İlişki tuzaklarından biri de, her tartışmada eski defterlerin yeniden yeniden açılmasıdır. Gündemde olan soruna çözüm bulmak için gerilim yaşayan çiftler, zaten doğru iletişim dilini kullanmadıkları için fazlasıyla zorlanırken, bir de geçmiş tartışmaları da gündeme taşıyınca tartışma tamamen “sen bunu yaptın, ben bunu yaptım” şeklinde ilerleyen bir çocuk kavgasında dönüşür.
Ne gündemdeki soruna ne de geçmişte yaşanan problemlere bir çözüm bulanamadığı gibi , bir de birikimin fazlası gözümüzü korkutur ve anlaşacağımıza dair inancımız da giderek yılgınlığa ve vazgeçmeye bırakır yerini.
Sorunlarımızı çözmek ve problemlerimizi geleceğe taşımamak istiyorsak, her tartışmamızı kapatmak gerek. Evet, tartışmayı kapatmak. Tıpkı televizyonda, insanların belirli bir konuyu tartışmak için bir araya geldiği, tartışmalar ne kadar hararetli de olsa, yarım da kalsa, süre dolduğunda sunucu tarafından bittiği duyurulan programlar gibi.
Tartışmalarımız genelde iki şekilde biter; Ya taraflardan biri haksızlığını kabul eder ve
Her dönemin modası bir hastalık vardır, kimsenin doktora gitmeye lüzum duymadan, teşhis ve tedaviye gerek duymadığı ama kendisine veya yakınlarına yakıştırdığı.
Bir dönem neredeyse bütün annelerin çocukları “hiper aktif” di. “Hiperaktif ne demek, çocuğunuzun hiperaktif olduğunu hangi belirtilerden anladınız “ diye sorsanız, verilen cevaplar hep çocuklarının çok hareketli ve çok çok akıllı olduğu yönünde. İyi de kardeşim bu kadarı yeterli mi teşhis için. Günümüzde bütün çocuklar akıllı. O kadar çok uyaran, öğreten var ki zaten. Bizim aval aval gezdiğimiz yaşlarda onlar nerdeyse füze yapacaklar. Hareketli olacak tabi, çocuk bu. Kenarda kımıldamadan oturanı nerede? Hareketli dediğiniz düpedüz yaramaz hatta şımarık belki de. Şimdi bütün annelerin yaramaz çocukları hiperaktif mi oldu, eğer öyleyse götür bir doktora, çocuk etrafı rahatsız ettiğinde “hiperaktif teyzesi, çok zeki de” diyeceğine.
Bir dönemim modası da “panik atak” olma durumuydu.
BİYOLOJİK SAATİMİZ İLERLERKEN
İlişkilerde bağımlılık maalesef en çok görülen sorunlardan. Özellikle bayanların içine çokça düşebildiği bir tuzak. Doğru olmadığını, düşledikleri noktaya asla gelmeyeceğini bildikleri bir ilişkiden vazgeçememe durumunun yarattığı gurur kırıklığı, kendine güvensizlik çok yaralayıcı ve bugüne olduğu kadar gelecekte de olumsuz izler bırakan bir süreç başlatabiliyor.
Bağımlı ilişkiler kuran bireyler, her ne kadar mutsuz da olsalar ilişkilerinden vazgeçemiyorlar çünkü yaptıkları en büyük yanlış hayatlarının merkezine kendilerini değil ilişkilerini koymak. İlişkiden vazgeçtikleri noktada hayatlarının bomboş kalacağı korkusu, yerini asla dolduramayacakları yanılgısı da maalesef hatayı devam ettirmelerine sebebiyet verebiliyor.
İlişkilerine ya da ilişki yaşadıkları partnerlerine karşı bağımlılık geliştiren bireylerin çoğu kadın. Bunun, kız çocuklarının “ayıp”, “yasak” sınırları ile büyütülmelerinden , ebeveynlerinin kötü giden ilişkisinde sürekli ağlayan ve
Ailenizle çok yakın olabilirsiniz. Hatta küçüklüğünüzden beri hayatınızdaki her şeyi onlarla paylaşmak ve her yaşadığınız sıkıntıda onların sunduğu güvenli limana sığınmak âdetiniz olabilir. Her konuda fikirlerine güvenip onlardan akıl alıyor ve gösterdikleri şefkatle kendinizi iyi hissediyor olabilirsiniz. Ama eşinizle yaşadığınız problemleri ailenize ASLA aktarmayın.
Ailenizin yaşadığınız ve ağlayarak aktardığınız problemler karşısında objektif kalabilmesi ve yansız, yargılayıcı olmadan size akıl vermesi ve hatta sizi sadece dinlemesi çok zordur. Kaç yaşına gelirsek gelelim, biz onların biricik çocuğuyuz ve bizim üzülmemiz onları da üzer ve yaralar. Dolayısıyla taraf tutmadan, eşi de olsa, çocuğunu üzen kişiye sinirlenmeden dinlemeleri çok zordur.
Her ne kadar iyiliğimizi de isteseler, bizi korumak amacında da olsalar, objektif olmayan tutumlar özellikle yaşadığımız sorun nedeniyle, içinde bulunduğumuz duygusal süreçte zarar verici olabilir ve sorunun hacmini büyütebilir.
Ailelerimize koşarak "eşim bana bunu yaptı" dediğimizde ki zaten genelde haklı olduğumuz inancıyla yanlı olarak anlatmamak mümkün değildir, bu noktaya gelene kadar olan olayları, eşimizin neden bu şekilde
Dönemler değişip evliliklerin çehresi değişse de, eski neslin ataerkil aile yapısının yerini günümüzün kadın ve erkeğin eşit basamaklarda durduğu, aile reisliğinin tek başına erkeğin sırtında değil de eşlerin birlikte üstlendiği, ortak kararlarla hayatı paylaştıkları evlilikler çoğalsa da, evliliklerde yaşanan sorunların konu başlıkları çok fazla değişmedi. Her dönemin evlilik sorunlarında ortak konular vardır. Örneğin gelin – kayınvalide sorunları, kadın ya da erkek fark etmez, eşlerden birinin ailesinden kopamayıp kendi yuvasını kurmakta zorlanması, ihanet, şiddet, yanlış iletişim dilini kullanmak hemen her devrin sorunudur mesela. Bunun yanı sıra cinsellik, çocuk yetiştirme tarzlarının farklılıkları, maddi konularda yaşanan zorluklar veya para harcama alışkanlıklarının farklı olması, yine temizlik, ev içi düzen ya da kişisel bakım anlayışlarının farklılıkları da evliliklerde sık sorun yaşanan sorunlardan bazılarıdır. Tüm bu saydığım ve ilave yapılabilecek diğer genel başlıkların yanı sıra, günümüzde, eski nesil evliliklerden farklı olarak, daha çok günümüz evliliklerine özgü ve evlilikleri çok fazla etkileyen yeni bir konu başlığımız daha var artık. Günümüzün,
Bu hafta katıldığım bir TV programında, stüdyodaki izleyicilerden birinin hikayesi, programda önce üzüntü yarattı. TV programının iyi niyetli sunucusu da dahil, stüdyoda bulunan herkes bu hayattan çok çekmiş hanımefendinin hikayesiyle hüzünlendi. Herkes çözüm yolları önermeye, nasıl yardım edebileceğini düşünmeye başladı. Ama hikâyenin detayları ve içindeki gerçekler ortaya çıkınca tepkiler acımadan kızgınlığa döndü maalesef. Neden mi?
Hanımefendi otuz yıllık evli. Orta yaşlarında olduğuna göre belli ki çok erken yaşta evlenmiş, bir kızı, ardından da bir oğlu olmuş. Otuz sene boyunca eşinden şiddet görmüş. Onun tabirine göre aslında eşi kötü bir insan değil. Sadece içtiği zaman – ki her akşam alkol kullanıyor –muş-, hanımefendiye şiddet uyguluyor ve hakaretlere boğuyormuş. Kollarındaki morlukları gösterdiğinde neredeyse tüm konuklar isyan etti. Bu hanım daha önce polise gittiğinde, polis halk arasına ağızdan ağıza dolaşan, şehir efsanesi mi değil mi belli olmayan “Koca bu ,
En çok üzüldüğüm, en adaletsiz görünen ama bir o kadar da hayatın içinden tablolar…….duygular değişince geriye kalanlar. Aşk, sevgi namına bütün duygular bitmiş. Görseniz birbirlerine o kadar önem ve değer veriyorlar ki. Ama tanımları hep çocuğumun annesi/babası, en iyi arkadaşım, dostum sıfatları üzerine kurulu. Evliliklerde arkadaşlık elbette çok önemli ama en sevdiğimiz dostumuzla evlenmeye kalkmıyoruz öyle değil mi?
Hayatta bir çok rolümüz var. Hepimiz birilerinin evladı, kardeşi, ablası/abisi ,annesi/babasıyız. Çocuğumuza ebeveyn kimliğiyle davranıyoruz, iş yerinde başka roller, marketten alışveriş yaparken “müşteri” adını verdiğimiz kılıfımız üzerimizde. Eşinin nesi olmak istiyorsun sorusuna verilen sıfat ise genelde birden fazla oluyor. Yakında evlenecek bir bayan danışanım bu soruya şöyle cevap verdi ; “Yeri geldiğinde eşi, yeri geldiğinde arkadaşı, annesi, kardeşi olmak istiyorum. İşte başı sıkıştığında bana danışsın, hasta olduğunda ona ben bakayım. İçip dağıtmak istediğinde arayacağı kişi ben olayım.
En çok üzüldüğüm, en adaletsiz görünen ama bir o kadar da hayatın içinden tablolar…….duygular değişince geriye kalanlar. Aşk, sevgi namına bütün duygular bitmiş. Görseniz birbirlerine o kadar önem ve değer veriyorlar ki. Ama tanımları hep çocuğumun annesi/babası, en iyi arkadaşım, dostum sıfatları üzerine kurulu. Evliliklerde arkadaşlık elbette çok önemli ama en sevdiğimiz dostumuzla evlenmeye kalkmıyoruz öyle değil mi?
Hayatta bir çok rolümüz var. Hepimiz birilerinin evladı, kardeşi, ablası/abisi ,annesi/babasıyız. Çocuğumuza ebeveyn kimliğiyle davranıyoruz, iş yerinde başka roller, marketten alışveriş yaparken “müşteri” adını verdiğimiz kılıfımız üzerimizde. Eşinin nesi olmak istiyorsun sorusuna verilen sıfat ise genelde birden fazla oluyor. Yakında evlenecek bir bayan danışanım bu soruya şöyle cevap verdi ; “Yeri geldiğinde eşi, yeri geldiğinde arkadaşı, annesi, kardeşi olmak istiyorum. İşte başı sıkıştığında bana danışsın, hasta olduğunda ona ben bakayım. İçip dağıtmak istediğinde arayacağı kişi ben olayım.