10.11.2012 - 19:55 | Son Güncellenme:
Yazı ve fotoğraflar: Ceren Salman
Yazı ve fotoğraflar: Ceren Salman
Baltalimanı’na doğru yürüyoruz. Murat Belge’nin kitabında belirttiği gibi, Fatih’in Kaptan-ı Deryası Baltaoğlu Süleyman Paşa İstanbul’un kuşatılması öncesi donanmasını burada bekletmiş. Semtin ismi buradan geliyor. Eskiden mesire yeri olan Baltalimanı’nın etrafı çayırlık ve ağaçlıkmış. 19’uncu yüzyıl ortalarında yerleşim yoğunlaşmış.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nün altındaki Zeki Paşa Yalısı, II. Abdülhamid’in sadık adamlarından Zeki Paşa için 19’uncu yüzyıl sonlarında, mimar Alexandre Valluary tarafından yapılmış. Barok tarzı yalı, ‘dünyada satışta olan en değerli emlak’ olarak biliniyor.
Biraz ileride Oba Park&Cafe çıkıyor karşımıza. 15 yıllık mazisi var buranın. Hemen yanındaki Oba Restoran’la sahipleri aynı. Mönü, dünya mutfağından oluşuyor. Fiyatlar da uygun. Mekân yazın her gün 08.00-02.00, kışın 08.00-01.00 arası açık. Kafe’nin ilerisinde 42 senelik geçmişiyle Oba Restoran var. Bir zamanlar Sezen Aksu’nun da sahne aldığı restoran hizmeti veriyor.
Hemen ileride, Metin Sabancı Baltalimanı Kemik Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ni görüyoruz. Hastalık için gitmek zorunda kalmayın ama içeri bir uğrayın derim. Buraya Mustafa Reşit Paşa tarafından 19’uncu yüzyılda Baltalimanı Sahil Sarayı yaptırılmış. Hariciye Nazırlığı döneminde paşa, Baltalimanı Antlaşması’nı burada imzalamış. Mustafa Reşit Paşa ayrıca Tanzimat Fermanı’nın yayınlanmasını da sağlayan isim. Sonrasında burada Sultan Abdülmecid’in kızı Fatma Sultan yaşamış ve bir süre göz hapsinde tutulmuş. Daha sonra II. Abdülhamid’in kızı Mediha Sultan’a tahsis edilmiş. Mediha Sultan’ın Damat Ferit Paşa’yla evlenmesiyle bir süre paşanın ismiyle anılmış.
Tanzimat dönemi, Osmanlı Devleti’nin modernleşme isteğinin bir göstergesi. Bu hedef, mimaride de görünüyor. Baltalimanı Sahil Sarayı çabanın ilk örneklerinden. Cumhuriyet dönemi başlarında bir ara Balıkçılık Enstitüsü olarak kullanılmış, sonrasında hastaneye çevrilmiş. 1990’lı yıllarda kapanma eşiğine gelse de, 2000 yılında Sağlık Bakanlığı girişimi ve Sakıp Sabancı’nın katkılarıyla yenilenip 2001’de de bugünkü adıyla anılmaya başlanmış. Şimdiki başhekimi Şubat 2011’de göreve gelen Doç. Dr. Yavuz Selim Kabukçuoğlu. Avlusunda soluklanmanızı ve sarayın içine göz atmanızı tavsiye ederim.
Hastanenin karşı yolunda genelde gözden kaçan bir mekân var. 2006 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve kardeş şehir Shimonoseki Belediyesi işbirliğiyle yapılmış bir Japon Bahçesi burası. Kapıdan girdiğinizde bahçeye has huzuru ve dinginliği hissedebilirsiniz.
Boyacıköy’de tarih yatıyor
Baltalimanı’nın hemen dibinde Boyacıköy var. Yine Murat Belge’nin dediğine göre, zamanında buradaki kumaş boyacılarından almış ismini. Eskiden bir Rum kilisesi varmış. Yıkılmış. Halen bir Ermeni Kilisesi var. Baltalimanı’ndan Emirgan’a yürürken gözünüzden kaçabilir bu sevimli semt. Boyacıköy Eczanesi’ni, onun yanındaki Sıçanlı Meyhane’yi, yukarılarda sokak arasındaki Hayat Bahçesi’ni bulmaya çalıştım, hiçbirini bulamadım. Ne yazık ki hepsi kapanmış. Yalnızca 36 yıl Boyacıköy Eczanesi’nde çalışmış Yakup Amca’yı buldum. Boyacıköy Eczanesi geçen sene kapanmış.
78 yaşındaki Yakup Amca ilkokul mezunu, eczacılığa 16 yaşında çıraklıktan başlamış. Ferikoy Eczanesi, Cerrahpaşa Eczanesi derken yolu Boyacıköy’e düşmüş. Rum’u, Ermeni’si, Türk’ü bir aradaymış burada. Yakup Amca senelerce iğnecilik yapmış. İğne yapmadığı adam kalmamış. Sıçanlı Meyhane’nin ilk yeri Yeniköy’deymiş. Sonra Boyacıköy’e geçmiş. Üç sene kadar önce kapanmış. Sahibi Emirgan’da başka bir mekân daha açmış ama o da kapanmış.
Yıllanmış dostlukların hayat bulduğu semt: Emirgan
Murat Belge ve John Freely’nin kitaplarında belirtildiğine göre, semtin ismi Emir Gzne adlı İran emirinden geliyor. Emir Gzne, Erivan’ı savaşmadan IV. Murad’a teslim etmiş. Bunun üzerine sultan ona şimdiki Emirgan’da toprak bağışlamış. İçki, tütün ve kahve kullanımında sert yasaklar getirmiş olan sultan, nedense Emir Gzne’nin köşkünde kendini bu zevklerden mahrum bırakmazmış.
Emirgan meydanına geldiğinizde Emirgan Camii’ni, meydandaki çeşmeyi ve meydanın öbür tarafında kalan muvakkithaneyi görebilirsiniz. Caminin yanında Emir Gzne’ye tahsis edilen ve IV. Murad’ın sık sık ziyaret ettiği söylenen Şerifler Yalısı var. Meydan birçok kafeyle dolu. Hafta sonu kahvaltı etmek isteyenlerle dolup taşıyor.
Çeşmenin yanından geçtikten sonra Divan Kahvesi’ni göreceksiniz. Burası 1950’lerde lokanta olarak açılmış. O zamanlardaki sahibi Şeref Usta, kebap kültürünü İstanbul’a getirenlerden. Oğlu Emin Bey babasının vefatından sonra işin başına geçmiş. Bir süre lokanta olarak devam ettirdikten sonra 2002’de mekânı kahveye çevirmiş.