“Sarılmak için yürek gerekir, kollar sonraki iş.” - Özdemir Asaf
Özlemin adı büyük… Aşkında… Aşkı özlemek, düşünmek aslında rüyadan başka bir şey değil. Aşk, özlem, yitirilmiş gecelerin; sahipsiz düşlerin kahramanı kim bilir nerede... Aşk bu gider gelir. Neden gider,
Son yıllarda Fener/Balat çok popüler. Ocak ayının başında restorasyonu biten Balat'taki Sveti Stefan Kilisesi'nin ibadete açılmasıyla birlikte (Demir Kilise) popülerlik daha da artmış durumda. Bloggerların en uğrak fotoğraf mekanı olan Fener Rum Erkek Lisesi'nin pabucu dama atılmış durumda. Bir de televizyonda yayınlanan diziler sebebiyle herkes dizilerin çekildiği yerleri arıyor. Röportaj için Mert Erşahin ile buluştuğumuzda sokaklarda selfie çubuğuyla gruplar halinde gezen çok kişiye rastladım.
Sevgili Mert Erşahin Balat'ın en büyük mekanlarından "Atölye Kafası"nın sahibi. Buram buram ahşap kokan ve ruhu olan bu mekanı çok seviyorum. Balat’ın her bir köşesine zaten aşığım. Birçok güzel cafe, müthiş işler çıkaran yerler var. Balat başlı başına güzel. Aslında geçtiğimiz yıl mekanı yazmak için röportaj planlamıştık. Sonra o röportaj bir türlü gerçekleşmedi. Sizi bilmem ama ben olmuyorsa vardır bir anlamı diyenlerdenim. Gerçekten de anlamı varmış. Sevgili Mert, sözü ve müziği tamamen kendisine ait olan 5 şarkıyla "Akustikadam" albümüyle müzik piyasasına merhaba dedi. Hazır albümü kutlama bahanemizde var hemen buluştuk ve aşağıda okuyacağınız satırlar ortaya çıktı. Tabiki tüm
Sıkıldım. Sosyal medyadan, getirdiği yüklerden köşe bucak kaçmaya çalışıyorum. Hele bir de sosyal medyanın hayatımızdan çaldığı zaman yok mu o tekrarı olmayan zama en çok ona üzülüyorum. Sosyal medya insanıysanız - ki günümüzde herkes sosyal medya insanı) paylaşımlarınız daha özenli olmak zorunda.
Teknoloji ile ilişkim her zaman çok iyi oldu. Hem iş hayatımda, hem özel hayatımda teknolojiyi kişisel anlamda verimli kullandım ve aramızdaki ilişkiyi iyi yönettim. İnternet ile ilk tanışmam o zaman ismi "Halk Yaşam Sigorta" olan çalıştığım şirkettedir. Bir öğlen yemek saatinde şirkette kullandığımız As/400 sisteminde yanıp sönen yeşil uyarı ışığıyla "İnternet Toplantısı hakkında" memosu (o zaman mail vb yoktu şirket içi bilgilendirmeye bu isim verilmişti) kendimi 9.katta bulmama yol açmıştı. "Neydi bu internet, ne işe yarıyordu?" derken salonda bulunan en az 150 kişi ağzımız açık halde; garip sesler çıkaran telefon sesiyle, Bilkent Üniversitesinin web sitesine bağlanmış ve olan biteni hayretler içinde izliyorduk. Bu anımı en küçük kızım Mira'ya bile anlattığımda "Anne sen doğduğunda ipad de mi yoktu?" diyor. Z kuşağı teknolojiyle doğmuş inanılmaz bir nesil. Büyük kızım Y kuşağı
Bugün 1 Kasım 2017 ve Dünya Vegan Günü. Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce "Vegan Beslenme"ye başladığımın 17. gününde olduğumu belirtmek isterim. Bu kararı neden verdim; hikayem nasıl başladı sizlerle paylaşmak istedim. Aslında yolun çok başındayım. Her geçen gün kendimi farklı bilgilerle, vegan konulu grup ve yazılarda buluyorum. Vegan olmak sadece beslenme alışkanlıklarını değiştirmek değil.
Bu kararı vermeden önce her şeyin Netflix daveti sonrası başladığını yazmak isterim. Çok sevdiğim dizi Narcos Netflix dizisi. Vodafone operatörüm de 3 ay hediye üyelik vermiş; Netflix ile de kısa bir temasım olmuştu. Geçtiğimiz ay Netflix Türkiye tarafından düzenlenen bir davete katıldım. Davet sonunda üç aylık üyelik hediye ettiler. Üyeliği aktivite ettikten sonra izleyemediğim tüm Narcos bölümlerini bir solukta bitirdim. Zaten bir dizi, bir film hayatımda olmazsa olmaz. Dizi bitince de "ne izlesek" derken belgesellere göz atmaya başladık. Evde var olan doktor da benim kadar sağlıklı beslenmeye ilgi duyuyor. Daha önce de sağlıklı beslenme ile ilgili bir çok belgesel izledik. İlgi duyduğumuz konuların başı doğal olarak sağlıklı yaşam. Bitkisel beslenme, püre beslenme, sağlıklı yaşam
Helloooooo, Uzun bir aradan sonra merhaba. Tatil için Bozcaada'da olunca zamanın, ne de teknolojinin farkında oluyor insan. Ne zaman sabah, ne zaman akşam oluyor anlamıyorum. Zaten tatilde zamanı unutmak en iyisi. Benden size tavsiye tatile sadece kendinizi götürün. İş, stres ve ne varsa düşünmeyin.
Ailemiz kalabalık olunca uzun süreli otel, pansiyon vb kalmamız bizim için zor oluyor. Çocuklar da ben de ev rahatlığını arıyoruz. Bu sebeple uzun süreli konaklamalarda tercihimiz ev yönünde. Bu yılda bu kural değişmedi. Bayram sürecince kaldığımız evin asıl sahibi gelince evi bırakıp çok sevdiğimiz Kardinal Bağ Evi'ne geçtik. Ada'da arkadaşlarımla zaman geçirmek bizim için çok değerli ve keyifli :) Eksik olmasınlar onlarda (Miray, Yamaç ve Nuray) bizi evimizde gibi hissettiriyorlar.
Kardinal Bozcaada'ya daha önce hep kahvaltı için gelirdik. Bu yıl konaklamak da kısmet oldu :) Yamaç, Miray ve Nuray diğer işletmecilerinden bu yıl devir aldılar. Lakin çıtayı öyle yükselttiler ki şimdiden herkesin dillerindeler. Bu arada orada konaklamasam ama o şahane kahvaltısından tatsam diyorsanız da kapıları herkese açık. Bu yıl ki fiyatı 30 TL :) Fırın omlet, yumurta kapama, yumurta muffin
Sosyal Sorumluluk Projeleri destek istediği an bende akan sular durur. Geçtiğimiz günlerde Türk Böbrek Vakfı Yöneticilerinden Ayşe Hanım 'dan bir mail aldım. Bu mailde Türk Böbrek Vakfı'nın, Haziran 2017 itibarıyla Adım Adım Oluşumunun yardımseverlik koşuları projelerinde desteklenen sivil toplum kuruluşları arasına katıldığını anlatıyordu.
Türk Böbrek Vakfı ile birlikte 46 sivil toplum kuruluşu, hazırladıkları projelerdeki hedeflerine ulaşmak üzere ilk olarak 12 Kasım 2017’deki Avrasya Maratonu’nda kendileri adına gönüllü olarak koşacak bireysel veya kurumsal koşucular aracılığı ile bağış toplayacaklar.
Türk Böbrek Vakfı ilk Adım Adım projesinde, 5 adet hemodiyaliz cihazı alımı için koşacak. Diyaliz tedavisi süresince, son dönem kronik böbrek yetmezliği hastalarının yaşamları sürdürebilmelerini sağlayan hemodiyaliz cihazlarının belirli bir ekonomik ömrü söz konusu. Avrasya Maratonu’nda vakıf adına koşacak her bir koşucunun kendi yakın çevresinden elde edeceği bağışlarla 5 hemodiyaliz cihazı alınacak. Vakıf bu cihazları Sağlık Bakanlığı tarafından ihtiyacı olduğu belirlenecek devlet hastanelerine ve devlet üniversitelerine bağlı hastanelere bağışlayacak.
Bu hedefe
Siber Dünya ve sosyal medya hayatımızın tam ortasında. Günümüzde herkes neredeyse akıllı telefon ile sosyal medyayı kullanıyor. Geçtiğimiz yıl babam facebook kullanmaya başladı bu yıl instagrama geçiş yaptı. Annem uzun yıllardır internette zaman geçirmeyi seviyor. Bir zamanlar en büyük eğlencesi google yaparak çiçek fotoğraflarına bakmaktı. Annem bu yıl facebook ve instagram kullanmaya başladı. Babam 78, annem 72 yaşında. Teknoloji kullanımını düşünün her yaşta :) İyi, güzel herkes aktif kullanıcı.
Türkiye’de 48 milyon kişi internete bağlanıyor. Aktif sosyal medya kullanıcı sayısı 48 milyon. Türkiye’deki mobil kullanıcı sayısı 71 milyon, sosyal medyaya mobilden bağlanan kullanıcı sayısı ise 42 milyon. Türkiye’deki cihaz kullanıcılarının %95'i cep telefonu sahibi ve %75'i akıllı telefon kullanma oranına sahip. Gün içerisinde ortalama 7 saat bilgisayar karşısında, 3 saat akıllı telefon üzerinden internete bağlanarak ve 3 saatini sosyal medya platformlarında geçiriyor. TV karşısında geçirilen vakit ise ortalama 2 saat.(kaynak We Are Social, Hootsuite “Digital in 2017 Global Overview” raporu )
Doğal olarak sosyal medya kullanımı arttıkça, herkes herkese kolayca ulaşıyor.
"Ölüm" Dört harf, tek kelime. Kimsenin duymak istemediği, duyunca da kendini kötü hissettiği yüksek duygu hali. Doğum gibi ölüm de hayatın gerçeği. Ve herkes bu duyguyu hayatında ne kadar geç yaşarsa o kadar iyi.
Geçtiğimiz hafta Maya Su ve Mira "ölüm" ve "ölmek" ile tanıştı. 10 ve 7 yaşında olan kızlarıma bu durumu açıklama görevi bana düştü. Çünkü Mutlu Dr annesinin rahatsızlandığı haberini alır almaz yola çıkmıştı. Maalesef daha yarım saat geçmeden ölüm haberini aldık. Bu süreçten itibaren çocuklardan babası ile yaptığım telefon görüşmelerini ve konuşmalarımı saklamadım.
Haberi aldığım an eşime ne söyleyeceğimi bilmez haldeyken çocuklara bunu nasıl anlatacağımı da düşünmem gerekti. Derin nefes aldım, Melis ile telefonda konuştum. Sonra Maya Su ve Mira'ya sarıldım. Bir hastalık durumu söz konusu olmadığı için açıklama yapmak biraz daha zor olsa da durumu en sade şekliyle anlatmaya çalıştım. Onlara ilk söylediğim, "çok üzücü bir şey oldu, babaanne öldü" oldu. O anda ağlamaya başladılar. Her ikisinin de farklı tepkileri ve yaşı olduğu için en anlatabilir şekilde anlatmaya çalıştım. Melis'in de bana telefonda söylediği gibi "‘Dünyadaki tüm canlıların bir yaşam süresi