Kızılca kıyamet koptu, biliyorsunuz. Herhalde hepimizin kullanmakta olduğu WhatsApp uygulamasının zorunlu kıldığı yeni sözleşmeden bahsediyorum. Malum, dünyada milyarlarca kullanıcısı olan WhatsApp’ın yaptığı bu emrivakiye göre, kullanıcılar sözleşmeyi onaylayıp bilgilerini Facebook’la paylaşmayı kabul etmeliler. Etmeyenler ise artık WhatsApp’ı kullanamayacaklar.
Tepkiler
En merak edilen konuyu hemen baştan yazayım: Aslında hiçbir şey değişmeyecek. Telefonda konuştuğum sayısız uzman, bu konuda hemfikirler. Facebook 2014’te WhatsApp’ı 22 milyar dolara satın aldığından beri, bu kişisel veriler zaten aynı havuzda toplanıyordu. WhatsApp’ı indirdiğinizde otomatik olarak telefon defterinize de ulaşıyordu. Kiminle ne zaman mesajlaştığınızı da takip ediyordu. Sadece mesajların içerikleri koruma altındaydı.
Şimdi değişen tek şey ise, siz bu sözleşmeyi kabul ederek bu duruma onay veriyorsunuz. Yani mevcut hal sadece yasal hale geliyor. Pratikte hiçbir değişiklik yok.
Bugün tartıştığımız duruma Avrupa Birliği (AB) 2016’da büyük tepki göstermiş, hatta bu yüzden Facebook’a tam 110 milyon euro ceza kesmişti. Sebebi de şuydu: Facebook WhatsApp’ı satın aldığında, AB düzenleyici kurumuna iki şirket arasında paylaşmayacağı ve kullanıcı hesaplarını birleştirmeyeceği yönünde söz vermişti. Ama buna rağmen telefon numaraları, profil isimleri gibi çeşitli kullanıcı verilerini Facebook’la paylaşmaya başladı. Tam da bugün tartıştığımız konu işte.
İşte Facebook tam 4 yıl önce Avrupa’dan bu cezayı yediği için, şimdi yeni sözleşmeyi AB’de uygulamayacağı sözünü veriyor.
Bir diğer tepki de daha yeni ABD’den geldi. Aralık ayının başında ABD’de Federal Ticaret Komisyonu ve 48 eyalet/bölge Facebook’u piyasadaki gücünü kötüye kullanmakla suçlayarak dava açtılar. Şirketin tekel yasalarını ihlal ettiğini, bu yüzden bünyesindeki diğer şirketlerin (yani WhatsApp ve Instagram) satılması gerektiğini savundular. “Zaten tam da bu dava yüzünden Facebook yeni sözleşmeyi şimdi devreye soktu. Zira ABD’nin açtığı davayla, şirket WhatsApp’ı satmak zorunda kalabilir. Kullanıcıların bu sözleşmeyi onaylaması Facebook’u kurtarıyor. “Böylelikle artık bölünemeyeceğini savunacak” diyor telefonda konuştuğum Teknoloji Politikaları Uzmanı Ussal Şahbaz.
Düşünün, Facebook’un kurucularından Chris Hughes bile Mayıs 2019’da New York Times’a yazdığı baş makalede bunu savunmuştu: “Facebook’u acilen parçalayın, yoksa o sizi parçalayacak! Bugün Facebook, Amerikan devletinden çok daha güçlü. Demokrasiyi tehdit ediyor. Acil önlem almalısınız!” diye yazmıştı. Hem iyi arkadaşı hem de Facebook’un Yönetim Kurulu Başkanı olan Mark Zuckerberg’in küresel bir monopol kurduğundan yakınıp yazıyı şöyle bitirmişti: “Nasıl ki siyasi gücü bir krala vermiyorsak, ticarette ve iletişimde de bir imparatora izin vermemeliyiz.”
E haklı; dev şirket bugün yarım trilyon dolar değerinde ve ABD pazarının yüzde 70’ini kontrol ediyor. Dünyanın en yaygın 3 iletişim platformunu toplamda 3 milyar insan kullanıyor. Kısacası, şirket bugün dünyada tüm devletlerden daha güçlü.
Tek kurtuluş
Peki, ne yapacağız? Kendimizi nasıl koruyacağız? Uzmanlara göre WhatsApp’ı telefondan silmek, devlet tarafından yasaklanması veya cezalandırmak çözüm değil. Zira kullanıcılar el mecbur başka bir mesajlaşma uygulaması indirecek. Bu Rus veya Çin menşeli olursa, verilerin akıbeti farklı olmayacak. Yerli ve milli bir uygulama bile olsa kurtarmıyor. Günün sonunda kullandığınız telefon o malum Amerikan markası.
Ussal Şahbaz, tek bir çözüm olduğunu söylüyor. O da, uluslararası bir dijital ittifaka dâhil olmak. AB’nin başını çektiği “kişisel verilerin korunması rejimi” bunların başında geliyor. İsrail, Japonya, Uruguay, Arjantin, Yeni Zelanda gibi başka ülkeler de bu rejime dâhiller. Bu uluslararası şemsiye altındaki ülkeler kendi aralarında güvenle veri transferi yapabiliyorlar.
“Eğer ki Türkiye bu dijital ittifaka dâhil olmak istemezse, o zaman Hindistan, Meksika, Endonezya, Brezilya gibi ülkeleri toplayıp onlarla birlikte hareket etmek üzere bir dijital ittifak da kurabilir. Bunu dijital NATO üyeliği gibi düşünün” diyor Şahbaz.
Kısacası, görünen o ki, “dijital çağ”da bir ülkenin tek başına savaş vermesi bir sonuç vermiyor. Hele ki Facebook’un toplam gelirleri içinde Türkiye’nin payının yüzde 1’in altında olduğunu hesaba katınca... Ortada müthiş bir asimetri var.
Aslında bütün mesele şu: Teknolojinin bu seviyelere ulaşmasıyla birlikte ilk zamanlar zannedildi ki bireyler iletişim teknolojilerine ve bilgiye erişerek güçlenecekler. Devlete karşı elleri daha kuvvetli olacak. Ama teknoloji öyle bir hale geldi ki devletler bile kifayetsiz kaldı. Şimdi liderler kara kara kendi vatandaşlarını nasıl koruyacaklarını düşünüyorlar. Teknoloji o kadar hızlı ilerliyor ki yasalar da arkasında kalıyor. Hiçbir şey hızına yetişemiyor. İnternette gitgide gelişen algoritmalar öyle bir halde geldi ki ne okuduğumuza, satın aldığımıza, yediğimize, oyumuza bile artık onlar karar veriyor.
Tek çözüm yolu, devletin bu konuyu sürekli bir gündem maddesi haline getirmesi ve “dijital diplomasi”yi önceliklendirmesi. Dışarıda kurduğu “dijital ittifaklarla” da arkasını sağlama alması.
Yeni dünyaya hoş bulduk.