Artık hiçbir şey yapmamak, yerinde durmak anlamına gelmiyor. Değişmeyen, olduğu yerde kalamıyor. Konumunu kaybediyor, hızla geriye düşüyor. Hem de çok büyük bir hızla.
Çünkü kodlar değişti. Dünya artık başka şeyler üzerine dönmeye başladı. Yeni fabrika ayarları geldi. Buna uyum sağlamayan da sistem dışı kalıyor.
Öz bilgi
Dünyaya hâkim olan yeni değer bundan böyle, bilgi. Pandemi sayesinde “gerçek bilgi”nin önemi geldi, sıralamada en tepeye oturdu.
Her şeyden önce, bu salgında kendi ürettiği testlerle, teknolojik sistemlerle, tedavi-aşı teknikleriyle öne çıkan ülkeler başarılı oldular. Topluma karşı şeffaf olan, doğru bilgiyi açıkça paylaşan ülkeler daha çok sempati kazandılar. Dahası, kendi kurumları ve ekonomisi güçlü olan devletler halklarına ellerini uzatabildiler. Yani bilginin, deneyimin, teknolojinin, sağlık-eğitim gibi yaşamsal sektörlerin, kısacası bir devletin altyapısının ne kadar hayati olduğu ortaya çıktı.
Ancak bilginin önemini anlayan sadece devletler değil. Vaka sayılarından tutun, bağışıklığımızı nasıl güçlendireceğimize kadar, tüm dünya insanları bilginin peşine düştük. Daha öncesinde “sanal gerçeklik”, “gerçek ötesi” gibi nitelenen, içinde bulunduğumuz bilgi kirliliği sonunda fark edildi. “Öz bilgi” hak ettiği değeri buldu sanki.
İşte artık dünya bu gerçekliğin üzerinde dönüyor. Bir ülkenin, şirketin, kurumun, bireyin değerini belirleyen şey, ne kadar içerik ürettiği olacak bundan böyle. Bu dönüşüme de “yeşil/dijital dönüşüm” deniyor. Yani hem çevreyi önemseyen, hem dijital çağa uyumlanmış olanların dönemine giriyoruz şimdi.
Yeni küresel ağ
Yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm, aynı amaca hizmet eden süreçler aslında. Mesela, bugün evlerimizden çalışabilmemiz, uzaktan eğitim yapılabilmesi, e-alışveriş vs. hepsi teknoloji sayesinde hayatımızı kolaylaştıran şeyler. Aynı zamanda da hepsi daha az tüketime, çevreye daha az zarara sebep oluyor. “Yeşil teknolojiler” adı verilen birçok yeni gelişme sayesinde de en az seviyede enerji tüketimi hedefleniyor. Yani teknoloji geliştikçe çevreye, doğaya yardımcı oluyor.
Bu sürece uyumlanan şirketler ve ülkeler de yeni bir değerler sistemi, küresel ağ oluşturuyor. Bu ağda olanlar birbirini kayırıyor, destekliyor, adeta görünmez bir ittifak kuruyor. Misal, uluslararası fonlar, yeşil ve dijital dönüşüm geçiren kurumlara fon vermeyi tercih ediyor artık. Yani dünya için değer yaratanlara. “Zira yeşil ve dijital dönüşüm, artık bir hayır işi ya da çiçek-böcek meselesi değil. Bunun artık maddi bir karşılığı var. Bugün bu konularda duyarlı olanların marka değeri çok daha yüksek” diyor, Dr. Bahadır Kaleağası.
Eski TÜSİAD Genel Sekreteri olan, Bosphorus Enstitüsü Başkanı Bahadır Bey’e göre, finansın zemini de artık bu. Örneğin, bir Türk şirket istediği kadar iyi ürün üretsin... Eğer bu küresel ağa dâhil değilse, finansal kaynaklara da kolay erişemiyor. Böylelikle dünyadaki konumunu -kendi ürünü daha iyi olsa bile- rakibine kaptırabiliyor.
***
Kısacası, yeni kodları doğru okuyup uyum sağlayanlar, sağlık, finans, hizmetler, lojistik, turizm, teknoloji, veri alışverişi ve ticaret sektörlerinde çok daha fazla iş birliği yapıyorlar. Yeni küresel ağda yer alan ülkeler birbirlerinin ürünlerine öncelik veriyorlar.
Bu da küresel üretim ve tedarik zincirlerinde ciddi kaymalar olacak demektir. Mesela, bir tekstil şirketi kumaşını aldığı ülkeleri buna göre değiştirecek.
Güvenlik açığı
Bununla birlikte, çağın gerisinde kalmak büyük bir milli güvenlik sorunu da artık aynı zamanda. Öncelikle, dijital dönüşüme tabi olan ülkeler adeta uluslararası bir dijital ittifak oluşturuyor. Avrupa Birliği’nin başını çektiği “kişisel verilerin korunması rejimi” bunların başında geliyor. AB ülkeleri dışında İsrail, Japonya, Uruguay, Arjantin, Yeni Zelanda gibi başka ülkeler de bu uluslararası şemsiye altında kendi aralarında güvenle veri transferi yapabiliyorlar.
Ki bugün ABD ve Çin arasındaki en büyük rekabet alanı da bu. Yani teknoloji/dijital dönüşüm. Çevreci teknolojileri nasıl ve ne kadar kullandıkları ise bunun kalbinde. Dolayısıyla, dış politika analizleri de bunlar üzerinden yapılacak bundan böyle. Örneğin, ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın ilk iş olarak Paris İklim Anlaşması’na taraf olacağını ve beraberinde emsali görülmemiş devasa bir çevreci paket açıklaması, Türkiye-ABD ilişkilerinin bu eksen olmadan analiz edilemeyeceğini gösteriyor bundan böyle.
21. yüzyıla acilen uyumlanabilmek dileğiyle...