Hakikaten hiçbir şey göründüğü gibi değil. Mesela Amerika’da beyaz bir polisin George Floyd adında bir siyahiyi öldürmesi üzerine tüm ülkeyi ateş çemberine çeviren sokak gösterilerine bakın. İlk bakışta sadece ırkçılık karşıtı gibi göründü bize ve hatta “Helal olsun, korona salgınına rağmen insanlar nasıl da canlarını riske atıp sokaklara döküldüler” dedik. Demedik mi?
Ama işte kazın ayağı öyle değil. Olan aslında şu: Amerikalılar devletlerine sahip çıkmak için yürüdüler.
Sokak eylemleri
Şöyle ki: Bu salgın başladığından beri ABD ciddi bir “iç mücadele” halinde. Başkan Trump en başlarda virüsü çok ciddiye almamış gibi görünse de, sonradan ekibiyle birlikte sürekli gövde gösterisi yapmaya başladı. Günbegün bilgi paylaşarak topluma “Kontrol bende” mesajı vermeye çalıştı.
Ancak diğer yandan eyaletlerin her biri farklı önlemler uyguladılar. Nasıl ki her ülke bu salgında kendi mücadele yöntemini oluşturduysa, eyaletler de kendi politikalarını uyguladılar. Her birinin tedbirleri, kuralları tamamen kendine özgüydü ve hâlâ da öyle.
Tam da bu yüzden ABD Başkanı ipleri elinden kaçırdığını hissetti ve eyalet valilerine alenen savaş açtı. “Tedbirleri çok abartıyorsunuz” diyerek onları zayıf duruma düşürmeye gayret etti. İşte tam da merkezle yerel yönetimin çatıştığı bu günlerde, George Floyd Amerikan polisi tarafından öldürüldü ve sokak gösterileri patlak verdi.
“Bu katliam Amerikalılar için aslında birleşme fırsatı doğurdu. İnsanlar bu pandemide merkezle eyaletlerin çatışmasından çok korktular. ‘Eyvah ülke dağılıyor mu? Biz şimdi kime güveneceğiz?’ diye paniklediler. Bu olay da onları ülkelerine sahip çıkmak üzere harekete geçirdi” diyor Sarah Rubenstein. Dünyanın önde gelen reklam ajanslarından TBWA’in Los Angeles ofisinde Strateji Direktörü olan Rubenstein’a göre Amerikalılar böylelikle “ABD bitmedi, buradayız” deme şansı buldu.
Evvelsi gün, TBWA İstanbul ofisinde Başkan Yardımcısı olan Toygun Yılmazer’le Instagram’da yaptığı canlı yayında bunları söyleyen Rubenstein’ın söyledikleri çok anlamlı. Zira unutmayın, böyle salgın dönemlerinde insanlar bir otoriteye çok daha fazla sarılma ihtiyacı duyarlar, çünkü zaten korku içindedirler ve kendilerini güvende hissetmek isterler.
Elbette ırkçılık-karşıtlığı bu eylemleri ateşledi ve yüzyıllık siyah-beyaz fay hattı yeniden tetiklendi. Ancak işin bir kat daha derinine indiğinizde, insanların bilinçaltında ulusal kimliklerine duydukları ihtiyaç yatıyor gibi görünüyor. Ki zaten bu üst kimliğe tutunmak istemeleri de aslında kendi canlarını güvenceye almak, kendilerini güvende hissetmek istemelerinden. Yani işin özünde can güvenliği yatıyor.
Yeni nesil yönetim
Pandemi sırasında ABD’nin yaşadığı bu merkez-yerel çatışması, dünyanın birçok ülkesinde görüldü bu dönemde. Mesela Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro da valilere ve belediye başkanlarına “Önlemleri çok abartıyorsunuz” diyerek resmen savaş açtı. Bu merkez-yerel mücadelesinin asıl sebebi de, salgınla birlikte yerel yönetimlere çok daha fazla iş düşmesi ve merkezi otoritenin yetkisini ve gücünü paylaşmak istememesi.
Oysaki böyle zamanlarda herkesin mümkün olduğunca elini taşın altına koyması gerekiyor. Tedaviden tıbbi yardıma, alınan önlemlerden yardım paketlerine kadar yerel yönetimlerden destek almak kriz anlarında hayati önemde. Zira doğrudan sahada olan ve insanlara bire bir ulaşanlar onlar.
Zaten tam da bu ihtiyaçtan dolayı şu an dünyada tüm devletler -en kapitalist ekonomiye sahip olanlar dâhil- sosyal politikalara sarılmış durumdalar. Hastane hizmetlerinin ücretsiz olması, açıklanan yardım paketleri, maaşların kamulaştırılması vs hepsi “sosyal devlet” anlayışının geri döndüğünü gösteriyor. Bu da bundan böyle yerele çok daha fazla iş düşeceği anlamına geliyor. ABD gibi federal devletlerde eyaletler, bizim gibi üniter ülkelerde de belediyeler öne çıkıyor. “Yeni nesil belediyecilik” doğuyor.
Başkentler her ne kadar bu değişime ayak uydurmakta zorlansalar da, ister istemez yerelin yükselen önemine uyum sağlayacaklardır. Başlıktaki soruya gelecek olursak: Elbette dağılan ABD değil. Bahsettiğimiz, ABD’nin içindeki gücün dağılımı.