Babakale'yi bilir misiniz? Türkiye'nin en batı ucu ve Asya Kıtası'nın bittiği yer olarak bilinse de Babakale bunların çok ötesinde. Çanakkaleli biri olarak 2004 yılına kadar ben de Babakale'ye yolumu hiç düşürememiştim. Sonrasında farklı yılların yaz aylarında uzun süreli olarak Babakale'deydim. 2005 yılında Akliman'a inerken, yapımı devam eden evlerden birinde şimdi kuzenim yaşıyor. Ve o zamanlar "burada kimler yaşayacak acaba" dediğim evlerde kızlarımla birlikte unutulmaz anılarımız var.
Ağustos ayında Babakale'ye bir hafta ayırdık. Çocuklar küçükken yaşadıklarını hatırlayamıyorlar. Haliyle de Babakale onlar için bir anlam ifade etmiyordu. Şimdi sorsanız en mutlu oldukları yerlerden bir tanesi. Hatta bir gün Babakale limanında denize girerken söyledikleri "çok mutluyum çok" sözlerini hiç unutamayacağım. Bu sözler taşların üzerinde havlularını sermiş, denizdeki taş ve deniz kestanelerine ayaklarına batmadan denize girmek için uğraşan, ne şezlong, ne şemsiye ne kumu olmayan, çok kişinin "Babakale'de deniz var ama yüzebileceğiniz sahili yok ki" dediği sadece yerli halkın denize girebildiği bir yerde denize giren çocuklara ait. Dünyanın en bakir koyundaymışçasına, balıklar kadar özgürce yüzen, kayaların içinde eğlenen çocuklarım. Ruhunuz Babakale kadar özgür / özgün kalsın.
Babakale turizmin hırçın yapılaşmasından nasibini almamış nadir yerlerden. Tam bir balıkçı kasabası. Günümüzden yıllar öncesine geriye dönüp baktığımda değişen çok az şey var. Farklı şehirlerden köye yerleşim ve kendi kitlesini yaratan bir değişim olsa da Çanakkale'de tüketilen yerlere ( Bozcaada, Assos vb.) dönüşmesi için henüz zaman var. Zaten konaklama için çok fazla tercihiniz yok. Yıllar önce kaldığım Uran Motel kapanmış. Ev pansiyonculuğu yeni başlamış. Sakinlik, huzur, romantizm, deniz ve güneş en büyük ilham kaynağı Babakale'de.
Babakale her zaman hayatımda özel bir yere sahip. Bu son gidişimizde kızların da hayatına unutulmaz anılar bıraktı. Bebeklikten bu yana geldikleri bu yeri şimdi onlar da çok seviyor. Bir kızım ilk adımlarını Akliman'da atmıştı, diğer kızım ilk kez merdivenlerden burada düşmüştü. Avuç avuç kum yedikleri, dalgalarla dans edip, köpeklerle yakalamaca oynadıkları yere büyümüş olarak gitmeleri çok başkaymış. Yıllar sonra Babakale'ye ve yaşanmışlıklara baktıklarında neler hissedecekler kim bilir!
Bu gidişimizde kızlarla birlikte Chat Kapı Guest House'da kaldık. Son bir yıldır çok kez gitmeye niyetlenip gidemediğimiz özel yerlerdendi. Geçtiğimiz yıl gün batımına gidebilmiştik sadece. Nihayet herkesin Bülent Abisi sevgili dostumuz Bülent Özak'a misafir olabildik. Pandemide çok yoğun misafir ağırlayan Bülent, ağustos ayını sakin geçirmek istese de Chat Kapı'nın sakin kalma hali yok. Zaten orada bir gün batımı yaşayıp bir de "Kırmızı Oda"da dolunayı seyrederseniz ömrünüzün sonuna kadar ayrılmak istemeyeceğinizi size söyleyebilirim.
Yolu Chat Kapı ve Bülent'ten geçenlerin hikayesi dostlukta buluşuyor. Chat Kapı sadece konaklama yeri olarak hizmet verdiği için mutfak, teras ve yıldızlı teras herkesin ortak kullanımına açık. Teras derken sıradan bir yer aklınıza gelmesin. Tüm köye en yukarıdan bakan bu özel yerde ne masalar, ne sohbetler, ne aşklar, ne insanlar gelip geçiyor. Konakladığımız sürece yıldızları yakalayacak kadar yakın olduğumuz seyir terasını kimlerle paylaşmadık ki! Bir gece öyle kahkaha atmışız ki ertesi sabah köyden "bu gece biraz daha az sesli güler misiniz?" ricasını duyduk :)
Bir de Muhteşem var! Sen ne harika insansın Muhteşem! Bülent'in en büyük yardımcısı ve Babakale'deki şansı. Yarı filozof, tam balıkçı, Seda'nın aşkı, koyunlarının çobanı, oğlunun kızının babası. "Güneşin doğuşuna hiç şahit olmayanlar batışını romantizm sanırlar. " diyen Nietzsche satırlarını bir de siz Muhteşem'den okuyun. Bazı insanların hayat yolculuğu farklı akar. Muhteşem'in hayatı her ne kadar Babakale'de akıyor olsa da sevgi, iyilik ve paylaşımcı yönüyle yolu Babakale'den geçen herkesin hayatında farklı bir yeri oluyor buna eminim. Bir insana adı bu kadar mı yakışabilir. Asıl adı Muhterem olsa da o Babakale'nin Muhteşem'i. Çünkü o herkesin hayatında muhteşem anılar bırakıyor.
Ya Rabbim!
Bir sabah terasta cümbür cemaat kahvaltı ederken Bülent büyük telaş içinde telefonunu getirdi. "Yeşim, allah aşkına instagram da bizi paylaşma. Bir sürü mesaj geliyor. Ben bu işlerden hiç anlamıyorum. Bir de başıma iş çıkarma dedi." Ne olduğunu anlamadığımız gibi Bülent'in haline mi gülsek, söylediklerine mi gülsek bilemedik. Bülent'in herkesi ailesiymiş gibi ağırladığı bu güzel yerin herkes tarafından keşfedilmesini istemiyorken bir yandan da kendime saklamakta haksızlık geliyordu. Aylardır hayalini kurduğum kırmızı odaya kavuşunca heyecanımı da az çok hikaye ile paylaşmıştım. Nereden bilecektim bu kadar mesaj geleceğini...
Bülent'e; "Ee ne güzel, herkes bilinmek için uğraşıyor fena mı işte" dedi herkes. Demez olaydık; "Kendin ettin kendin buldun. Al şimdi Instagram'la ne yapacaksan yap" diyerek elime telefonu tutuşturup gitti. Bülent işte...
Telefonunu geçtiğimiz yıl denize düşürdüğü -şimdi balıklar rezervasyon alıyor diye sürekli ona takılıyoruz- pandemi sürecinde İstanbul'a gitmediği ve kimsenin ona telefon gönderip onu son teknolojiyle uğraştırmasını istemediği için Bülent'in neredeyse nesli tükenmiş cihaz ile benim uyum sağlayabilmem epey sürdü. Eh telefon garip, klavye garip, emojiler kayıp derken mesaj yazmak paylaşmak kabus. Gayri ihtiyarı ağzımdan "Ya Rabbim" çıkmış. Bülent; tam o sırada yanıma geldiğinden ağzımdan çıkan kelimeyi duyunca " ne oldu" diye panikledi. Ben de "Ne olacak canım, bu telefon ile işimiz Allaha kalmış" diye dertlenince herkes gülmeye başladı. Bülent yeni bir telefon alıncaya kadar o telefonun adı "Ya Rabbim"
The Chat'lak
Bir akşam yemek için Karayal'de yer ayırttık. Babakale'de ne yenir derseniz cevabım balık ve Kaleder Cafe'nin ev yemekleri olur. (Kaleder'de hayata lezzet katan kadınların hikayelerini ayrıca yazacağım.) Karayel'e girdiğimde rezervasyonumuzu Bülent Özak yaptırdı, nerede oturacağız diye ilk gördüğüm kişiye sorarken" Ha bizim Chatlak mı?" dediler. Kim pardon dememe kalmadan biz "Bülent'e Chatlak" deriz deyince bende taşlar yerine oturdu. O gece yemekte konumuz The Chatlak ve yolu Chat Kapı'dan geçen güzel insanlardı. Bu arada Bülent'in kendisi bir film karakteri kadar renkli. Bir gün hayat hikayesini bana anlatması için sözünü aldım. Hoş bir hafta içinde yıllardır Chat Kapı'ya gelenlerden Bülent'i dinlediğim gibi paylaşımcı hayatına şahit oldum. Chat Kapı gelinen bu yerde dostlara, dostların dostlarına ve yeni dostlara kapılar hep açık.
Şehirden uzakta, nefes alabildiğiniz, yapaylıktan uzak, doğal ve gerçek insanlarla köy yaşamında farklı bir deneyim yaşamak istiyorsanız Babakale sizi bekliyor. Giderseniz dostlarımı da bulun, benden selam söyleyin.
Babakale'ye yeniden ne zaman giderim henüz bilmiyorum. Bir sonraki yazımda sizi el yapımı bıçak ustası ve Kaleder Cafe'nin güzel insanlarıyla buluşturacağım.
Görüşmek üzere.
Yeşim Mutlu