İran ile ABD arasında bir anda tırmanan gerilim şimdilik kontrol altına alınmış görünüyor. Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından İran’ın misilleme olarak çok daha alt perdeden cevap vermesi bunun ilk göstergesiydi. Akabinde, Başkan Trump’tan gelen “İran müzakere masasına dönsün” mealindeki ılımlı açıklama ve Tahran’ın da bölgedeki milislerine “Sakın ABD hedeflerine saldırmayın” talimatı verdiğinin basına sızması durumun sıcak savaşa evrilmeyeceğinin kanıtı oldu.
Peki, şimdi dağ yandı bitti kül mü oldu? Elbette hayır. Washington-Tahran gerilimi “şimdilik” donduruldu. Ancak İran’ın kendi içinde olan neredeyse “darbe” denilebilecek değişim, bizi orta vadede çok daha büyük bir ateşin beklediğini gösteriyor.
İpler Devrim Muhafızları’nda
İran’dan bahsederken, tek bir İran olmadığını, ülkeye ikili yapının hakim olduğunu unutmamak gerek. Öldürülen Süleymani’nin dahil olduğu Devrim Muhafızları (DM) ülkeyi asıl yöneten güç. Hakeza, İran’daki en üst mertebe olan dini lider Ayetullah Ali Hamaney’e doğrudan bağlılar. Ülkenin tüm stratejik politikalarında (Hürmüz Boğazı’ndan tutun, nükleer programa kadar) asıl söz sahibi onlar. Ordu bile onlara tabi. Zira bölgedeki askeri faaliyetleri yürüten askeri güçler Muhafızlar.
Cumhurbaşkanı Ruhani’nin ve Dışişleri Bakanı Zarif’in temsil ettiği “ılımlı” kanadın önündeki en büyük engel de kontrol edemedikleri DM olageldi. Ruhani’nin içeride istediği demokratik açılımları yapamamasının önündeki duvar oldular. İşte şimdiki ABD krizinde de bu ikili yapıda gücün artık iyice DM’nin eline geçtiği ayyuka çıktı.
***
Süleymani suikastından sonra Zarif gibi İranlı üst düzey yetkililer BM Sözleşmesi’nin 51. maddesine atıf yaparken ve gerilimi kontrol altına alan açıklamalarda bulunurken... Bir anda Amerikan üslerine saldırı haberi geldi. Karşı atak yapmak için doğru zamanı beklemeyi bilmekle bilinen kadim İran devlet aklı es geçilmiş gibiydi. İşte bunun sebebi de, DM’nin ipleri iyice eline almış olması.
“Şimdi ülkedeki ılımlı kanadı iyice ezmek için DM bu fırsatı kaçırmayacaktır” diyor, telefonda konuştuğum Dr. Can Kasapoğlu. EDAM (Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi) adlı düşünce kuruluşunda Güvenlik ve Savunma Programı Direktörü olan Kasapoğlu, “Aslında bu değişimin işareti, İran’ın eylülde Suudi Aramco tesisine yaptığı saldırısı sonrasında gelmişti” diyor. Bundan kastı, saldırıdan sonraki ilk cuma hutbesinde Hamaney’in “Ortadoğu’daki tüm İran vekilleri birer aracı değil, İran’ın ta kendisidir” diyerek tarihi bir rest çekmesi.
İran - S. Arabistan barışacak mıydı?
Hamaney’in bu sözlerinin izdüşümünü zaten hızlı bir şekilde sahada görmeye başlamıştık. Süleymani’nin öldürüldüğü yer olan Bağdat’a neden gittiğini unutmayın. Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi suikasttan hemen sonra, Süleymani’nin kendisinin davetiyle Irak’a geldiğini, sebebinin de “Suudi Arabistan’a bir mesaj iletmeye hazırlandığı” olduğunu açıkladı. Buna göre, Süleymani öldürüldüğü sırada, üzerinde Suudi Arabistan’a iletilmek üzere İran tarafından yazılmış bir mektubu taşıyordu.
Kasapoğlu, “Irak ve İran, Körfez’i bir Versay Anlaşması’na zorlamaya çalışıyordu. Ki bunun ucu, Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin (GCC) çözülmesine kadar gidebilirdi” diye çok önemli bir not düşüyor. Bundan kastı elbette 1. Dünya Savaşı’nı sonlandıran Versay’ın Alman İmparatorluğu’nun sonunu getirmiş olması.
Kısacası, görünen o ki İran-Körfez geriliminin düşmesini engellemek üzere ABD devreye girdi. Zira bu gerilimin bitmesi bölgede Amerikan güçlerine ihtiyaç kalmaması demek olur.
***
Ezcümle, ABD bu hamleyle tüm bölgedeki varlığını korumayı hedeflemiş gibi. Ama en başta söylediğim gibi, ipler artık kontrol dışı bir güce geçmiş durumda. Dolayısıyla, yönetilmesi çok zor bir sürece girmiş bulunuyoruz.
“Trump’ın koyduğu yaptırımlar sadece İran’daki orta sınıfı zayıflatmaya, ekonomiyi çökertmeye ve Amerikan tehdidini kullanarak güçlenen DM’ye yarıyor. Bu yüzden iki taraf da istemedikleri bir çatışmaya doğru sürükleniyor” diyor telefonda konuştuğum Uluslararası Kriz Grubu’nun (ICG) İran uzmanı Ali Vaez.
Görünen köy kılavuz istemiyor.