Koronayla birlikte hayatlarımızda, sistemlerde, dünyada birçok değişiklik olduğunu yazıp çiziyoruz sürekli. Ne var ki bu değişikliklerden çoğu bir anda ortaya çıkmadı. Zaten bir süredir gelmekte olan, hissettiğimiz, yaşadığımız dönüşümlerdi. Bu salgınla birlikte sadece çok daha hızlandılar. Daha gözle görülür, elle tutulur oldular.
Çin-ABD soğuk savaşı
Tanık olduğumuz değişimlerden biri, Çin’in dünya sahnesine çıkışı. Her ne kadar virüs Çin’den kaynaklanıp dünyaya yayılmış, bu yüzden de ilk başta Çin’i vuracakmış gibi görünmüş olsa da... Salgınla mücadelede iyi bir sınav vermesi, ekonomik çarkını hızla yeniden döndürmesi, G20 ülkeleri arasında bu yıl sonuna kadar büyüme kaydetmiş tek ülke olacak olması... Çin’in gücünü çok artırmış görünüyor.
Yani ABD hegemonyası altındaki tek kutuplu dünya düzeni bitti. Şimdi olanlar, çift kutuplu yeni bir düzenin ayak sesleri. Hakeza, geçtiğimiz hafta Birleşmiş Milletler’in (BM) 75. Genel Kurul zirvesinde Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in yaptığı konuşma da bu yeni düzenin işaret fişeğiydi. Trump’ın “önce Amerika” mottosundaki bencil, sadece kendi çıkarlarını düşünen profile karşı küresel iş birliği ve dayanışmayı vurgulayan söylemini iyice açığa çıkardı.
Pandemi zaten bu kodları beraberinde getiren bir süreç olduğu için, Çin’in bu değerleri benimsemesi zamanın ruhuyla örtüştü ve ülkenin yükselişi hızlandı. ABD’nin yaklaşan seçimler öncesi verdiği savruk resim de aradaki uçurumu daha çok açmaya muktedir.
***
Yine dünya siyaset sahnesinde gördüğümüz bir diğer gelmekte olup da hızlanan değişim de Avrupa’da. Avrupa Birliği (AB) zaten hızla zayıflıyordu. İngiltere’nin Brexit süreciyle ciddi yara almıştı. ABD ile arasında açılan uçurum da elini zayıflatmıştı. Kendi içinde de zaten tutarsız, dağınık bir politika izliyordu. Şimdi salgında bütünlüklü bir siyaset izlememesi, üyelerine sahip çıkamaması ve hatta İtalya örneğinde görüldüğü gibi yalnız bırakması, AB’nin dağılma sürecine girdiğine delalet sayılabilir.
Bununla birlikte, birçok Avrupa ülkesinin Çin-ABD arasındaki rekabette denge politikası izlediğini ve hatta bazılarının ibreyi yavaş yavaş Çin’e doğru kaydırmaya başladığına da şahit oluyoruz.
Teknoloji çağı
Bir diğer hızlanan dönüşüm de teknolojide. Zaten özellikle son 10 yıldır teknolojinin hayatlarımız üzerinde kurduğu tahakküm ortadaydı. Gitgide daha bağımlı hale gelmiştik kendisine. Ancak şu an hayatlarımızın tam anlamıyla merkezine oturmuş durumda. Bugün evde bilgisayarı olmayan bir çocuğun eğitim görmesi mümkün değil. Birbirimizle iletişimimiz, işlerimiz, alışveriş gibi ihtiyaçlarımız büyük oranda artık teknolojiye bağlı.
Devletlerin de teknolojiyi kullanmaları bugün yaşamsal. Zira virüsün yayılma hızından tedavi sürecine kadar her aşamasında teknolojik altyapılarına dayanıyorlar.
Kısacası, yıllardır gelmekte olan “teknoloji çağı”nın bir anda içine girmiş bulduk kendimizi. Önümüzdeki dönemde dünyada öne çıkan devletler de bunu, yani teknolojiyi iyi kullananlar olacaklar.
Değişen kapitalizm
Bir diğer hızlanan değişim de ekonomik düzende. Zaten dünya artık mevcut kapitalist düzeni kaldırmıyordu. Nasıl büyüdüğüyle ilgilenmeyen, sadece gayri safi milli hasıla (GSMH) odaklı büyümeye dayalı, salt tüketim üzerine kurulu bu düzeni taşıyamıyordu. Ülkelerin birbirlerine bu kadar bağımlı olup, kendi üretimlerini bu derece arka plana atmış olmalarının da ne kadar yanlış olduğu ortaya çıktı. Salgında küresel tedarik zincirleri ve sanayi kifayetsiz kaldı.
Dolayısıyla, bundan böyle -ekonominin daralmasıyla da birlikte- refahın eşit dağılımına önem veren, daha paylaşımcı ve kendi öz kaynaklarını güçlendiren devletler öne çıkacak. Kendi havasını ve toprağını, yerel üretimi önemseyen ülkeler yeni dönemin kazananı olacak.
***
Son olarak: Değişimi hızlanan bir diğer süreç de bilgiyle ilgili. Son yıllarda internetteki kirlilik birçoğumuzun gerçeğe olan inancını zayıflatmıştı. Yalan yanlış bilgilere boğulan bizler “gerçek ötesi” (post-truth) denilen bir saçmalığın içine düşmüştük. Bu salgınla birlikte devletten temiz bilgi almak isteyen insanlar için bilginin kıymeti çok daha iyi anlaşıldı. Gerçeklik yeniden aramıza katıldı.
Hoş geldi. Sefalar getirdi.