İnsanların kurtulmak için en fazla çaba harcadıkları ruh hallerinin başında üzüntü gelir. Ancak insanların kederden kurtulmaya çalıştıkları sırada çok daha yaratıcı oldukları da bulgulanmıştır. Bazı durumlarda hayatın hızlı temposundan çekilip, kaybımızın yasını tutmamız, anlamını derinlemesine düşünmemiz ve gerekli psikolojik ayarlamalarla yeni planlar yapmaya hazır hale gelmemiz zorunludur. Böylesine çekilme yararlıdır, depresyona gömülmek ise değildir. Benim burada üzerinde durmak istediğim “klinikaltı depresyon” denilen sıradan melankoliye dönüşen üzüntü halidir. Sabahları keyifsiz uyanma, genel bir ilgi kaybı, kasvet çökmesi, kendini mutsuz hissetme, değersizlik hissi, konsantrasyon kaybı, zihin karışıklığı gibi belirtilerle kendini gösteren ruh hali. Bu durum insanların iç kaynakları varsa, kendi kendilerine baş edebilecekleri bir üzüntü halidir. Peki günlük hayatın içinde kendimizi böyle hissettiğimiz durumlarda;
NE YAPMAMALIYIZ?
Yalnız kalmamalıyız, bu üzüntüye bir de yalnızlık duygusu katmaktan başka bir işe yaramaz..
Derin düşüncelere dalmayın. Kişiler bazen bu derin düşüncelerini “kendilerini daha iyi anlamaya çalıştıklarını” söyleyerek haklı çıkarmaya
Henüz anne karnında döllenmeye giden yolda erkek kromozomu taşıyan spermin daha hızlı hareket ettiğini ve kadın kromozomu taşıyan spermden önce öldüğünü biliyoruz. Biyolojik yazgı, kadın ve erkeğin doğumundan sonraki “olma” sürecinde de kuşkusuz yerini almaktadır ancak erkeklerin ortalama ömrünün kadınlardan daha az olduğunu madde kullanımı ve şiddet gösterme konusunda erkeklerin sayısının daha fazla olduğunu da biliyoruz. Biyolojik yazgı dışında buna sebep olan süreçler nelerdir? Modernite sonrası durum nasıldır? Ataerkil toplumlardan bu yana erkeğe verilen roller, beklentiler bugünün dünyasında erkeğin ruhuna nasıl bir şiddet uygulamaktadır? Erkek hüznü, öfkesi ve yalnızlığının kökenleri nerededir?
Anne, her erkeğin ilk sevgilisi, ilk deneyimlerinin nesnesi, sonrasında ise sağlıklı bir ayrılma olmazsa hayatındaki kadınları onun yerine ikame koyacağı bir ünitedir. Çocuk yeterince koruyan, kollayan, kucaklayan anne yerine, eğer acı deneyimlerin yaşandığı bir anne çocuk ilişkisi yaşarsa kendisini hayat boyu bağsız ve köksüz hissedecektir. Başka türlü bir zorluk ise, ellerini hayatta olduğu sürece oğlunun üzerinden çekmeyen anne modelinde yaşanacaktır. Böyle bir durumda ise