"Şu an Türkiye ile İsrail arasındaki bir kriz değil, bir vaka" diyor karşımda oturan Arad Nir. Nir, İsrail’in en çok tanınan gazetecilerinden ve Türkiye’yi en yakından takip edenlerden. Bugünkü Türkiye-Rusya-İran zirvesi için soluğu Ankara’da almış.
Hem de birkaç gündür tozun dumanı birbirine kattığı İsrail’den kalkıp gelmiş.
En kanlı gün
Malum; İsrail geçtiğimiz cuma gününden bu yana darmaduman. Sebebi de, Filistinliler için direnişin sembolü olan “Toprak Günü”nde, İsrail ordusunun Gazze’de ateş açması. Ve bu yüzden tam 18 Filistinlinin hayatını kaybedip, 1500’den fazlasının yaralanması. Bu, 2014’teki Koruyucu Hat Operasyonu’ndan beri İsrail’in gerçekleştirdiği en kanlı saldırı.
Hemen akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’i sert sözlerle kınaması da bu yüzden. İsrail Başbakanı Netanyahu’dan gelen “Siz de Afrin’de, Kuzey Kıbrıs’ta neler yaptınız” tweet’leri bu restleşmenin 2. raundu olsa da, şu an o noktada asılı kaldı. Nir’e göre, “Erdoğan’ın şimdilik karşılık vermemesi son derece zekice”. Çünkü Nir krizin iki tarafa da yaramayacağı görüşünde. İki ülkeyi bekleyen devasa enerji projeleri bir yana, istihbarat iş birliğinin iki başkent için de hayati olduğunu hatırlatıyor.
Bununla
Dünya peş peşe olaylarla sarsılıyor. Bir yandan, Rusya ve İngiltere arasında patlak veren casus krizi tüm Batı’ya yayılıyor. Diğer yandan, nükleer savaş çıkarmasından korkulan Kuzey Kore’nin çılgın lideri, ilk kez ülke dışına çıkıp gizli gizli Çin’le görüşüyor. Böylelikle Çin, yakında Kuzey Kore lideriyle görüşmeye hazırlanan Trump’ı ve tüm dünyayı gafil avlıyor.
Şimdi kimine göre soğuk savaş yeniden Rusya ile Batı arasında patlıyor. Kimine göre ise Çin ile ABD arasında. Oysaki ortada ne bir soğuk savaş var ne de bu iki gelişme birbiriyle bağlantısız.
Rusya’nın yükselişi
Malum, Rusya ile İngiltere arasında çıkan ajan kriziyle birlikte, önce Londra 23 Rus diplomatı sınır dışı etti. Hemen akabinde, bu krizle ilgileri olmamasına rağmen, önce ABD, sonra da 14 Avrupa Birliği (AB) ülkesi bu adıma katıldı. NATO da derhal bu diplomatik savaşta yerini aldı.
Oysa Batı uzun süredir bu kadar sıkı bir dayanışma göstermemişti. İngiltere daha yeni AB’den ayrılma kararı aldı. Trump’ın başkanlığıyla birlikte ABD ile arasına da kara kedi girdi. Avrupa ülkeleri arasında da Rusya ile iş birliğine sıcak bakanlar var. Peki, şimdi ne oldu da birdenbire tüm Batı Rusya’ya karşı birbirine kenetlendi?
Cevabı
Dünya, internet tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıya. 50 milyon Facebook kullanıcısının bilgilerinin çalındığı ortaya çıktığından beri, kriz gitgide büyüyor. Ama şu soru bir türlü cevaplanamıyor: Teknolojinin geldiği şu noktadan sonra, bu tür “hırsızlıkların” önü alınabilir mi? Yoksa artık çok geç mi?
Facebook ve ötesi
Bu krize sebep olan, ABD Başkanı Trump’ın ve İngiltere’de Brexit oylamasının kampanyalarını yürüten “Cambridge Analytica” (CA) adlı veri analiz şirketi. Şirketin 50 milyon Facebook kullanıcısının tüm kişisel bilgilerini ele geçirip, siyasi tercihlerini bu bilgiler doğrultusunda yönlendirdiği ortaya çıktı. Peki CA bilgilere nasıl ulaştı? Bu tür şirketler sosyal medyada “Bu ankete katılabilmeniz için hesabınıza erişmemiz gerekiyor” gibi ibarelerle sık sık önümüze çıkıyor. Biz de genellikle düşünmeden onay veriyoruz!
***
Şimdi kriz gitgide büyüyor. Facebook CEO’su Mark Zuckerberg’in gazetelere tam sayfalık özür ilanı vermesi bir işe yaramadı. Sosyal medyada “Facebook’u sil” (#deletefacebook) kampanyası ışık hızıyla büyüyor. İşin içine, bunu bir ulusal güvenlik meselesi olarak gören devletler ve uluslararası kurumlar da girdi. ABD ve İngiltere hükümetleri, AB
Düşünün ki güven- diğiniz bir süper- markete gidiyorsunuz. Ve satın aldığınız üründen eve gidince zehirleni- yorsunuz. Şimdi bundan o süpermarket mi sorumludur? O ürünü üreten firma mı? Ürünü denetleyen kurum mu? Yoksa dikkatsiz tüketici olan siz mi?
Ya da komşunuz kapınızı çalıp sizden yumurta istiyor. Siz de elbette veriyorsunuz! Ama daha sonra bu yumurtayı mahalledeki hayvanları zehirlemek için kullandığını öğreniyorsunuz. Bu durumda siz de suçlu musunuz?
İnternet tarihinin en büyük krizi
Bu iki örnek aslında şu anda tüm dünyayı sarsan Facebook krizini özetler nitelikte. Geçen hafta, 10 yıldır hayatımızın merkezinde olan Facebook’un yüz yüze kaldığı, internet tarihinin en büyük krizi patlak verdi. Önce 50 milyon Facebook kullanıcısının verilerinin ele geçirildiği haberi önümüze bomba gibi düştü.
Haberi yayan, ABD Başkanı Donald Trump’la seçim kampanyasında çalışan ve İngiltere’de de Brexit (AB’den kopma) kampanyasını yürüten “Cambridge Analytica” (CA) adlı veri analiz şirketinin bir çalışanıydı. Buna göre, şirket 50 milyon Facebook kullanıcısının tüm bilgilerini ele geçirmişti. Ve bu bilgiler doğrultusunda onların siyasi tercihlerini tahmin edip, yönlendirmişti. Nasıl mı? Eminim
Afrin şehir merkezi, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ve TSK iş birliğiyle alındı. Böylelikle Zeytin Dalı harekâtının da sonuna yaklaşıldı. Bu başarının askeri boyutu konuşuladursun, siyasi ayağındaki önemli gelişmeler sanki gözden kaçıyor.
Bundan kastım, Ankara’nın bölge Kürtlerine yönelik yürüttüğü hummalı çalışma. Türkiye’nin Afrin için kurduğu ve ilk toplantısını evvelsi gün Gaziantep’te yapan Afrin Kurtuluş Kongresi (AKK) adlı yapıdan bahsediyorum.
Cerablus modeli
Öncelikle şunu hatırlamak gerek: Afrin kuzey Suriye’nin en yoğun Kürt nüfuslu bölgesi. 2012’den beri PKK bağlantılı YPG’nin kontrolünde. 2014’te ilan ettikleri özerklikten beri de kuzey Suriye’deki 3 kantonlarından biri.
Türkiye’nin oluşturduğu AKK de, tamamen PKK bağlantısı olmayan Afrinli Kürtlerden oluşan 30 kişilik siyasi bir yapı. Yönetim modelini Cerablus için oluşturulan “Yerel İdare Meclisi”nden (YİM) alıyor. YİM’in altında güvenlik, eğitim, sağlık ve adalet gibi idari işleri yapan alt komisyonlar var. İşte şimdi aynı modeli AKK, Afrin’de uygulayacak.
***
Ankara’dan edindiğim bilgilere göre, Suriye’de YPG’den temizlenen yerlerde, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da YİM’ler kurulacak. Ve bunlar, Suriye muhalefetinin
Haliyle kendi gündemimize dalmış gidiyoruz. Ama bir yandan da dünyada bizi de derinden etkileyecek büyük bir değişim gerçekleşiyor. Yerkürenin ağırlık merkezi resmen kayıyor. Hem de onlarca yıldır egemen olan Batı’dan Çin’e doğru. 21. yüzyılın şampiyonu olacağı neredeyse kesin olan Çin de şimdiden bu yeni rolünün köşe taşlarını döşüyor.
***
Ülkede yapılan son anayasa değişikliği zaten bunun tezahürü. Bahsettiğim, Çin Ulusal Halk Kongresi’nin ülkede devlet başkanlığı için 1982’den beri geçerli olan 10 yıl kısıtlamasını kaldırması. Böylelikle Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’e artık yaşam boyu başkanlık hakkı tanınıyor.
Şimdi ABD başta olmak üzere Batı dünyası “Çin’e yaşam boyu diktatörlük geliyor” manşetleri atadursun. Sahiden ne olup bitiyor?
Otoriterlik artar mı?
Cinping’e verilen hak, elbette demokrasi anlayışına aykırı. Çünkü seçimleri, yani demokrasinin olmazsa olmazı olan halkın iradesini ortadan kaldırıyor. Ama pergeli biraz daha açıp resme daha geniş açıdan bakınca, işler sanki
biraz karışıyor.
Her şeyden önce şunu unutmamak gerek: Çin sistemi bireysel liderlik değil, Komünist Parti üzerine kurulu. Mevcut düzen, bireysel gücü sınırlandırıyor ve gücü onun yerine partiye atfediyor. Za
Malum, perşembe günü 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü “kutladık”. ‘Kutladık’ kelimesini özellikle tırnak içinde kullanıyorum. Çünkü bu ancak kanserli bir hastanın sağlıklı olmayı kutlamasına benziyor. Kadınların erkeklerle eş tutulmadığı bir dünyada, bu günü olsa olsa anmış olabiliriz.
Şiddet artıyor
Kadınların durumu ülkemizde hiç iç açıcı değil. Kadir Has Üniversitesi’nin her yıl yaptığı “‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması”nı senelerdir takip ediyorum. Bu yıl da veriler iç karartıcı. 23 ilde, toplam 1200 kadın ve erkeğin katıldığı araştırmaya göre, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Türk kadınının en büyük sorunu şiddet. 2. sırada işsizlik, 3. sırada eğitimsizlik geliyor.
***
Şiddeti 1 numaralı sorun olarak görenler giderek artıyor. Bu yıl bu oran yüzde 61. Bunun sebebi de belli ki şiddet gören kadınlardaki artış. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre, Türkiye genelinde kadınların yüzde 55’i şiddet gördüğünü söylüyor! Bu arada sanıldığı gibi sadece eğitim düzeyi düşük kadınlar değil, eğitim düzeyi yüksek her 10 kadından 3’ü de eşinden şiddet görüyor. Bununla birlikte, kadın cinayetleri de geçen yıla göre artmış durumda.
Buna mukabil, bu konudaki farkındalık
Evvelki hafta İsrail Parlamentosu (Knesset) “Ermeni Soykırımı”nı tanıyan yasa tasarısını oyladı. Ve ilişkilerimizin sıkıntılı haline rağmen, tasarı 28’e karşı 41 oyla reddedildi.
Aslında bu, Tel Aviv’in her şeye rağmen ikili ilişkileri koparmamaya çalıştığını gösteriyor. Ama diğer yandan normalleştiğimiz anlamına da gelmiyor. Çünkü her ne kadar Haziran 2016’da karşılıklı “normalleşme” anlaşması imzalanmış ve büyükelçiler yeniden atanmış olsa da... İlişkiler aslında hâlâ bir nevi krizde.
Türkiye-İran kâbusu
Bunun birkaç sebebi var. 1.si İran. İsrail’in en korkulu rüyası bugün gerçekleşmiş durumda. 1979 İran İslam Devrimi’nden bu yana en büyük düşmanı olan İran, bölgede istediği gibi at koşturuyor. Nüfuzu bugüne kadar hiç olmadığı kadar fazla.
İşte tam da böyle bir dönemde, Türkiye İran’la gitgide yakınlaşıyor. Suriye için oluşturulan “Astana süreci” kapsamında kurdukları yakınlık, İsraillilerin tüylerini diken diken ediyor.
2. sebep ise, kamuoyu önünde yapılan karşılıklı olumsuz açıklamalar. Bu da iki tarafta da hem siyasiler hem toplum nezdinde güvensizlik yaratıyor. Trump’ın aralık ayında Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması ve ABD Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e