Erdoğan: Bizi F-35 progra- mından çıkarmanız hoş bir karar değil. Lütfen bu kararı revize edin.
Trump: Peki şu an Patriot sistemi satın alabilir misiniz?
Erdoğan: Eğer teklifiniz taleplerimizi karşılarsa, ciddi şekilde Patriot’larla ilgileniyoruz.
Trump: Patriot alırsanız, F-35 uçakları tamamdır. Ama bunun için S-400’ü kutusundan çıkarmayın, yeter.
“Afganistan bugün hala Soğuk Savaş’ın bedelini ödüyor. ABD 1975’te Vietnam Savaşı’nı kaybedince, Sovyet Rusya’dan intikamını Afganistan’da almıştır. Bu ülkenin çektiklerinden, Batı manen sorumludur”.
Bu çarpıcı sözler, telefonda konuştuğum eski T.C. Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’den. ABD’nin 11 Eylül saldırıları gerekçesiyle 2001’de Afganistan’a müdahalesinden sonra, Çetin 2003-2006 yılları arasında NATO’nun Afganistan’daki en yüksek sivil temsilcisiydi. Sadece ülkenin en kritik yıllarına değil, dünya güçlerinin en çetin çatışmalarına da burada şahit oldu.
***
Evvelsi gün haberlerde ABD’nin Afganistan’da Taliban’la anlaşma imzaladığını görünce, bir anda afalladım. Nasıl oldu da Taliban’la savaşmak için 2001’de Afganistan’a giren ABD, şimdi Afgan hükümetini bile dışlayarak Taliban’la anlaşma imzaladı?
Gerçi benzer bir soruyu, 40 yıl öncesine yönelik de sorabiliriz. Nasıl oldu da 1979’da Afganistan’ı
"Bu çok anlamlı, küçümsenmemesi gereken bir gelişme. Türkiye’de geçmişte inkâr edilmiş, onlarca yıl tabu olmuş anıtların bugün sahiplenilmesi, öne çıkarılmaları çok önemli. Tekrar ortak yaşam kültürüne dönüldüğünün örneğidir bu.”
Bu sözleri sarf eden kişi, Türkiye’deki Rum cemaatinin ileri gelenlerinden, “Cemaat Vakıfları 1. Temsilcisi” Laki Vingas. Ona bu cümleleri kurduran ise, Cumhurbaşkanlığı’nın Ermeni toplumunun en sembolik anıtlarından olan Van’daki Akdamar Kilisesi’ni sahiplenerek tüm dünyaya tanıtması.
Çarşamba akşamı Akdamar’ın tanıtımının yapıldığı Aya İrini Kilisesi buram buram, Vingas’ın bahsettiği “ortak yaşam ruhu” kokuyordu.
Ermenilere mesaj
Van Gölü’ndeki 1100 yıllık Akdamar Kilisesi’nin restorasyonu aslında 2005’te yine AK Parti iktidarında başlatılmıştı. 2010’da açılan kilisede 95 yıl sonra ilk kez ayin yapılmıştı. Zira burası 1915’e kadar din adamlarının yetiştirildiği, sadece Ermeniler değil tüm
“Türkiye çok önemli bir ülke. Bu yüzyılın ortasında nüfusu Rusya’yı geçecek. Türkiye Doğu ile Batı arasında bir köprü değil, uzun vadede kendi başına bir güç merkezi. Onları NATO İttifakı’nda tutmamız gerekiyor. Onları Batı ile birlikte tutmamız gerekiyor.”
Bu sözleri geçtiğimiz hafta sarf eden kişi, 2009-2013 yıllarında NATO’nun Başkomutanı olan Amerikalı Amiral James Stravridis. ABD’nin en çok dinlenen radyo kanalı PBS’e Türkiye’nin S-400 alımıyla ilgili konuşmuş: “Bu mesele yüzünden Türkiye’nin NATO’dan kopup gitmesine izin vermek tarihi bir hata olur. Türkiye’nin Rus savunma sistemi alması İttifak’a zarar veriyor olabilir. Ama böyle kilit bir ülkeyi kaybetmek çok daha kötü olur.”
***
Stavridis’in Türkiye’nin uzun vadeli jeo-stratejik önemini vurgulaması boşuna değil. Yaşanan derin krize rağmen ABD’nin Türkiye’yi gözden çıkaramamasının sebebi bu. Hem bölge, hem dünya dengelerinde Türkiye’nin
Toz duman ortalığı kaplamış durumda. Zira ciddi bir değişimden geçiyoruz. Bugüne kadar savunma sistemlerini tamamen Batı ile uyumlandırmış olan Türkiye, ilk kez mevcut düzeni değiştiren bir hamle yaptı. Rusya’dan S-400 füze sistemi alarak, Batı-Rusya arasında yeni bir denge politikası uygulamaya başladı. Sebepleri-sonuçları konuşuladursun, bu stratejinin önemli bir ayağı sanki gözden kaçıyor. O da, komşularla ilişkilerin Ankara’nın dış politika gündeminin en tepesine oturmuş olması.
Bunun en sağlam sinyalini veren bizatihi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan oldu. Geçtiğimiz pazar günü Vahdettin Köşkü’nde yaptığımız toplu kahvaltıda, bu stratejinin işaretlerini verdi. Irak’la ve İran’la ilişkilerin geldiği noktayı hatırlattıktan sonra, şöyle dedi: “Bölgemiz tarihine, kendine dönüyor.” Gözden kaçmış olan bu cümlenin altını hemen dolduralım.
Değişim zamanı
Öncelikle; Türkiye’nin göbekten bağlı olduğu NATO/Batı sistemine yönelik attığı bu stratejik adım, uluslararası denklemde yeni bir döneme
Doğu Akdeniz’de kıskaca alınmaya çalışıldığımız artık aşikâr. Güney Kıbrıs, arkasına bölgeden Yunanistan, Mısır ve İsrail’i, dünyadan da ABD ve AB’yi almış, Türkiye’yi tecrit etme derdinde. Evvelsi gün AB’nin Türkiye’ye karşı aldığı yaptırım kararları, hemen öncesinde ABD’nin Güney Kıbrıs’a 87’den beri uyguladığı silah ambargosunu kaldırması... Bölgedeki gerilimin tırmanacağına delalet.
Türkiye ise kendi egemenlik haklarını savunuyor. Bu deniz sahasından çıkan enerji kaynaklarından kendine ve KKTC’nin payına düşeni de almaya çalışıyor. Ancak bu haklarına kavuşabilmesi için, hızla denklemi kendi lehine çevirecek adımlar atmak zorunda. Ki geçtiğimiz pazar günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la yaptığımız toplu kahvaltıda, böyle bir diplomatik sürecin başlatıldığına şahit olduk.
Ortak komisyon
Öncelikle, Türkiye, 2015’te satın aldığı Fatih ve Yavuz gemileriyle Kıbrıs açıklarında arama çalışmalarını yürütüyor. Ancak artık Doğu Akdeniz mücadelesinde fiili olarak yer almanın ötesine geçerek, diplomatik adımlarına da hız vermiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan pazar günü, “Biz Kıbrıs’ta İngiltere ve Yunanistan’la birlikte 3 garantör ülkeden biriyiz. Burada söz sahibi olan birileri varsa,
Doğu Akdeniz’de bugüne kadar görülmemiş bir kuşatma altındayız. Güney Kıbrıs, arkasına bölgeden Yunanistan, Mısır ve İsrail’i, dünyadan da ABD ve AB’yi almış, Türkiye’yi tecrit etme derdinde. Egemenlik haklarını savunan Türkiye ise, bu deniz sahasından çıkan enerji kaynaklarından mahrum bırakılmakla ve üstüne de AB yaptırımlarıyla karşı karşıya.
Ancak hiçbir şey için geç değil. Doğru ve hızlı diplomatik adımlarla bu kıskacı lehine çevirmesi mümkün. Ama önce bu noktaya nasıl gelindi, onu anlayalım...
Değişen bölge
Türkiye 2011’de KKTC ile imzaladığı “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması”na kadar, Doğu Akdeniz’deki enerji denklemine aslında bigâne kaldı. Zira önce Kıbrıs sorununun çözülmesi, sonra enerji denkleminin kurulması gerektiğini savundu. Ne var ki Güney Kıbrıs, Yunanistan ve AB’nin Kıbrıs çözümünü engelleyen adımları yüzünden bir ilerleme kaydedilemeyince... Bugüne getiren gidişatın önünü alamadı.
Bununla birlikte, son 10 yılda Doğu Akdeniz havzasında muazzam bir enerji potansiyeli olduğu ortaya çıktı. 2009’da İsrail’in açıklarında gaz yatakları bulması, onu Mısır’ın izlemesi, o günlerde ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi’nin bölgede 3.5 trilyon metreküp doğal gaz ve 1.7
Önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Trump’la Japonya’da yapacağı ikili görüşme öncesinde tek konuştuğumuz, ABD’nin yaptırımları. Türkiye’nin neden ve nasıl köşeye sıkışacağını yazıp çiziyoruz. Ama şunu pek sormuyoruz: İyi de Türkiye’yle ipleri koparmak, ABD’yi de köşeye sıkıştırmaz mı? NATO’yu hiç mi zora sokmaz?
Türk-Müslüman coğrafya
İlkokul yıllarından beri ezberimizdedir: “Türkiye’nin jeopolitik önemi”. İşte bu laf boşa söyleniyor değil. Türkiye’nin Türk ve Müslüman coğrafya üzerindeki etkisinin çok büyük olduğunu sık sık unutuyoruz. Başka hiçbir ülke ya da örgüt tarafından doldurulacak gibi de değil.
ABD 2001’de Afganistan’a müdahale ettiğinde, Türkiye’nin oynadığı kritik rolü hatırlayın. Büyük sayıda Türk askerinin yanı sıra, NATO’nun Afganistan’daki sivil temsilcilik görevi de Türkiye’ye verilmişti. Bunun asıl sebebi de Afganistan’ın Müslüman bir ülke olması, Türkiye ile tarihi bağları ve NATO’nun bölgedeki deneyimsizliğiydi. ABD’nin eski Savunma Bakanı Robert Gates’in “Türk askeri Afganistan’daki elimiz kolumuz” demesi, Afganistan Temsilcisi Hoolbroke’un “Afganistan’da hiçbir ülke Türkiye’den daha önemli bir rol oynayamaz” deyişi boşa değildi.
***
Şimdilerde