İsmail Kartal, her karşılaşmada ısrarla sürdürdüğü rotasyonlarla Avrupa Konferans Kupası’na Ziraat Türkiye Kupası muamelesi yapmaya ve seri galibiyetler almaya devam ediyor.
Rotasyon deyince şunu bir hatırlatma notu diye yazalım; Spartak Trnava karşısında zorlanmış; ikinci yarı gerçekleşen değişikliklerle 70’ten sonra maçı çevirmeyi başarmıştı.
Süper Lig’deki son 4 mücadelede;
Başakşehir karşısında 5. Dakikada golü bulup; ilk yarıyı 3-0 önde kapatınca...
Rizespor karşısında 3. Dakikada, Kasımpaşa ve Hatayspor maçlarında da 6. Dakikada golleri atınca hem taraftar hem de futbol kamuoyunda Fenerbahçe adına bir beklenti oluştu.
Bu “beklentiye” halk arasında ne dendiğini hepimiz biliyoruz değil mi?
Bize devam edelim.
Erken gelen gollerle birlikte hem takım hem de rakip için hayat aynı şekilde devam etmiyor kuşkusuz.
Sezona çok iyi başlayan Fenerbahçe yavaş yavaş istatistiksel rekorları kırmaya başladı. 2009-10 sezonundaki 8 maçlık galibiyet serisini dün itibarıyla 9’a çıkardı. Avrupa Kupalarındaki 7 karşılaşmayı da eklediğimizde bu toplam 17 maç oluyor ve hem Perşembe akşamı Ludogorets hem de Cumhuriyet coşkusunun 100. Yılını kutlayacağımız gün Pendikspor eşleşmelerinden alınacak galibiyetlerle bunu çok daha ilerilere götürmesi olasılık dahilinde görünüyor.
Şu cümleyi bir kere daha yinelemekte yarar olabilir; çok özel bir sezon yaşıyoruz.
Cumhuriyet’in 100. Yılında futbol tarihimizin en coşkulu, rekabet seviyesi üst seviyede, önemlisi Avrupa’da başarıların çok daha ötelere gidebileceği bir sezon olabilir bu.
Sadece Fenerbahçe açısından değil; hem kadro kalitesi hem de Fenerbahçe’nin yarattığı bu seviye sayesinde iki ezeli rakibin rekabet motivasyonu açısından Galatasaray’ı da bu özel sezonun bir parçası olarak görmek ve değerlendirmek doğru olacaktır.
Böylesine önemli ve özel sezona yakışan
Geçtiğimiz Cuma günü Euroleague karşılaşması öncesinde Fenerbahçe’nin efsane oyuncularından Datome için hakkettiği müthiş bir emeklilik töreni yapıldı. Yaklaşık 10 dakika süren bu uğurlama o kadar etkiliydi ki ısınmaya çıkan Milano ve Fenerbahçeli oyuncular zaman zaman gözleriyle olan biteni izlediler.
İşe biraz da tebessüm katalım; hani o karakteristik reklamdaki söylendiği şekliyle ifade etmek gerekirse; “gazoz olma efsane ol!” ikonik sloganının karşılığı tam anlamıyla Datome’dir belki.
Kuşkusuz sadece o değil dönemin Fenerbahçe forması giyen hemen tüm oyuncuları için benzer bir tanımlama yapmak mümkündür.
Bu bir oyuncunun bir takım içinde ulaşabileceği en üst seviye olmalıdır.
Sembol, efsane, unutulmaz... kelimeleriyle anılmak, büyük kalabalıklar tarafından eşsiz ve tarifsiz bir sevgiye boğulmak!
Dün Fenerbahçeli futbolcular Kasımpaşa maçı sonunda taraftarının önüne gittiğinde takıma karşı benzer bir sevgi gösterisi vardı.
Bir dönemin gerçekten yenilmez gücü
Yaptıklarını dışarıdan izleyenlere çok kolaymışcasına gösterenler işlerinin gerçek uzmanıdırlar!
Bunun bu şekilde bilincinde olmayanlar için tıkır tıkır işleyen düzen aynı zamanda bir yanılsama yaratır.
Üzerine daha rahat bir şekilde değerlendirme yapma cüreti gibi.
Futbolun yorumu son yıllarda belki bilgisayarın da etkisiyle olduğundan kolay bir oyunmuş gibi algılanır hale geldi.
Bilgisayar başındaki oyunlarda uzmanlaşanların bir taraftan yorumculağa geçişini gözlemlerken diğer yandan mesele birkaç iyi transfer ve bir iki taktik çerçevesine sıkıştırılır hale geldi.
“Futbol basit bir oyundur!” ifadesiyle de zaman zaman desteklenen bu yaklaşımın aslında hiç de kolay olmadığı özellikle işin sorumluluğuyla yüzleşildiğinde daha iyi anlaşıldı.
Çok fazla bileşen var.
Karşılaşmanın 59. Dakikası...
Fenerbahçe yükleniyor, Başakşehir ceza sahası çevresinde atak zenginliği ile pozisyon yaratmaya çalışıyor ama bir pas arasında Başakşehir iki pas ile bir hücum fırsatı yakalıyor. Keny bire birde Djiku’yu süretiyle geçiyor ve kaleci Livakovic ile karşı karşıya kalacağı ceza alanının içine kadar giriyor. Tam vurma anında geriye kadar koşarak gelip savunmanın kademesine giren Szymanski çok önemli bir müdahalede bulunuyor ve topu kornere gönderiyor.
Önce tribünler ayağa kalkıyor; o an kaleci Livakovic’in arkadaşına sarıldığını görüyoruz. Peşinden, oraya yetişen İsmail kutluyor.
Müthiş bir an!
Size şimdi düşünmeniz için bir soru soruyorum.
İşyerinizde ekibinizin zor durumda kaldığı bir durumda bir şeyler yapıp hem şirketinizi hem de arkadaşlarınızı bu sıkıntılı pozisyondan kurtardığınız ve prestij kazandığınız oldu mu?
Ve hiç Szymanski gibi arkadaşlarınızdan bir tebrik aldınız mı?
Teknik “adamlık” zor iştir.
Türkiye’de teknik direktör olmanın farklı güçlükleri vardır; Fenerbahçe’de bunu yapmak neredeyse mesleklerin en meşakkatlisi, imkansızı sırat köprüsünü geçmek gibidir!
Çünkü Fenerbahçe’nin her bireyi aynı zamanda kendi ölçeğinde bir teknik direktörü olduğu için takımın esas patronu hangi oyuncu ile maça başlarsa başlasın mutlaka hatalı bir tercih yaptığının tartışma konusudur!
Hatta bu meseleyi öyle yere götürenler vardır ki “10’da 10 da 100’de 100 de yapsa bu iş olmaz!” diyecek akıl oyunları fışkırıverir.
Şu an cümlelerini okumakta olduğunuz yazının yazarı da bir teknik direktör değil midir aynı zamanda?
Kuşkusuz!
Evet... İtiraf zamanı...
Bir önce gün İsmail Hoca basın toplantısında “rotasyon yapacağının” sinyallerini verdiği sırada ben de rakip ile ilgili analizlere çalışıyordum.
Kadın Voleybol Milli Takımımızın tüm ülkeyi gururlandıran başarısı Türkiye spor tarihinin en önemli olayıdır, şeklinde bir manşet atarak başlamak istiyorum.
Mayıs ayından bu tarafa önce Ankara’da, sonra Birleşik Devletlerde, peşinden Almanya, sonra da Belçika’da zaferle sonuçlanan her karşılaşma sonrasında ülkece hop oturduk hop sevinçten ayağa kalktık.
Milletler Liginde kazanılan şampiyonluk sonrasında Dünya sıralamasında birincilik kürsüsüne çıkan Kadınlarımız, bu başarının tesadüf, rastlantı olmadığını Avrupa Şampiyonluğu’na uzanarak gösterdiler ve ülkeye sonsuz bir mutluluk yaşattılar.
Spor tarihine özellikle vurgu yapıyorum; çünkü bu seviyelerde başarıya o kadar uzağız ki başka ülkelerin zaferlerini her seferinde gıpta ile izlemekten neredeyse yüreğimiz sıkışıp göğsümüzün içinde ufalacak hale gelmişti.
Müthiş bir gurur ve heyecan.
Başta Kaptan gibi Kaptan Eda Erdem olmak üzere tüm voleybolculara sonsuz şükranlarımızı sunuyorum.
Elbette Melissa Vargas için bir satır açmadan olmaz
Zor bir karşılaşma oldu diyebiliriz. Özellikle Hollanda temsilcisinin maçın taktiğini rövanş değil de “hesaplaşma” üzerine kurması ve bunu da hem sertlik hem de zaman zaman futbol dışı yöntemlerle Fenerbahçeli oyuncuları sinirlendirerek kart görmelerini sağlayacak bir planla yapmaya çalışması ilk yarının kavgası yüksek bir psikolojik harbe dönmesine sebebiyet verdi.
İki maçın toplam faul istatistiği; Twente 34 -Fenerbahçe 26!
İsmail Kartal ilk maçın avantajlı skoruna bakarak rotasyonu bol bir kadro ile çıkması pekala beklenen bir sonuç olurdu. Ancak beklenenin aksine neredeyse ideale yakın bir 11 ile maça başladı Fenerbahçe.
Tabii kadroda hem kalite hem tecrübe yüksek olunca krizden çıkmak da güç olmadı.
Ayrıca Twenteli oyuncuların art niyetli tutumlarına karşın hakemin de sakin kalmayı başarması önemliydi.
Düşünün maçın bitmesine 5 dakika kalmış ve toplamda skor 6-1 ve rakip hala aynı plana sadık kalarak stresi yüksek tutmaya devam ediyor.
Benzer bir maç Türkiye’de oynansa ilk yarı