Aşırı turistik bölgelerde yemek kötü ve pahalı olur. Genel kural bu. Sanırım Venedik için de geçerli bu kural. Özellikle de Büyük Kanal’a bakan masalardan birine kurulur ya da küçük kanallardan birinde gondolların resmi geçidini seyrederek yemek yerseniz sanırım endüstriyel olarak hazırlanmış, dondurulmuş, sonra da mikrodalga fırında ısıtılmış pizza ya da hamur işlerini fahiş fiyatlara yersiniz.
Gondol derken de aklınıza öyle fazla romantik bir imaj gelmesin. Gondolcu esneye esneye dümen başında. Tam bir kara mizah. Meşhur San Marco Meydanı ayrı bir alem. Vallahi salı pazarı daha az kalabalıktır.
Ravyoli mükemmeldi
Ama bu, hikayenin sadece yarısı. Venedik var, Venedik var. İkinciyi keşfederseniz hem çok iyi yer ve içer hem de Canaletto ve Guardi gibi ressamların Venedik’inin daha yok olmadığını anlarsınız.
Biz de öyle yapıyoruz. Canareggio denen ve Shakespeare’in “Venedik Taciri”nden hatırlayacağınız Yahudi gettosunun içinde bulunduğu bölgede iddiasız bir lokantaya gidiyoruz: Anice Stellato.
Getto inanılmaz ilginç bir yer. Normal olarak üç katlı bir evin sığacağı alana yedi kat sığdırmışlar. Tavanlar son derece basık bu yüzden. Bazı sokaklar o kadar dar ki iki kişi yan yana yürüyemiyor. Hani çocukken bu ormandan nasıl çıkılır, doğru patikayı bul falan gibi oyunlar oynardık ya. Aynen öyle.
Hanım benim aksime, yönünü tayin etme işinde uzmandır. Elindeki haritaya o zifiri karanlıkta bir kez bakıyor ve sanki oranın 40 yıllık mahallelisi gibi elimizce koymuşçasına Anice Stellato lokantasını buluyoruz.
Bizi kapı ağzında kötü bir masaya alıyorlar. İç salon İtalyanlarla dolu ve bu salondan devamlı kahkaha sesleri geliyor.
“Cichetti” denen çeşitli balık mezeleri yiyoruz önce. Sonra ben içi manda sütünden taze ricotta peynirli ve Adriyatik’te çıkan bir nevi pavurya (gransevola) soslu bir ravyoli istiyorum. Mükemmel. Hanım ise fenerbalığının yanak kısmından sos yapılmış ve sübye mürekkebi ile siyah renk verilmiş bir spagetti istiyor. Sonra iki kişilik “galinella” denen ve lezzeti lagos ile barbunya arası güzel bir balık yiyoruz. Bir şişe muskat üzümünden yapılan yerel bir şarap ve tatlı dahil hesap 70 avro.
Verdiğimiz paraya değdi
Pazartesi öğlen dayım Fazlı Keşmir’in tavsiye ettiği Al’Covo lokantasına gidiyoruz. Dayım buranın baş garsonu Fulvio’nun Danny de Vito’ya benzediğini söylemişti. Benzemek ne kelime! Utanmasam adamı görür görmez Danny de Vito’nun ikiz kardeşi olup olmadığını soracağım.
Asık suratlı bir tip Fulvio. Ama “Taze istiridye var mı sizde?” diye sorunca gülümsüyor. Var. Fransa’dan tabii. Brötonya’dan enfes Belon istiridyeleri. Türkiye’de, adını vermeyeyim, ünlü bir balıkçıda istiridye yemiş ve zehirlenmiştim. Burada bir düzine yiyoruz hanımla. Hâlâ yaşıyorum.
İstiridye hariç her şey yerel ve Adriyatik Denizi’nden. Önce yetiştirme değil, deniz levreğinden enfes bir otlu çiğ levrek karpaçyo. Hiç dondurulmamış ve dondurulmadan kesilmiş levrek. Var mı bizde bunu yapan lokanta?
Sonra marine edilmiş iri yağlı hamsi ve taze salata yanında. Bunu hafif haşlanmış ve gene karışık salata ile sunulan çeşitli kabuklu deniz ürünleri izliyor. İki çeşit karides, midye, tarak ve belki de en muhteşemi, adı faul ama kendi lezzetli denizsalyangozu. Bizde de çıkıyor ve bu işin erbabı tarafından haklı olarak özel bir lezzet addediliyor.
Arkasından inanılmaz bir gnocchi yiyoruz. Ağızda eriyor. İçindeki her şey minik ve tazenin ötesi: Bebek kalamar, bebek pırasa ve pavurya yumurtası.
Koca bir dülgeri iki kişi paylaştıktan sonra bir de peynir tabağı istiyoruz. Taleggio enfes. Arkasından da bir çikolata sufle. Bir şişe de yerel Pinot Bianco. Grappa ikramları. Ucuz bir yer değil ama hakkınızı helal ediyorsunuz.
Ayrıca “Boşan da...” misali yemiş olduğumuzdan akşam lokantaya gitmiyor ve biraz tasarruf ediyoruz.
Ya ne yapıyoruz akşam? Turistlerden uzak, daha çok Venediklilerin takıldığı Zattere kıyı şeridinde “passegiata”ya çıkıyor, gece de Dorsoduro bölgesinde ve daha çok üniversite öğrencilerinin takıldığı Campo Santa Margherita Meydanı ve o civarda bol bol yürüyerek yediklerimizi eritmeye çalışıyoruz.
DEĞERLENDİRME:
Anice Stellato: * * * * *
Al’Covo: * * * * *