"Suriye’den asker- lerimizi geri getirmek istiyorum dediğimde insanlar çılgına dönüyor! Şu Washington’da öyle insanlar var ki hiçbir ülkeden çıkmak istemiyorlar. Onlara kalsa, binlerce asker daha gönderecekler!"
Washington’a böyle açıkça serzenişte bulunan kişi, Donald Trump’ın ta kendisi. Hakikaten ABD Başkanı her ne kadar Afganistan’dan, Irak’tan, Suriye’den Amerikan askerlerini çekeceğini söyleyip dursa da... Her seferinde şahinler tarafından durduruluyor. İş, bu hafta İran konusunda ters düştüğü Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ı görevden almasına kadar vardı.
Trump mayıs ayında sarf ettiği yukarıdaki cümlelerinin devamında ise, ABD’deki savaş lobisini iyice ortalığa döküyor: “Kendinizi kandırmayın, bu ülkede bir askeri-endüstriyel kompleks var. Bunlar sürekli savaş istiyorlar!”
Askeri-endüstriyel kompleks
Trump’ın dem vurduğu “askeri-endüstriyel kompleks” terimini üreten kişi, yine bir Amerikan Başkanı, Eisenhower’dı. 2. Dünya Savaşı’nda beş yıldızlı bir general, Soğuk Savaş yıllarında da ABD Başkanı olan Eisenhower, 1961’de televizyonda yaptığı veda konuşmasında bu terimi ilk kez kullanmıştı. Bundan kastı, ABD savunma sanayisinin siyasilerle ve orduyla kurduğu karmaşık ittifaktı. Ona göre bu ilişki ağı, ordunun sürekli harcama yapmasını sağlıyordu. “Eğer bu düzeni derhal durdurmazsak, devleti tamamen ele geçirecekler!” diye uyarmıştı.
***
İşte bugün Türkiye’nin ABD ile yaşadığı Patriot/F-35 krizi de bu lobiyle doğrudan bağlantılı. Elbette Rusya’dan S-400 füze sistemi almanın jeo-stratejik ve güvenlik gerekçeleri var. Ancak ABD’deki bu “askeri-endüstriyel kompleks”in rolü de yadsınamaz. Bu silah sistemlerini üreten firmalar, hem Kongre hem Başkan üzerinde müthiş baskı oluşturuyorlar.
Dolayısıyla, Ankara’nın Patriot alması için üretici şirketler bastırırken, S-400 satın almasından Patriot’a rakip olan Amerikan şirketleri memnun oluyor. Bir diğer deyişle, ABD’nin Türkiye’yi F-35 programından çıkarması, aslında sadece Türkiye-ABD arasında bir mesele değil. Aynı zamanda ABD’nin kendi içinde bir mesele.
ABD’nin Tek Kuşak-Tek Yol’u
12 Temmuz’da Amerikan dış politika dergisi Foreign Policy’de yayımlanan “F-35’ler ABD’nin Tek Kuşak-Tek Yol Projesidir” başlıklı yazı da buna işaret ediyor. Özetle, “Nasıl ki Çin’in dünya ekonomisinin yüzde 40’ına tekabül eden Tek Kuşak-Tek Yol projesi varsa, ABD’nin de F-35 jet programı var” diyor. Bu benzetmenin sebebi, hem F-35’lerin ABD’ye uzun vadeli ekonomik bağımlılık yaratması hem de küresel yaygınlığı. Makale Türkiye ile ABD arasındaki krizi de F-35 üreten firmaların Türkiye’yi bu bağımlılık ilişkisinden çıkarmak istememesine bağlıyor.
Meseleye buradan bakınca da şu fark ediliyor: Bir silah sistemini almanız, aslında A ya da B ülkesine yakın ya da düşman olduğunuz anlamına gelmiyor. Füze krizinde özel sektörün devlet kadar etkili olduğu gerçeği, Ankara-Washington sıkıntısını çözmek için iki tarafa alan açıyor.
Lider bağlantısı
S-400/Patriot krizini çözmeyi kolaylaştıran bir diğer kart da liderler arasındaki diyalog. Cumhurbaşkanı Erdoğan evvelsi gün “Dostum Başkan Trump ile samimi ve güçlü bir diyaloğumuz var. Önümüzdeki dönemde bu yakın diyaloğu Sayın Trump’ın ülkemize yapacağı ziyaretle taçlandıracağımıza inanıyorum” diyerek, bu doğrudan ilişkinin altını bir kez daha çizdi. Geçen hafta aktardığım iki lider arasında geçen telefon görüşmesi de Patriot satışıyla ilgili şahsen inisiyatif aldıklarını gösteriyordu. Yani Kongre’yi ve müesses nizamı (establishment) baypas eden, kişisel bir kanal söz konusu.
İşte füze krizini de sonunda iki lider çözecek gibi görünüyor. Ki bu da Türkiye’nin yeniden F-35 programına dahil olması, hatta Patriot satın alması gibi sürpriz gelişmelere gebe. Haftaya New York’ta gerçekleşecek Erdoğan-Trump görüşmesine dikkat.