Eskiden yemekten zevk almak lüks, hatta ayıp olarak görülürdü; şimdi tehlikeli bulunuyor
Eşlerinden şikayetçi Avrupalı erkeklere seslenen bir reklam. Tayland’da işi çöpçatanlık olan bir büro tarafından hazırlanmış:
“Ülkelerinde eşleri tarafından takdir edilmeyen batılı erkekler ile bir kocadan sadece düzenli işi olmasını ve kendisine kötü davranmamasını isteyen Taylandlı kadınlar arasında gerçek bir uyum vardır... Bu tip bir erkek batılı kadınlar tarafından ‘can sıkıcı’ bulunur ve takdir edilmez. Ama Güneydoğu Asyalı hanım eşinden sadece iyi bir baba olmasını ve eve onu besleyecek kadar para getirmesini bekler. Böyle bir erkek ile hayatını birleştirmeye ve sonsuza dek ona saygı gösterip sadık kalmaya hazırdır. Bir Amerikalı kadın gibi eşinin diğer erkeklerde az bulunan bazı meziyetleri olmasını, örneğin onun mizah duygusuna sahip, akıllı ve zeki, sosyal açıdan maharetli ve onunla devamlı flört eden bir yapıda olmasını beklemez.”
Tabii ki “Amerikalı bir kadın” olan eşime gösteriyorum yazıyı ve tartışıyoruz. “Doğru” diyor hanım. “Kendi parasını kazanan ve gelecek ile ilgili maddi kaygısı olmayan kadın, eşinin farklı meziyetleri olmasını ve kendisine devamlı kur yapmasını bekler.”
Olay tabii beklentiler ile ilgili. Ekliyor:
“Ama reklamı yapılan geleneksel ilişki tarzı kolaylıkla ‘bastardized’ (dejenere) olabilir. Maddi açıdan kendini güvende hisseden ve kocasını bir ‘cash cow’ (sağılacak inek) olarak gören kadın birden açgözlü olup kocasını yeterince para kazanmadığı için eleştirmeye başlayıp adamın hayatını cehenneme çevirebilir.”
Doğru söze ne denir!
Dört kademeli evlilik teorisi
Sosyoloji yalamış insan genelleme yapar. Hemen bir evlilik teorisi kuruyorum.
“Özel mülkiyetin ortaya çıkması ile evlilik kurumunun gelişmesi arasında kuvvetli bir ilişki olduğu doğru. Ama bunun ötesinde, kadın açısından bakarsak belki dört evrim var bu ilişkide. Kocadan beklentilerin iş ve aş olduğu geleneksel evlilik. İkinci aşama bir anlamda geçiş aşaması. Geleneksel ilişki çözülüyor ama yerine yenisini koyamıyorsun. Kocayı ‘sağılacak inek’ görüyorsun ve tatminsizsin. Üçüncü aşamada kocanın hem arkadaşın hem flörtün olmasını istiyorsun. Hem de bazı meziyetleri olmasını, örneğin iyi dans etmesini...”
Dans etme konusunda benim bir kütükten farksız olduğumu bilen hanım daha güzel bir noktayı vurguluyor: “Yani gerçek anlamda aşk ve duygusallıktan ancak bu aşamada bahsedilebilir”.
Sonra soruyor:
“Ya dördüncü aşama?”
Yutkunuyorum.
“Kadınların artık ideal koca bulmaktan vazgeçtikleri ve evlenmeye pek de hevesli olmadıkları bir aşama. Kariyerlerine odaklanıp nasıl bizler yapıyorsak onlar da ara sıra Güneydoğu Asya, Karayipler vs. diyerek cinsel duygularını tatmin edecekler. Nasıl erkekler için seks turizmi geliştiyse kadınlar için de gelişecek.”
“Dediğin bu dört aşama da aynı anda batılı toplumlarda yaşanıyor” diyor hanım. Sence Türkiye’de durum nasıl?
Konuyu daha rahat konuşacağım bir mecraya çekiyorum: Yeme-içme.
Bak yeme-içme işine yaklaşımda da dört aşama var. Hepsi de beklentiler ile ilgili.
İlk aşama “yaşamak için tıkınma”. Ne olursa olsun atıyorsun ağzına ve kalori ihtiyacını karşılıyorsun.
İkinci aşama “yaşamak için yemek yeme”. Bu aşamada fazla ayırt etmeden yiyorsun ama tamamen bilinçsiz değil. Bazı seçme hakların var. Örneğin bir yemeği “kötü” bulma lüksün var. Ama fazla ince eleyip sık dokumuyorsun. Çok ince eleyip sık dokuyan adamı da tasvip etmiyorsun. Örneğin bir adam balığı kokmuş diye yemezse bu kabul edilebilir; ama balık “yetiştirme” diye burun kıvırırsa bu davranış sana ukalaca hatta ayıp geliyor.
“İlginç” diyor hanım, “Nasıl ki geleneksel evliliklere razı olan erkekler için ‘akıllı ve okumuş’ kadınlar, çekici değil, itici bulunur; herhalde yaşamak için yiyen insanlar da yemekten haz alanları pek tasvip etmezler.”
“Aynen. Üçüncü aşama yiyip içtiğinin analizine yeltenip bu işten haz almaya başlamak. İhtiyaç ötesi hem duygusal hem entelektüel bir ilişki kuruyorsun yemekle. Bir Oğuz Atay romanını niye okursun? Faydalı bilgi verdiği için mi? Hayır. Amaç gereklilik ve fayda olsa sadece elektronik alet kullanma kılavuzları okursun. Ya da şöyle diyelim. Sevişmek ile çiftleşmek arasındaki farkı düşün. Sonunda ikisi de aynı kapıya çıkıyor olabilir ama sevişmek işinde süreç önemli ve ondan zevk almayı, bu işi mümkün olduğunca uzatmayı biliyorsun. Diğerinde sonuç önemli ve süreç ne kadar kısa olursa o kadar iyi...”
Taşralaşma aşamasındayız
“Gurme’ denen tip bu üçüncü aşamadaki insan türü. Türkiye’de bu tipin biraz egzotik hatta şüpheli karşılanması beni şaşırtıyor. Temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ya da yeni yeni karşılamaya başlayan ve köylülükten kentleşmeye geçmeye çalışırken taşralaşma aşamasından geçen bir toplumda bazı davranış biçimleri insanları rahatsız eder çünkü ‘tolerans ve empati’ dediğimiz duyguların gelişmesi de belli bir tarihi sürecin sonucudur.”
Peki ya dördüncü aşama?
O bizi aşıyor. Gurmelikten sonra geliyor. Sağlığın öne çıkması ile başlıyor ve giderek şu yiyecek yağlı, öteki kolesterollü, hayvansal protein içeriyor, unlu, şekerli, tuzlu falan diyerek vejetaryen değil vegan oluyorsun. Bir anlamda evlilikten umudunu kesen insanlar gibi gurmelikten vazgeçiyor, dikkatini vücuduna ve kan değerlerine veriyor, zırt pırt check-up yaptırıyorsun.
Günün modası bu mu?
Evet. Gurmeliğin modası geçiyor artık. Eskiden yemekten zevk almak bir lüks, hatta ayıp addedilirdi; şimdi tehlikeli addediliyor.
O zaman sence lokantalar ne yapacak? Yeni trend ne olacak?
En üstteki bölümde anlatayım.