Fransa’da, Güney Brötonya bölgesindeki La Taupiniere lokantasında yanlış seçim diye bir şey yok. Balıklar taze, peynirler lezzetli. Kendi hazırladıkları ekmekler ve yayık tereyağı mis gibi...
Bazen Fransa’ya ve Fransızlara gıpta etmemek imkansız... Biz eğer çevre konusunda azıcık duyarlıysak ve estetik tarafımız tamamen körelmemişse adeta bir cehennemde yaşıyoruz. Fransızlar ise doğayı ve estetiği bozmamışlar. Sözümona ekonomik krizdeler ama kimsenin aklına güzelim kırsal alanları yapılaşmaya açmak gelmiyor. Başkentleri Paris’in her tarafı ağaç kaplı. Buna rağmen hafta sonları Paris’ten kaçıp Provans, Brötonya gibi gözlerinin, gönüllerinin dinlendiği yerlere gitmeyi çok seviyorlar. Güney Brötonya’daki Pont Aven de Parislilerin çok rağbet ettiği köylerden...
Ressam Gauguin diğer ressamları bu köye çekmiş
Ressam olmasanız bile burayı görür görmez içinizden tuvalin karşısına geçmek geliyor. Tabii modern tuval, elimiz kolumuz haline gelen akıllı telefonlar. Bazılarının fotoğraf çekmekten etraftaki güzellikleri sindirmeye vakti olmuyor. Siz siz olun buraya giderseniz eğer telefonunuzu otelde bırakın ve güzellikleri aheste aheste içinize sindirin.
Ressam Paul Gauguin’in yaptığı gibi... 1880 ve 90’ların başında burada uzun zaman geçiren postempresyonist ressam diğer ressamları da buraya çekmiş ve ortaya Pont Aven ekolü diye bilinen bir sanat akımı çıkmış.
Eğer burayı ziyaret ettiğiniz gün güneş ışığı size gülüyorsa, Gauguin’in Pont Aven tablolarında kullandığı pastel renklerin bir hayal ürünü olmadığını, gerçeğin stilize edilmiş bir şekilde önce beyne sonra tuvale yansıması olduğunu fark edeceksiniz.
Belki bende bir gariplik var ama oldum olası porno fotoğraflar bende beklenen arzuyu uyandırmaz. Buna karşılık Gauguin’in Tahitili egzotik güzelleri resmettiği tablolara bakarken tüm hislerim beşinci vitese geçer ve damarlarımda kan hızlı akmaya başlar.
Konak gibi bir kır evi
Mide ile başka hazlar arasında mutlaka yakın bir ilişki var. Yeme ve içmenin bir tür süblimasyon mekanizması olduğunu da düşünebiliriz. Eğer hemfikirseniz Pont Aven’e en çok arzuladığınız kişiyle gitmenizi öneririm. Gayet konforlu ve şahsiyeti olan bir odada, bir şatonun odasında 100 avronun altında kalmanız mümkün. Uygun fiyata etrafı bahçeyle çevrili bir köy şatosunun odası, doğru insan, doğru şarap ve doğru yemekle birleşince bir yandan hazzın doruğuna çıkıyor diğer yandan ise bizim nerede, nasıl bir hata yaptığımızı ve neden hep altta kalanın canını çıkartanları en yükseklere yerleştirdiğimizi düşünmeye başlıyorsunuz.
İyisi mi keyfiniz kaçmadan o akşam nerede, ne yiyeceğinizi düşünün... Benim tercihim La Taupiniere. Pont Aven’e iki kilometre mesafede. Dışarıdan güzel bir konağı andırıyor. İçi de öyle... Tam bir Bröton kır evi. Yan yana iki oda var. Ben dış odada, yani terasta yedim yemeği. Yemekten sonra buranın sahibi ve aşçısı olan Mösyö Guilloux ile sohbet ettim.
Kendisi tam bir deniz ürünleri ustası. Yakın bir akrabası balıkçı. Balıklar inanılmaz taze. Ekmek ve tereyağı da mutfakta yapılıyor. Guilloux o harika yayık tereyağını hem soslarda kullanıyor hem de masaya getiriyor. Peynire de önem veriyor. Fransa’da peynirleri küçük üreticilerden alıp kendileri yıllandıran, “affineur” denen ustalar var. Madam Barette bunlardan biri. Lokantada kullanılan ve ayaklı masayla önünüze gelen peynirler sezona göre değişiyor. Doğal mayayla yapılan artizanal Fransız peynirlerini severseniz yemeğin sonunda peynir tabağını kaçırmayın.
Deniz ürünü sevenler için bu bir nirvana!
Başlangıç olarak “pain d’epices”, zencefilli ve baharatlı esmer brioche ile sunulan kaz ciğeri çok iyi ama terbiye edilmiş çiğ balık carpaccio öneririm. Fransız soğanı (ciboulette) ve dereotu ile terbiye edilen, çarkıfelek meyvesi püresiyle sunulan doğal kaya levreğinden carpaccio çok iyi çünkü balık hiç dondurulmamış. Böylesini bizde bulmanız imkansız.
Kaçırmamanız gereken yöresel iri deniz kerevitleri (langoustine). Ya ikiye kesilip ya da bütün olarak odun ateşinde pişiriyorlar ve tarhun otlu ev yapımı mayonezle sunuyorlar. Harika. Eğer deniz ürünü seviyorsanız bu nirvana!
Güzel bir balıkla tamamlayın ziyafetinizi. Her şey taze, yanlış seçim diye bir şey yok. Ben pisi balığını seçtim. Fransızcası barbue. Şef kemikten kesilmiş kalın balık filetonun üzerini chorizo sucuğundan incecik bir tabakayla kaplamış ve fırında pişirmişti. Elle ezilen yörenin iyot kokulu patateslerinden bir püre üzerine balığı oturtmuş ve kendi hazırladığı harika yayık tereyağından bir “Beurre Blanc” sos hazırlamıştı. Bu olağanüstü tereyağı gene ev yapımı ekşi maya ekmeklerle masanıza yemek başında geliyor.
Peynir tabağı istediğimiz için zevcemle tatlıyı paylaştık. Mis gibi taze vanilyadan dondurmayla sunulan elma tatlısını seçtik. İncecik yağlı hamur üzerine ekşi elmalar yerleştirilmiş ve iyice karamelize olmuş. Bu tip “La tarte fine” denen yağlı ve kıtır ince hamurdan yapılan meyve tatlılarını Fransızlar kadar ustaca yapamıyor kimse.
Pont Aven’de geceledikten sonra Kersale fırınında kahvaltı etmenizi öneririm. Böylece acı bir filtre kahvenin yanında mis gibi tereyağı kokan yöresel tatlı Kouing Amann’ın da tadına bakarsınız.
Yöresel bir şarap deneyin
La TaupInIere’de şarap listesi de çok iyi. Burada kesinlikle yöresel Muscadet üzümünden bir şarap deneyin. Loire-Atlantik bölgesinin Muscadet’leri klasik olarak çiğ istiridye ile eşleştirilir. Öte yandan işin içinde olanlar bu şarapların çok iyi yıllandığını ve gerçek teruar şarapları olduğunu bilir. Benim bu şaraplarda en hoşuma giden taraf hiç meyvemsi olmamaları ve hem mineral hem asidite açısından zengin olmaları. Yani uluslararası stilin tam tersi.
Luneau Papin çok sevdiğim bir üretici. Farklı teruarlardan birçok şarabını denedim ve hepsi çok şahsiyetli. La Taupiniere’de 2005 Puere Solis şarabını içtim ve gastromondiale sitemde yazdım. Bu kompleks şarabın bitimindeki mineralite bana kayalık Brötonya sahilinde dolaşırken içime çektiğim kokuları anımsattı. Kaya tuzu, iyot, yosun, ezilmiş çiğ kum midyesi aroması gibi nüanslar. 100 üzerinden 94 verdim.