, basit hücreye olan müthiş bir ilgimden kaynaklandı” diyen Hotamışlıgil, bu noktada yağ hücresinin işlevini ünlü ingiliz ressam Lucian Freud’un koltuğa uzanmış kilolu kadın tablosu üzerinden anlattı:
“Olgun yağ hücresi oluşmadan önce muazzam bir dönüşüm süreci yaşıyor. İçerisinde hiç yağ taşımayan, bir deri hücresinden farkı olmayan bir hücre, gerekli sinyalleri aldığında bu yolda ilerleyerek çok inanılmaz bir transformasyon gösteriyor. Benim de ilk merak ettiğim konu hücrenin bu dönüşümü gösterirken hangi mekanizmalar ile bunu başardığıydı. Sadece bir merak ile başlamış bir konuydu. Fakat onu takip eden senelerde aslında insan türünün devamı için en önemli mekanizmaların yağ dokusu tarafından kontrol edildiğini öğrendim.”
Sahneye dans ederek çıktı
* Bu yıl 12’ncisi düzenlenen İş Kuleler’deki ödül töreninde iş, sanat, bilim dünyası bir aradaydı.
Cem Boyner, Ümit Boyner, Aydın Doğan, İnan Kıraç, Fikret-Ülker Ünlü çifti, Jan Nahum, Ali Ülker karşılaştığım isimlerden birkaçıydı. Prof. Dr. Turgay Dalkara, Prof. Dr. Umran İnan, Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu, Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı, Prof. Dr. Oğuz Başkurt, Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu akademi dünyasından isimlerdi.
* Semahat Arsel, Mustafa Koç, Ali Koç, Caroline Koç, Nevbahar Koç başta olmak üzere aile tam kadro törendeydi. Rahmi Koç Amerika’da olduğu için törene katılamadı. Tören tanınmış arp sanatçısı Şirin Pancaroğlu ve grubunun konseri ile başladı.
* Hotamışlıgil, ödülünü almak için sahneye Adriano Celentano’nun Salutation şarkısı eşliğinde dans ederek çıktı.
* Ödül törenini izlerken, elimde Can Kıraç’ın “Patronum Vehbi Koç’u Anıyorum’ kitapçığı vardı. Kitapta Koç, hayatının nasıl geçtiği sorusunu kısaca yanıtlıyor: Kazandığım parayı yemedim, havaya harcamadım, lüks hayat yaşamadım. Arsa alıp satmadım. Yatırım yaptım. Fabrika yaptım. Memleketimi düşündüm. Vakıf işlerinde çalıştım...
Koç’u bizzat tanıyanlar da bu sözleri teyit ediyordu: Vehbi Koç başarılı insanları motive ederken aynı zamanda örnek olmaları için ödüllendirilmesini isterdi. Aile ölümünün ardından bu isteği kurumsal hale getirerek bir anlamda vasiyetini yerine getirmiş oldu.
Filin saçından 375 milyon dolarlık dev şirket doğdu
“Sizi sıkmamak için bir hikâye anlatmaya karar verdim. O da fil ile ilgili’ diyen Hotamışlıgil şöyle devam etti: “Başlamadan önce sormak istediğim bir soru var fil ile ilgili. Filin saçı var mı? Fikri olan var mı?
Sorunun cevabı filin saçı var. İlginç bir konu. 300 yıl önce Royal Society’de Robert Hooke (mikroskobu bulan kişi) yazmış. Bu adam nereden aklına gelmişse mikroskobun altında ilk defa filin saçına bakmayı düşünmüş. Bakıyor, o konuda yayın yapıyor. Fakat sonraki 300 yıl filin vücut kıllarının farkına bile varılmıyor. Dolayısıyla bu konuda çalışma yapılmıyor, ta ki geçen seneye kadar.
Çok ilgimi çektiği için size anlatmak istedim bu gerçek hikayeyi. Burada bir çalışma yapılıyor ve filin aslında saçlarının diğer tüm memelilerden değişik bir özelliği olduğu farkediliyor.
Memelilerin ortak özellikleri saçları olmaları ve süt vermeleri. Fakat fil üzerinde yapılan çalışmada çok başka bir özelliği ortaya çıkıyor. Tüm memelilerde kıllar yalıtım amacıyla kullanılıyor. Isıyı korumak için. Sadece filde tam tersi. Fil kıllarını soğutma amacı için kullanıyor.
Büyük keşifler ve merak
Bir mühendis ile bir biyolog bir araya geliyorlar. Formülünü çıkarıyorlar ve bu teoriyi ortaya çıkarıyorlar. Biz ekonomik olarak çok büyük ilerlemeler kaydettik. Türkiye’de birçok filler ürettik ama o fillerin saçlarını da yerine koymamız gerekiyor. Bundan sonraki süreçte başarılı, kalkınmış, çağdaş bir ülke olmak için.
Bazen büyük bir cismin üzerindeki küçük bir ayrıntı önemsiz gelebiliyor. Hangi büyük cisimlerin üzerinde hangi ayrıntıların yerinde olmadığını sıralamama gerek yok. Bundan daha önemli olan şu noktalar:
Bu araştırma Princeton’da bir lisans öğrencisi tarafından yapılıyor. 20 yaşında bir genç bunu yapan. Aklına geliyor. Benim de bundan lisede okuyan 16 yaşındaki oğlum sayesinde haberim oluyor.
‘Aaa baba bak filin saçı varmış’ diye... Son derece basit bir araştırmanın sonucundan yepyeni bir biyolojik kurgu ortaya çıkıyor. Bazen milyarlarca dolar paralar harcanıyor ama hiçbir şey bulunmuyor. Böyle birşey yapmak insanın aklına nereden geliyor? Merak. Merak olmadan bilimsel ilerleme olmuyor. Büyük keşifler olmuyor.
Projeyi öğrenci yapıyor
Peki, bu projeyi öğrenci nasıl yapıyor? Princeton gibi bir yerde hem de? Çünkü özgürlük ortamında zihinsel faaliyetlerini sürdürebildiği için... O zaman bu özgürlük ortamını genç zihinlerin açılıp kapasitelerini görebilmeleri için ülkelerine insanlığa katkıda bulunmaları için yaratmamız gerekiyor. Bu ortamı yaratamazsak o üniversitelerden istediğimiz ürünü, ilerlemeyi elde etmemiz mümkün değil.
ABD’de yeni bir araştırma yapıldı. En büyük katkıyı yapmış projelerden 1000 tanesi sıralanıyor. Bunların hiçbiri devlet tarafından fonlanmamış.
Peki, bu kadar hikâye anlattım. Tamam bu çocuk filin saç tellerinin bedeni soğuttuğunu bulmuş ama ne olmuş? Bu kıl tasarımı ve ısı transfer özellikleri aslında aşırı sıcaklarda kullanabilecek askeri ve sivil uygulamaları olan özgür bir malzeme üretiminde kullanılmak üzere lisanslanıyor. Üretime geçiyor. Cambridge’de bunu üreten firma da 375 milyon dolara satılıyor.
Ufak da olsa farke dilmek
Bazen bilim insanı hakikaten çok yoruyor. Yaptığınız 100 işten 99’unun başarısız olduğu bir iş hayatı düşünebiliyor musunuz? Bizim günlük hayatımız bu şekilde geçiyor. Yaptığınız 100 deneyin 99’u başarısız olabiliyor. Devamlı böyle bir ritimde geçiyor. Bazen insan tekrar kalkıp da laboratuvara gidecek enerjiyi bulamayabiliyor. Öyle zamanlarda bu ödüllerin bizim için çok büyük bir motivasyonu var. İnsanın yaptıklarının ufak tefek de olsa fark edilmesi çok güzel birşey.”
Gökhan Hotamışlıgil kimdir?
1962 yılında Rize’nin Pazar ilçesinde doktor bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelen Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, sağlık alanında özellikle obezite, diyabet ve kalp sağlığı alanlarında yaptığı çalışmalarla, kısa sürede dünyanın sayılı bilim insanları arasına girdi. Onlarca önemli ödüle
layık görüldü.
2007’de Amerikan Diyabet Vakfı’dan aldığı olağanüstü bilimsel başarı ödülünü alan ilk Türk araştırmacı ünvanı bunlardan sadece birisi. Bugün Harvard Üniversitesi Genetik ve Kompleks Hastalıklar Bölüm Başkanı olarak
hem kendi laboratuvarında araştırmalarına devam ediyor hem de 30’dan fazla laboratuvardaki çalışmaları yönetiyor. Sabah 5’te uyanıyor. Haftada 100 saatten fazla çalışıyor.
Diyabete yol açan doku keşfi
Yıllar süren araştırmaların ardından Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ve ekibi, karaciğer dokusunda metabolizmayı bozarak diyabete yol açan mekanizmanın protein değil, likopin adında bir yağ olduğunu keşfeder. Bu alandaki yerleşik görüşü sarsarak, yeni bir tedavi yaklaşımına ön ayak olacak çok önemli buluşa imza attı.
Harvard’da bursla okudu
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan, ihtisas çalışmalarını burslu olarak Harvard Üniversitesi’nde tamamlayan Prof. Dr. Hotamışlıgil, bugüne kadar obezite, diyabet ve kalp sağlığı alanında sayısız çalışmaya imza attı. Hotamışlıgil, dünya akademi çevrelerinin yakından takip ettiği bir isim. Harvard Üniversitesi’nden profesörlük unvanını 41 yaşında aldı. Hotamışlıgil dinlenmek için briç oynuyor.