ABD ile sonunda varılan Menbiç anlaşması son derece kritik. Çünkü tarihin bu döneminde Türkiye’nin sınır ötesinde verdiği mücadele açısından bir dönüm noktası.
***
Nasıl ki 102 yıl önce meşhur Sykes-Picot Anlaşması’yla Ortadoğu’nun bugünkü sınırları çizildiyse... Bugünlerde de sınırlar yeniden sınanıyor. Irak ve Suriye hayatta kalma mücadelesi verirken, yeni bir düzenin alarm zilleri çalıyor. Dahası, sınırlarımız boyunca oluşturulan terör koridoru, Kurtuluş Savaşı’ndan bu yana Türkiye’nin en büyük beka sorununu oluşturuyor.
Neden Menbiç?
İşte tam da bu tehdit nedeniyle, Türkiye son iki yıldır askeri olarak “sorunu kaynağında yok etme” mantığıyla hareket ediyor. Yani PKK varlığını artık sadece kuzey Irak’ta değil, kuzey Suriye’de de hedef alıyor. Zaten Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarının hedefi de sınır boyunca uzanan bir terör koridorunu engellemekti.
Malum, PKK bağlantılı YPG’nin kuzey Suriye’de amacı, Fırat’ın doğusundaki Cezire ve Kobani kantonlarıyla, batısındaki Afrin kantonunu birleştirmek, böylelikle Doğu Akdeniz’e ulaşmaktı. Ama Türkiye bu iki harekâtla Fırat’ın batısından YPG’yi atarak bu iki hattın birleşmesini engelledi. Bir istisna hariç! Batıda temizlenmesi gereken
Suriye’de çok tuhaf şeyler oluyor. Ortak diye bildiğimiz Rusya-İran-Esad üçgeni sanki parçalanıyor. Esad’la Rusya anlaşmış, İran’ı satıyorlar gibi duruyor!
Önce geçen hafta Rusya Dışişleri Bakanı, “Suriye’nin güneyi sadece Suriye ordusu tarafından korunmalı” diyerek şaşırttı. Yani yıllardır Esad’ın arkasında birlikte durduğu İran’a “Çık oradan” demiş oldu. Hemen akabinde İsrail’le Rusya’nın anlaştığı haberi bomba gibi düştü. Buna göre, İran Suriye’nin güneyinden çekilecek, karşılığında da İsrail buraya dokunmayacak. Esad da bölgeye hakim olacak.
Tam “Rusya ve Esad İran’ı dışarı atıyorlar” derken, kafalar iyice karıştı! Bu sefer de İsrailli ve İranlı yetkililerin anlaştığı haberi patladı. Buna göre iki ezeli düşman, güney Suriye’de çatışmama kararı almıştı. Şimdi tüm bu karmaşa ne anlama geliyor?
Rusya-İsrail flörtü
Rusya’yla başlayalım. Moskova için İran zaten hiçbir zaman tamamıyla müttefik olmadı. Doğrudur, Suriye’deki çıkarlarını korumak için Esad’ı ayakta tutmaya birlikte soyundular. Ama Rusya artık bu muradına erdi. Şimdi İran’la yolları ayırma vakti. Çünkü İran aynı zamanda bölgesel rakibi. Üstelik Tahran şu anda ABD’nin ve İsrail’in ana hedefi. Rusya, İran Suriye’de
Hem içeride hem dışarıda gündem o kadar yoğun ki daha evvelki hafta dünyayı yerinden oynatan olayları bile hafızamız artık siliyor. Trump Amerikan büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyalı şunun şurasında iki hafta oldu. Bunu protesto eden Filistinlilere İsrail’in yaptığı katliamın üzerinden ise sadece birkaç gün geçti. Ama yine de tüm bu olanlar gündemden düşmüş gibi.
Oysaki asıl bu günlerde gündemde olması, takip edilmesi gerekiyor. Çünkü İsrail’i 62 Filistinliyi öldürmekten sorumlu tutacak süreç tam da şimdi başlıyor.
Barış Gücü kurulur mu?
Ülkelerin İsrail’i münferit kınamaları dışında, uluslararası toplum sonunda harekete geçti gibi. Şu anda uluslararası alanda yürüyen üç farklı süreç var. Bunlardan 1.si; İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) girişimi.
Malum, İİT Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla 18 Mayıs’ta acilen İstanbul’da toplanmıştı. Bu zirvede de Filistin halkını korumak için sınırda Uluslararası Barış Gücü (UBG) kurulması kararı alındı. Aynen vakti zamanında Afganistan ve Kosova için kurulduğu gibi. Ki düzenli bir ordusu olmayan Filistin halkı, bu fikri daha önce çok kereler ortaya atmıştı. Şimdi gerçek oluyor gibi.
***
Bu gücün kurulabilmesi için ise, Birleşmiş Milletler’den (BM)
“Trump ve Netanyahu bu sefer büyük bir hesap hatası yaptılar. Çünkü Kudüs, her Müslüman için Kudüs’tür” diye yazmış İsrailli bir akademisyen. Doğru söylemiş. Arap dünyası her ne kadar birbirini yese de ve Şii İran her ne kadar Sünni Müslümanlarca hor görülse de... Hiç fark etmez. Günün sonunda mevzu Kudüs ise, Müslümanlar için gerisi teferruattır. Dolayısıyla, Trump’ın yanlış hesabı, bu defa Kudüs’ten dönecek gibi.
İran’a hediye
Bir kere Trump’ın asıl derdi, İran’ı zayıflatmak. Kudüs kararının arkasında bile bu var. Çünkü İran İsrail’in baş düşmanı. Şimdi ABD Başkanı büyükelçiliği Kudüs’e taşıyarak İsrail’in elini güçlendirdiğine, böylelikle İran’a karşı önemli bir hamle yaptığına inanıyor. Oysaki, aksine, Tahran’ın elini güçlendiriyor. İki sebeple.
1.si; İran’ın liderlik ettiği Şii ekseni; Suriye’yi, Lübnan Hizbullah’ını, Irak’taki Şii milisleri, Yemen’deki Husileri ve Filistin’de Gazze’yi kontrol eden Hamas’ı kapsıyor. Bu aktörlerin hepsi de İsrail karşıtı. Kudüs hamlesi sonrası İsrail ile bu aktörler (özellikle Hamas) arasındaki ateşin iyice alevlenmesi İran’ın ekmeğine sadece yağ sürer. Bölgedeki nüfuzunu daha da artırır.
2.si; bu hamle İran’ı Sünni eksenine karşı daha da
Cumhurbaşkanı Erdoğan, listeleri nasıl oluşturduklarını anlatırken, “Ehliyet, liyakat önemli. Parlamentodaki prensiplerimize dikkat etmeyenleri, devamda hassasiyet göstermeyenleri listelere koymadık” dedi. Erdoğan ayrıca adaylardan yazılı taahhüt aldıklarını söyledi
Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, milletvekili aday listeleri belirlenirken parti prensiplerine dikkat etmeyen, devamda hassasiyet göstermeyenlerin listelere konulmadığını belirterek, “İnşallah hayırlı olur. Ehliyet, liyakat önemli. Bir de bu sefer bir hassasiyet daha gösterdik. Aday adayı arkadaşlardan yazılı taahhüt aldık. ‘Haftanın üç günü Ankara’dasınız. Üç günü dışında, hepinizin seçim bölgenizde ofisleriniz olacak. O ofislerde çalışmaları yürüteceksiniz. Oralardaki çalışmalarınızı da her hafta rapor edeceksiniz.’ dedik” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin Amerikalıların FETÖ ile ilgili kendisini aradığını iddialarına da “Amerikalılar Sayın İnce’yi niye arasınlar? İade konusunun muhatabı ya da yetkilisi olmayan birini ne diye arasınlar? Hukuk denen bir şey var” dedi.
Erdoğan, Bosna Hersek dönüşü uçakta değerlendirmelerde bulundu, sorularımızı
Belki hatır larsınız. Amerikalı şarkıcı Britney Spears, yıllar önce aniden kafasını kazıtmıştı. Bunun üzerine paparazziler menajerini yakalayıp sormuşlardı: “Britney bunu uzun zamandır planlıyor muydu?!” Menajeri de gayet ciddi bir yüz ifadesiyle şöyle demişti: “Hayır! Britney asla strateji yapmaz!”
Şimdi herkes bunu ABD Başkanı Trump için söylüyor. Özellikle de önce İran anlaşmasından çekileceğini açıklayıp, hemen akabinde Kudüs’e büyükelçilik binasını taşımasıyla birlikte. Hem de bu son hareketinin ortalığı kan gölüne çevireceğini bile bile...
Peki, hakikaten Trump’ın bir stratejisi yok mu?
Trump’ın hedefleri
ABD’nin ve onun bir uzvu gibi hareket eden İsrail Başbakanı Netanyahu’nun göz göre göre Kudüs’te bir katliama yol açmaları, Trump’ın züccaciye dükkânına giren fil olduğu algısını iyice güçlendirdi. Ne var ki bu fil bu dükkânı bilerek seçti.
Her şeyden önce Trump, kendi ülkesinde kasımda yapılacak ara seçimleri kazanmak derdinde. Bunun için de Yahudi lobisine ve Kudüs’e özel önem atfeden Evangelistlere oynuyor. Bununla birlikte, “Dünya gündemini ben belirlerim” havası verip, tabanını konsolide etmeye çalışıyor. Kendince böyle yaparak uluslararası imajını da “tazeliyor”.
2.si;
Tabii ki aklımdan ve kalbimden İsrail’in Kudüs katliamını yazmak geçiyor. Ama geçtiğimiz hafta sonu İngiltere’de o kadar kritik tartışmalara şahit oldum ki sizlerle paylaşmasam olmazdı.
***
7.si düzenlenen “Türkiye-İngiltere Tatlıdil Forumu” için hafta sonu İngiltere’nin Reading kentindeydik. Türk ve İngiliz iş dünyası, medya ve siyasetinden çok geniş bir grupla birlikte... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İngiltere’ye iner inmez ayağının tozuyla gelip kapanışını yaptığı toplantıda, ev sahipleri Prens Andrews ve Dışişleri Bakanı Boris Johnson da dahil olmak üzere üst düzey siyasetçilerle bire bir sohbet imkânım oldu.
Tüm konuşulanlar da gösterdi ki iki ülke arasında tarihte hiç olmadığı kadar özel bir ilişki kapıda.
Brexit sonrası Avrupa
Bu özel ilişkinin oluşmasında başlıca 3 sebep var. 1.si, ulusal koşullar. İngiltere Brexit (AB’den ayrılma) kararı sonrası büyük bir karmaşa içinde. Başbakan Theresa May gibi bazı siyasetçiler “sert Brexit”ten yana. Yani Birlik’le kurumsal ve ticari tüm bağları kesmek istiyorlar. Diğer tarafta ise “yumuşak Brexit”çiler var. Onlar da serbest dolaşım hakkı ve ticari anlaşmalar kalsın diyor. Hem İngiltere içinde, hem AB içinde Brexit sürecinin nasıl
Ne nükleer anlaşmaymış. Tantanası aylar önceden başladı. Başkan Trump’ın İran’la 2015’te yapılan nükleer anlaşmayı iptal edip etmeyeceği normalde bu cumartesi belli olacaktı. Herkes nefesini tutmuş, 12 Mayıs’ı bekliyordu. Ne var ki Trump aniden bu kararı dün gece vereceğini açıkladı.
Peki ama neden 8 Mayıs? Ve şimdi neler olacak?
Trump’ın 120 günü
Her şeyden önce, bu anlaşmayı ABD tek taraflı olarak feshedemiyor. Çünkü 2015’te bu mutabakat sadece İran ile ABD arasında değil; İran ile ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya ve Çin arasında (P5+1) yapıldı. Yani çok taraflı ve uluslararası bir anlaşma. Buna göre de İran nükleer programını tamamen bırakmayacaktı. Sadece silah yapımında kullanılabilecek ölçüdeki uranyum zenginleştirme programını 15 yıl süreyle durduracaktı. Buna karşılık da İran üzerindeki yaptırımlar askıya alınacaktı.
Anlaşmanın hükümlerini denetlemekle yükümlü olan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu da (IAEA) bugüne kadar hep Tahran’ın anlaşmaya uyduğunu raporladı.
***
ABD’ye gelince, anlaşmayı imzalayan eski Başkan Obama’nın yerine gelen Trump, en başından beri “Amerikan tarihinin en kötü anlaşması” diye karşı çıktı. 2015’te ABD Kongresi’nde onaylanan kanuna göre ise