Hayır lipsos adlı balıktan değil, Nevizade’deki bir meyhaneden bahsediyorum
Asmalımescit, Nevizade, Yedikule.
Diyelim bu semtlerdeki meyhanelerden birindesiniz.
Sizin için önemli olan nedir?
Yemek kalitesi mi?
Değerli Reha Tanör abime göre, örneğin Yakup gibi, bazı meyhaneler vardır ki o yerlerin yemek kalitesinden çok, sohbet kalitesine elverişli olup olmadığına bakılması gerekir. Gene bu tip yerlerin çoğunda yemekler çok iyi olmaz. Hatta hiç iyi olmaz. Buna karşılık eğer sohbet kalitesi belli bir düzeyde tutulursa bu şöhretleri azalmadan gelenekselleşir.
Tabii sohbet kalitesinin gerisinde insan kalitesi yatıyor. Sohbeti tatlı, nüktedan, sadece kendi konuşmayıp başkalarını dinlemesini bilen, devamlı böbürlenmek bir yana gerektiğinde kendisiyle dalga geçen ve de yemek yiyip içki içerken kürekleri aheste çekip körkütük sarhoş olmadan iyi demlenen insan sayısı ülkemizde azaldı tabii.
Ayrıca bu sohbet işi öyle bir şeydir ki diyelim masanızda altı kişi olsun. Beş tanesi yukarıda saydığım özelliklere sahip olsun. Sonuncusu ise sırıtsın.
İşte o tek kişi bütün masanın içine eder. Futbol maçı değil ki bu o gün aksayan oyuncuyu kenara alasın. Gecenin tadı tuzu kaçar.
Meyhaneler İstanbul için hayati
Bunu iyi bilen meyhane müdavimleri yanlarına ya da gruplarına yabancıları pek almazlar. Arkadaşın arkadaşı gelse bile biraz soğuk davranırlar.
Bunda çekinip alınacak bir şey yoktur. Nasıl tanımadığın insan ile kumar oynamaz isen, ya da oynamamalı isen, tanımadık insan ile kafa çekilmez.
Her meyhanenin bir müşteri tipi ve bu müşterilerden gelen bir “stil”i ya da “tarz”ı vardır. En azından gelenekselleşmiş meyhanelerin. Bir ölçüde o meyhanenin patronunun kişiligi ile ilgili, bir ölçüde de tesadüflerin oluşturduğu bu özellik o meyhanenin kendine özgü şahsiyetinin temel unsurudur.
Bu tarzın ne olduğunu bilirseniz o meyhanenin nabzını elinizde tutuyorsunuz demektir.
Bunun dışında bir de meyhanelerin kültürel işlevi önemli ve önemli olmanın ötesinde İstanbul için hayati. Gene Reha abimin vurguladığı gibi İstanbul’a özgü etnik karışımın, kültürel amalgamın en doğrudan ifadelerinden biri meyhaneler. Bünyesinde Rum, Ermeni, Yahudi ve Müslüman unsurları barındıran kozmopolit bir mekan.
Bu açıdan bakarsanız bizdeki meyhane kültürünü koruyup geliştirmek sadece İstanbul’a özgü kozmopolit kültürü yaşatmak için değil, turizm açısından da önemli. Çünkü bizdeki Batı taklitçisi lokantaların âlâsı Batı’da var. Meyhaneler ise zengin tarih ve kültürümüzü yansıtan ve dünyanın hiçbir yerinde olmayan müesseseler.
Bu açıdan düşününce biraz da hayal kırıklığına uğruyorum. Gençliğimin Nevizade’si ile şimdikini mukayese edince kötü anlamda bir ticarileşme görüyorum. Aşırı ticarileşen meyhaneler de biraz duygusal olan bu deyimi mazur görün, ruhlarını satıyorlar. Suçları sadece yemeğe hiç önem vermemek değil. Suçları sohbete ve kültürel çoksesliliğin yeşermesine uygun bir ortam yaratmaya önem vermemek aynı zamanda.
İşte bu nedenlerden ötürü insan, nispeten yeni ama “kalbi doğru yerde” bir meyhane bulunca seviniyor.
Adı Lipsos olmasına rağmen burada lipsos buğulama bulamasanız bile!
Ama başka şeyler var. Bazıları değişik mezeler.