Sınav Kaygısı

25 Mayıs 2018

Üniversiteye giriş sınavının yaklaştığı şu dönemde gittikçe tırmanan bir duygu sınav kaygısı. Belki de çoğunun hayatlarındaki en büyük basamak olarak gördükleri bu sınav, onlara yeni bir hayatın ve geleceğin kapısını aralayacak. Önlerinde tek bir sınav var ve bu sınavın sonuçları onları hedeflerine, hayallerine ulaştıracak.

Peki, gerçekten öyle mi ya da bu bizim sınava yüklediğimiz anlam mı?

Eğitim sistemine baktığımızda elbette ki önemsenmeyecek bir sınav olduğunu söylememiz sadece bir kandırmacadan ibaret olur. Bireylerin ileride istedikleri meslekleri yapmaları ve mutlu olmaları sadece bu sınava bağlanıyor. Peki ya bazı düşünceleri, alternatifleri gözden kaçırıyor olabilir miyiz?

Kaygı, aslında hayatımız için oldukça koruyucu ve gerekli bir duygu. Hiç kaygılanmadığımızı düşünelim. Gelecekle ilgili hiçbir kaygımız olmadığını… Kaygı olmasa hayatla ilgili hedef ve amaçlarımız için gerekli motivasyonu sağlayabilir miydik? Her duygu gibi kaygının da hiç olmamasını istemeyiz. Kaygı, hüzün, öfke, korku gibi duygular zararlı gibi gözükse de hepsine belli ölçüde ihtiyacımız var. Bu duyguları dengede- ortalama bir düzeyde tutmak bizim için en ideali. Hiçliği ya da çok fazla olması bizim

Yazının Devamı

Kallmann Sendromu

19 Nisan 2018

“Hiçbirinizin haberi yok! Ama zorlu bir gençliğim oldu benim. Ortaokulda arkadaşlarım hep dalga geçti; Çünkü sesim “kız” gibiydi. Erkek adamın sakalı gür olurdu; Benimse yüzüm tertemizdi. Hiçbir zaman bir bahar sabahı hava nasıl taze çiçek kokar bilmedim. Hiç bir kahve mis gibi kokmadı bana mesela… Neden mi? Çünkü koku alamıyorum ben. Bir kere bile deniz kokusunu içime çekemedim. Taze simidin kokusuna bir Karaköy kadar aşina değilim anlayacağınız. Ama en zor olanı neydi biliyor musunuz? Yalnızlık, tek başınalık… Hep gizlendim! Çünkü eksiktim ben!”

Kallmann Sendromu Konferansı tiyatrocu Köksal Ünlü’nün bu tiradı ile başladı. Evet bunlar kallmann sendromu olan birinin yaşadıkları ve hissettikleriydi. Bu cümleler konferansın başında aklıma kazınmıştı. O an düşünmeye başladım. En çok da koku almamanın nasıl bir şey olduğunu… Empati yapmaya, kallmann sendromlu birinin penceresinden bakmaya çalıştım. Bir çiçeğin kokusunu alamadığımı, denizin kokusunu içime çekemediğimi hayal ettim. Sevdiğimin kokusunun nasıl bir şey olduğunu bilmediğimi… Bunu düşünürken bile zorlandığımı fark ettim. Zordu sevdiğini koklayamamak; toprağın, çiçeğin, denizin kokusunu duyumsayamamak… Ama en zoru da belki

Yazının Devamı

#BenceKadınOlmak

8 Mart 2018

Son yılların istatistiki verilerine bakıldığında Türkiye’de kadın olmak; Türkiye nüfusunun yarısını (%49,8) oluşturduğu halde erkeklerin istihdam oranının yarısından azına sahip olmaktır.

Kadının nüfusun yarısını temsil ettiği ülkemizde, TBMM’de milleti temsil etme sayısı 464 erkeğe karşılık sadece 75’tir.

Yine bildiğimiz gibi Türkiye’de kadın başbakan sayısı 1’i ve son 20-30 yıldır kurulan hükümetlere bakıldığında kadın bakan sayısı 3 ü geçmemiştir.

Kadının karar mekanizmalarındaki temsili bu şekildeyken bir de kadına şiddet rakamlarına göz atalım.

Son 1 yılda en az 409 kadın öldürülürken, yaklaşık 246 kadın cinsel şiddete uğramıştır. Bunun yanında 387 çocuk cinsel istismara uğramıştır.(Rakamlar yaklaşık rakamlardır. Farklı platformlarda rakamlar farklı olarak yansıtılmış olduğundan bir kesinlik içermemekle birlikte ortalama sayılardır.) Maalesef ki bu rakamlar her geçen yıl azalacağı halde gittikçe artmaktadır.

Ve son olarak Türkiye İstatistik Kurumu’nun yaptığı araştırmalara göre aile yapısını inceleyecek olursak; kadınlar yemek pişirme, bulaşık yıkama, çamaşır yıkama, ev temizliği ve ütü yapmak gibi sürekliliği olan ev işlerini yaparken, erkekler ise tamir, boya badana, fatura

Yazının Devamı

Çocuğun Gelişiminde Dikkat Edilmesi Gereken Nokta: Sevgi

19 Şubat 2018

-Hocam benim kızım konuşamıyor ve kendini ifade edemiyor. Her yeri dağıtıyor, ne desem anlamıyor. Bağırıyorum, çağırıyorum, vuruyorum, dövüyorum yine de anlamıyor. Sizce neden anlamıyor? Ben daha ne yapayım ?

Bu soruyu duyduğumu o kadar net hatırlıyorum ki... Duyduğumda bir süre algılayamadığımı, yanlış duymuş olabileceğimi düşündüğümü ve oldukça şaşırdığımı hatırlıyorum. Son derece kendinden emin, yaptığının doğruluğundan en ufak bir şüphesi yok annenin. Kaldı ki kendi annesinden aldığı tavsiyeler de bunu destekler nitelikte. Hiç aklımdan çıkmadığı haliyle şöyle anlatmaya devam ediyordu. Annem "İyice bir dövmüyorsun...Eline oklavayı al bakalım bir daha yapıyor mu?" dedi, diyordu.

Evettt gelelim esas meseleye... Aslında durum oldukça açık ve tam da gözümüzün önünde. Ancak anne bunu göremiyor. Çocuk 4 yaşında. Henüz algılayamıyor ve konuşamıyor... Evde ne yapsa bir engellenme, sert bir tepkiyle karşılaşıyor. Bir şey döküyor mesela, döktüğü için azar yiyiyor... Kağıda boya yapacakken masayı boyuyor hemen eline bir fiske...Tam bir şey söyleyecek, çok konuşma sus deniyor. Her girişiminde ve merak arzusunda engellenen çocuk algısını kapatıyor ve konuşmaya gereksinim ve istek

Yazının Devamı

Sevgililer Günü Hediyesi

13 Şubat 2018

Kutlanması konusunda bir sürü karşı görüşün olduğu, sevgilisi olanların da bu konuda fikir ayrılıklarına düştüğü, sevgilisi olmayanların zaten kutlanmasına isyan ettiği o tartışmalı gün geldi çattı.

"Sevgiline ne alacaksın?" sorusunun sıkça sorulduğu bugünlerde insanların kafası oldukça karışık.

Bugünün oluşu ve doğuşu bile tartışılırken başka bir tartışma konusu ise sevgiliye ne alınacağıyla ilgili. Tabi bir yandan evlilerin de işin içinden çıkamadığı ve kaçamadığı, "Biz sevgili miyiz ki.." serzenişlerinin yükseldiği bir gün sevgililer günü.

Elbette ki nereden çıkmış, nasıl bu kadar büyük bir gündem ve özel bir gün haline gelmiş, kapitalizmin parçası olmuş...o konulara girmeyeceğim. Sadece bu sevgi-lilik ile ilgili kendi fikirlerimi paylaşacağım.

Eşimle birlikte flört ettiğimiz dönemlerde aldığımız bir kararla konuya giriş yapmak istiyorum. Bu karara varmamızın sebebi aslında 14 Şubat'ın bizim için bir anlam ifade etmeyişiydi. İkimize ait özel günleri kutlamayı severiz. Ama o günlerin tarihleri ve özelliği sadece bizimle ilgilidir, herkesle ilgili değil. Herkesin aynı anda kutlayıp birbirine maddi hediyeler uzattığı günler pek ilgimizi çekmez. Benim ve bizim olanı sahiplenmeyi

Yazının Devamı

Siber Zorbalık!!!

13 Aralık 2017

Şu sıralar çokça konuşulan ve özellikle bugün (13 Aralık), hakkında farkındalık paylaşımları yapılan ve dikkat çekilmeye çalışılan konu: siber zorbalık.

Peki nedir bu siber zorbalık? Zorbalık kelimesinin anlamını biliyoruz aslında. Zorbalık, birinin ötekine zarar verici fiziksel, sözel, cinsel vb. davranışlarıdır. Siber kelimesi başına eklendiğinde ise, bunu teknolojik bilgi ve iletişim araçlarının kötüye kullanılarak karşıdaki kişiye zarar verme davranışı olarak tanımlayabiliriz.

Siber zorbalığın daha çok yaşandığı yaş grubu ise ergenlik dönemi, özellikle 13-18 yaş aralığıdır. Araştırmalara bakıldığında, 13-18 yaş ergenlerinin yarısının siber zorbalık mağduru olduğu ve her beşinden birinin ise siber zorba olduğu görülmektedir. Bu konuyla ilgili yine ergenlik dönemindeki bireylerle Türkiye'de yapılan bir araştırmaya göre ise her üç kişiden biri siber zorbalık mağduruyken, her dört kişiden biri siber zorba olarak hayatını sürdürmektedir. Rakamlar incelendiğinde, teknolojinin bu kadar hayatımızın içine işlemesi ve bizi kendine bağımlı hale getirmesi sürecinde aslında bu oranların oldukça ciddi olduğu görülmektedir.

Bir davranışın zarar verici olması için sadece fiziksel olması

Yazının Devamı

Ama Bu Haksızlık !

11 Eylül 2017

Haksızlık duygusu hakkında epeydir birşeyler yazmayı düşünüyorum aslında. Haksızlık...Biraz üstünde düşünelim. Herkes hayatında bir haksızlığa uğramıştır ve o haksızlık duygusunu hissetmiştir mutlaka. Ne kadar çırpınsanız da bir öğretmeninizin sizi hiç farketmediğini anladığınızda ya da bir arkadaşınızın kırdığı camı oradan kaçmadığınız için üstlenmek zorunda kaldığınızda...Birinden daha çok ders calısıp onun daha yüksek aldıgını gördüğünüzde...Çok istediğiniz bir işe sırf torpili olduğu için sizden daha vasıfsız biri alındığında... Bir yarışmada adil olmadığı halde sizin denginiz olmayan rakiplerle yarıştığınızda... Çok sevdiğiniz birini etrafınızdakilerden daha erken kaybettiğinizde belkide...ve size ait olan bir şey çalındığında en çok da... Çok severek okumuş olduğum bir kitabın beni en çok etkileyen altını defalarca karalıdığım bir sözünü hep hatırlarım bir haksızlığa şahit olduğumda. Şöyleki: "Yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir. Bir insanı öldürdüğün zaman bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde birinin gerçeğe

Yazının Devamı

Tiyatro ve psikoloji

17 Nisan 2017

Tiyatro ile psikolojinin çok iç içe olduğunu ve birbirinden fazlaca beslendiğini hep düşünmüşümdür.

Özellikle bir "psikoterapi"yi çoğu zaman, bir tiyatro sahnesinde sahnelenen tiyatro oyununa benzetirim.

Her bir tiyatro oyunu farklı bir hikaye anlatır bize farklı karekterler, yaşantılar... Ve birçok empati kurma olanağı sağlar.

Bir psikoterapide de daima farklı hikayeler vardır. Bir danışanın hikayesi diğerine asla benzemez. Her defasında çok kendine has deneyimler, yaşantılar, benlikler dinleriz.

Hatta bir tiyatro oyuncusuyla bir psikoterapistin işini de şu yönden benzetirim: Bir tiyatro oyuncusu sahneye çıktığında kendi hayatını tamamiyle dışarıda bırakarak bambaşka bir karektere bürünür ve kendinden bambaşka bir anlatı içinde bulur kendini.

Psikoterapist de sanılanın aksine bir terapi seansında kendi yaşantısını, duygu ve düşüncelerini dışarıda bırakır ve bırakmalıdır da. Çünkü koşulsuz kabul, önyargısız ve etkin dinleme, objektif bir bakış ancak bu şekilde gerçekleşebilir.

Orada sadece danışanın hikayesine sadık, dinleyici konumunda ve merkez noktası asla kendisi olmadan, sadece bir psikoterapist olarak yer alır. Kendi kişiliği ve yaşantısını olabildiğince

Yazının Devamı