Facebook CEO’su Mark Zuckerberg, şubat ayında Instagram’ın kullanıcı sayısını açıkladı. Popüler uygulama günlük 400 milyon aktif kullanıcıya sahip. Aylık aktif kullanıcı sayısı ise 600 milyonu geçmiş durumda. Her geçen gün hızla büyüyor ve instagram ile tanışan kişi sayısı hızla artıyor.
2010 yılından bu yana instagram kullanıcısı olarak 400 milyon aktif kullanıcının henüz 55,5 bin kişilik kitlesine ulaşmış olsam da yarım milyon takipçili bir çok arkadaşım var. Onlara sosyal medya tabiriyle “fenomen” deniyor. Fotoğrafçı olduğum için doğal olarak fotoğraf hesapları ve fotoğrafçı arkadaşlarım instagram takip listemde.
Geçtiğimiz günlerde uzun yıllardır instagram arkadaşım, günümüzün fenomeni @kthegroove Koray Özpalamutçu ile konuşurken birbirimizi fotoğraflamak fikri çıktı. İşin özü Koray ile röportaj yapmak istediğim için fotoğraf kısmını bahane ettim. Zaten tüm röportajlarımda fotoğrafları ben çektiğime göre Koray’ı da beni çekecekti :) Size “ikimizde bunca zaman niye beklemişiz” diyeceğim ama Koray tüm röportaj taleplerini geri çevirmiş bugüne kadar. Ben hem kamera arkası hem de kamera önünde olmayı seviyor olsam da o kameranın arka kısmında kalmayı tercih ediyor.
Ok
Bazı insanlarla iş gereği ya da ortam gereği tanışırsınız. "Merhaba, merhaba" ya da " of konuşma, toplantı bitse de gitsek" dersiniz. Biz Daron Yöndem ile İkinci Blog Yazarlar Çalıştayı vesilesiyle tanıştık. Doğal olarak aynı mailden, aynı afişe kadar konuşmacı olarak yer aldığın bu çalıştayın diğer kişilerini merak ediyor insan. Daron'un web sitesine göz attığım da yazıların başında geçen " Bu yazıyı yazmam 2 dakikamı aldı. Siz normal bir okuma hızı ile ortalama 1 dakikada, göz gezdirerek ortalama 1 dakikada okuyabilirsiniz ;)" başlığı ilgimi çekti. Gerçekten " iki dakikada mı yazılıyor, normal hız ve göz gezdirerek okuma aynı mı " diyerek hafiften şaşkınlık halleri yaşattı.
Blog Yazarları Çalıştayı boyunca konuşmaları ve renkli kişiliğiyle "ya ne iyi oldu bu tanışıklık" dedim durdum. Yazılım ile ilgili konuşmalarının çoğundan fazlasını anlamamış olsam da işin sohbet kısmında efsane kendisi. Zaten tüm çalıştay boyunca da hepimizi güldürdü durdu :) Kendisini tanımak keyifli olduğu kadar, öğreticiydi.
Arayı çok açmadan kendisiyle yeniden bir araya geldik. Teknoloji iyi, hoşta işe yararlı kullanan kişiler kadar zararlı yazılımcılarda var. İşin karanlık tarafı orada
Büyüyünce ne olmak istiyorsun? Hepimiz çocukken bir kez duymuşuzdur sanırım. İlk hatırladığım okuma bayramında bana sorulduğunda “terzi olacağım” dememdir. “Herkesin çocuğu doktor, avukat olacağım derken sen terzi olacağımla bizi şaşırttın” diye annem yıllarca hikayesin anlatıp durdu.
Neticede terzi olmadım. Bugün bile iki düğmeyi zor dikerim. Yeteneksizliğimi erken fark etmiş olacağım :)
Hepimizin merak ettiği insanlar, merak ettiği meslekler vardır. Bazı mesleklerse çok daha fazla merak edilir. Hatta o meslekten arkadaşın olunca o meslek hakkında daha fazla bilgi sahibi olursun. Sibel adında kabin amiri bir arkadaşım var. Birlikteyken çok özverili ve fedakarlık isteyen bir mesleği olduğunu görüyorum. Bir sohbet arasında sosyal medyada keyifle takip ettiğim “Hostes Bey Oğlum(HBO)’u duydun mu? Tanıyor musun?” diye sordum. Çok şanslı bir kadın olacağım ki Hostes Bey Oğlum(HBO) Sibel’in çok yakın arkadaşı çıktı. Arkadaşlık ilişkilerimde bir şeyler isteyen bir kadın değilim. Benim için zor olsa da Sibel’e Hostes Bey Oğlum(HBO) ile röportaj yapmak istediğimi belirttim. Sağ olsun Hostes Bey Oğlum(HBO) ile bizi bir araya getirdi. Okuyacaklarınız keyifli bir günden kalan anılar.
İstanbul, her geçen gün biraz daha yoruyor. Stres, trafik, kalabalık ve daha bir çok sebep. İstanbul’u çok sevmeme rağmen son zamanlarda tası tarağı toplayıp “Ege ya da Akdeniz'de bir sahil kasabasına mı gitsek?” diye kafamdan düşünceler gelip geçiyor. Etrafımda ki bir çok kişi de aynı durumdan şikayetçi olunca acaba diyorum acaba?
Hayatın daha yavaş aktığı, stresin yerini sakinliğin aldığı yerler mümkün. Hele doğa, sakin yaşam derken hayallere hayaller ekliyor insan. Bir de bu düşünceler içinde karşınıza her şeyi bir kenara bırakıp “vay be” dediğiniz insanlar çıkınca karşınıza hayaliniz daha da büyüyor.
Geçtiğimiz ay tanıştığım, ikinci kitabı “Aşk olsun” sebebiyle bir araya geldiğimiz, sil baştan hayatını değiştiren dünyalar tatlısı Fulsen’i anlatacağım biraz. Hazır mısınız?
Beyaz yakalı bir yaşamdan Datça’ya doğaya kaçış. Fulsen Türker, kimsin sen? Neden aklımıza kötü fikirler sokup bizi de her şeyi bırakmaya itiyorsun?
“Ben kimim?” bu dünyadaki en zor soru. Benim yazmaya başlama nedenim. Cevabı sürekli değişen ve dönüşen bir şey… Şimdilik geldiğimiz noktada, ben kimim? Fulsen’im. Kedili, köpekli, Datçalı bir şikemperverim. Kafein bağımlısıyım. Yine de en güzel
Blog yazmak, blogger olmak. Günümüzde “blogger” kadar sık duyduğumuz başka kelime var mı bilmiyorum. Sosyal medyanın yoğun kullanımı ve değişen iletişim kanalları ile birlikte blogger olarak mesleğini icra eden kişiler her geçen gün artıyor. Hatta bir çok kişi kurumsal hayatından sıkılıp bir blog açıp dünyayı gezmeye, yemek içerikleri yazmaya, moda blogu açmaya ya da hem çocuğumu büyütürüm hem de annelik deneyimlerimi paylaşırım diyerek anne blogger olarak hayatına devam ediyor. Bir çok kişi de bunu profesyonel bir şekilde iş olarak yapıyor.
Kişisel olarak 11 yıldır blog yazıyorum. Blog yazmaya fotoğraf blogu olarak başlayıp kişisel (lifestyle) olarak devam ediyorum. Bana göre blog yazmak mühim mesele. Blogger olarak da konuyla ilgili fikrimi sıklıkla paylaşırım. Düzenli içerik üretmek ve blog yazmak mühim iştir. Yazmış olmak için yazmak ya da kopyala yapıştır içerikler paylaşmak bana göre değil. Bir yazı için (keza bu yazı da dahil) en az 1,5 saat zaman harcıyorum. Yazılarım da kullandığım fotoğrafları kendim çekiyorum. İçerik ve diğer konularda paylaşımlarım da daima kendi deneyimlerim olmasına özen gösteriyorum. Kendime göre iç disiplinim var ve blogum benim için değerli.
Bu karlı kış gününde en iyi yapılacakların başında kitap okumak geliyor. İnstagram paylaşımlarına bakarsanız kartopu oynayanlar kadar kitap okuyanlar çoklukta. Okuyan insanları gördükçe mutlu oluyorum. Okumak dedim de sizi son günlerin en popüler yazarlarından İlker Özmestçi ile baş başa bırakmak istiyorum. Kendisi ile kitapları ve hayatı hakkında söyleştik. İlker'in erkeklerin şifrelerini anlattığı kitaplarına erkekler ne diyor merak da etmiyor değilim. ama biz kadınların çok işine yarayacağı kesin :)
"Bir Osmanlı Subayı", 'İstanbul Erkeği', 'Bittin Oğlum Sen' ve yeni romanın "Aşka Çeyrek Kala" ile çok okunan yazarlar arasında yerini çoktan aldın. Kitap yazma fikri nereden çıktı?
Aslında hep bir gün yazacağımı biliyordum ama ne zaman ve ne yazacağımdan emin değildim. Piri Reis'le ilgili bi senaryo üzerinde çalıştığım bir dönemde bambaşka bir konu kafamda belirdi ve ortaya bu kitaplar çıktı. Bana en çok iş ve ilişkilerle ilgili arkadaşlarım devamlı danışırdı. Bunları sadece style="color: rgb(51, 51, 51); font-family: Georgia, 'Times New Roman', 'Bitstream Charter', Times, serif; font-size: 16px; text-align: justify;">Kitaplarında kadınları ve ilişkileri fazlasıyla çözmüş
Blogger var , blogger var. Uzun yıllardır dijital dünya da yer alıyorsanız hepinizin anlatacak hikayesi ve bir blogger hikayesi vardır. Sevgili Natali Yeşilbahar'dan fotoğrafçı bir arkadaşımın çektiği fotoğrafların yer aldığı bir röportaj linkiyle haberdar olmuştum. 2009'da fotoğraf çekimlerim, fotoğraf projelerimin yanında blog yazdığımı bilen arkadaşımın "neden blogger olarak Natali'yi örnek almıyorsun " lafı hala kulağımdadır. Natali gerçekten yaptıklarıyla örnek alınacak bir kadın. Fakat YSM olarak benim onun anladığı işlerden anlamam mümkün değil :) Blog yazma konusunda herkes kendi yolunu çiziyor. Geçmiş yaşamdan gelen alışkanlıklar gereği blog/blogger dünyasına bir çok farklı bakış açısı ve yenilik kattığım ortada. Günümüzde ise olduğum yerden mutluyum. YSM olarak deneyimlemediğim, inanmadığım hiç bir yazının, paylaşımın içine olmadım.
Natali ile de yıllar önce Fikrimühim'in bir davetinde yüz yüze tanıştık. O zaman blogger diye tabir edilen kişiler bir elin parmaklarını geçmezdi. Natali her zaman ki harika gülüşüyle yanıma gelerek kendini tanıtmıştı. İlk başlangıcımız bu şekilde olsa da yıllar içinde bu tanışıklık yerini samimi bir arkadaşlığa bıraktı. Enerjisi,
Etrafımda konuyu güzelliğe takmış çok arkadaşım var. Çünkü sağdan soldan "Her kadın güzel olmak ister "diye dayatılan bir durum var. Oysa güzellik herkese göre değişen göreceli bir kavram. Kendi ile barışık olmak bana göre en güzeli :) Zaten her sene birileri çıkıp "güzellik anlayışı değişiyor, şimdi bu uygulamaları yaptırmak, bu ürünleri kullanmak çok moda" gibi haberlerle dört bir yanımızı sarıyor. İyilik hali içinde olduğumuz her halimiz güzel. Güzel olma halini kenara bırakırsak bakımlı olmak hali bana daha iyi geliyor.
İnsanın bakımlı olabilmesi içinde kendine zaman ayırması gerekiyor. Kendi adıma söyleyebilirim ki o zamanı yaratmakta çok zorlanıyorum. Geçtiğimiz ay arkadaşlarım kolumdan tutup "endormolift" için Neyran Hanım ile tanıştırmasaydı bu zorunlu kendine zaman ayırma halini yapamayacaktım. Şimdi iyi ki yaptım halindeyim. Sevgili Seyit ve Hakan'a buradan çok teşekkür ediyorum.
Endormolift yaptırırken haftada iki gün 35 dakikayı ayırmanız gerekiyor. Ayırmaya değer mi, değer. Daha iki seans sonrasında cildimde ki sıkılaşma ve ışıltıyı hissedince "yahu ne mucizeler varmış" oldum.
Güzellik, estetik, bakım vb diye araştırmaya başlarsanız binlerce döküman var. Her zaman