Geçtiğimiz pazar günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Başkan Trump’ın yaptıkları telefon görüşmesinden hemen sonra Suriye harekâtının başlaması kafaları karıştırmışa benziyor. ABD Başkanı neden bir yıldır durdurmaya çalıştığı operasyona bu sefer geçit verdi? Nasıl oldu da Türkiye’nin belirlediği alandan askerlerini çekmeyi kabul etti?
Zamanlamanın sebebi ne Suriye’de ne de Türkiye’de. Trump’ın olduğu yerde, yani ABD’de.
İç kamuoyu
Trump 2020 Başkanlık seçimlerine giderken, kendi canıyla uğraşıyor. Kendisine karşı başlatılan azil süreci, zaten başkanlığının ilk gününden bu yana verdiği mücadeleyi iyice körüklemiş durumda. Bu yüzden de seçimleri almasını sağlayan “Önce Amerika” düsturuna iyice sarılıyor. Bunun altını en iyi dolduran “Amerikan askerlerini Ortadoğu’dan çekiyorum” tezini doya doya kullanıyor.
Dolayısıyla, aslında Türkiye’nin ondan istediği şey, imdadına yetişen can simidi. Böylelikle içeriye dönüp, “Bakın size söz verdiğim gibi askerimizi yuvaya geri döndürüyorum. Hem de DAEŞ’i tamamen yok ettikten sonra!” diyor. Yoksa ne Kürtler ne YPG ne de Suriye Trump’ın umrunda. Amerikan toplumu deseniz, zaten bu aktörlerden bihaber.
***
Erdoğan’la Trump’ın telefon görüşmesinden sonra yapılan karşılıklı açıklamalara DAEŞ temasının damga vurması işte bu sebepten. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Washington Post gazetesine yazdığı makale de “Trump DEAŞ-karşıtı kampanyanın liderliğini Türkiye’ye devretmeyi kabul etti” cümlesiyle başlıyor. Altun’un terör örgütünün burada yaptığı sayısız saldırıya referans vermesi de Türkiye’nin mağduriyetinin altını çizerek bu tezi destekliyor.
Yeni strateji
Ancak dikkat... Trump’ın bu kısa vadeli taktiği ve en fazla 5 yıl daha sürecek başkanlığı (bir sonraki seçimleri kazanırsa), bu politikanın Washington’da kalıcı olacağı anlamına gelmiyor. ABD YPG’ye bu kadar silah ve para yatırımı yapmışken, Suriye’deki nüfuzunu bu örgüt üzerinden sağlamaya devam edecektir. Günün sonunda Rusya ile bölgesel ve uluslararası rekabetinde Suriye önemli bir mevzi.
Tam da bu sebeple Ankara’nın hesaplarını orta-uzun vadeye göre yapması gerekiyor. Kurulan güvenli bölge sayesinde her ne kadar YPG Türkiye sınırından uzaklaştırılsa da, ülkeden tamamen çıkarılmayacağı malum. Rusya kuzeybatı Suriye’de, ABD de ülkenin kuzeydoğusunda bu örgüt üzerinden egemenliğini sürdürecek. Bu yüzden uzun yıllar boyunca güney komşularımızın bu iki ülke olacağı aşikâr.
***
Erdoğan’ın salı akşamı Sırbistan dönüşünde kendisine yönelttiğimiz soru üzerine verdiği yanıt, işte tam da bu uzun vadeli stratejinin işareti: “Orası Suriye’ye ait hava sahasıdır, oradaki tasarruf da rejime aittir. Onlar (ABD) rejimin davetiyle orada değiller. Biz Adana Mutabakatı’na dayalı olarak oradayız.”
Cumhurbaşkanı’nın 1998’de Türkiye-Suriye arasında imzalanan Adana Mutabakatı’na refarans vermesi, her şeyden önce Türkiye’nin bu topraklara müdahalesine uluslararası meşruiyet sağlaması açısından kritik.
Şam’la temas
Suriye operasyonunun asıl hedefi güvenli bölge kurmak ve Suriyeli mültecilerin mümkün olduğunca bu bölgeye dönmesini sağlamak olduğuna göre, ciddi bir süre alacağı açık. Bu da bir noktada (Erdoğan’ın da söylediği gibi bu bölge Esad rejiminin tasarrufunda olduğu için) Şam rejimiyle diyalog ve koordinasyon kurmayı gerekli kılacak.
Kaldı ki bu, rejimle YPG’nin orta yolda buluşmasını önlemek, Esad’ı destekleyen İran-Rusya ile kurulan iş birliğini güçlendirmek, Rusya’yı Ankara ile Şam arasında arabulucu olmaktan çıkarmak, Türkiye’nin elindeki kartları çoğaltmak açısından da önemli. Hele ki şu anda Suriye’nin toprak bütünlüğünü hakikaten isteyen tek iki aktörün Türkiye ve Şam olduğunu düşününce.
Ankara’nın bu operasyonu başarıyla tamamlaması ve büyük güçlerin ve bölge ülkelerinin YPG’yi kullanmasına daha fazla fırsat vermemek için, Şam dahil tüm aktörlerle diyalog içinde olması elzem.