İsmail Kartal, her karşılaşmada ısrarla sürdürdüğü rotasyonlarla Avrupa Konferans Kupası’na Ziraat Türkiye Kupası muamelesi yapmaya ve seri galibiyetler almaya devam ediyor.
Rotasyon deyince şunu bir hatırlatma notu diye yazalım; Spartak Trnava karşısında zorlanmış; ikinci yarı gerçekleşen değişikliklerle 70’ten sonra maçı çevirmeyi başarmıştı.
Süper Lig’deki son 4 mücadelede;
Başakşehir karşısında 5. Dakikada golü bulup; ilk yarıyı 3-0 önde kapatınca...
Rizespor karşısında 3. Dakikada, Kasımpaşa ve Hatayspor maçlarında da 6. Dakikada golleri atınca hem taraftar hem de futbol kamuoyunda Fenerbahçe adına bir beklenti oluştu.
Bu “beklentiye” halk arasında ne dendiğini hepimiz biliyoruz değil mi?
Bize devam edelim.
Erken gelen gollerle birlikte hem takım hem de rakip için hayat aynı şekilde devam etmiyor kuşkusuz.
Bir taraf rahatlayıp özgüvenle oynamaya başlarken; diğer taraf sıkıntı ve panik duygusu ile birlikte gelen bir telaş yaşanıyor.
Fenerbahçe’nin artık hepimizin bildiği bir takım omurgası ve oyun şablonu oluştu. Bu farklı taktiksel kurgu ile birlikte kaliteli oyuncular tarafından sahaya yansıtıldıkça ortaya işte herkesi memnun eden ve az önce farklı taraflarıyla tariflemeye çalıştığım bir beklenti çıktı.
Dün karşılaşmanın ilk bölümünde taraflı tarafsız herkesin değerlendirme ölçütü bununla orantılıydı.
Peki saha dışında bunlar yaşanırken içinde durum farklı mıydı?
Omurgada ana oyuncuların yerine forma giymiş futbolcular üzerlerinde nasıl bir “beklenti ağırlığı” oluşturduğunu tahmin etmek zor mu?
Kuşkusuz ilk 11 ile ikinci 11 arasında ister istemez oyun anlamında bir fark olacaktır.
Batshuayi ile Dzeko aynı futbol anlayışlarına sahip değiller. Belçikalı forvet sahanın hep 3. Bölgesinde oynamaya alışmış; geriye gelip, orta alanda bir pas bağlantısı olmayı pek sevmiyor. Dahası, hani forvet bencilliği dediğimiz şey bir bakıma Batshuayi için tariflenmiş diyebiliriz.
Oyunun ilk 30 dakikasında böyle oynadı zaten.
Sonra baktı herkesi mutlu eden Fenerbahçe böyle değil; orta alana kadar gelip “sahte Dzeko” gibi hareket edince sahada bir şeyler değişmeye başladı. Attığı golde de gördük hepimiz; çok geniş koşu alanları ortaya çıktı rakip savunmanın gerisinde.
Crespo bir İsmail miydi?
Bence dünkü oyunda Fenerbahçe’nin bu kadar zorlanmasına neden olan etkilerin başında İsmail Yüksek’in sahada bulunmaması geliyordu. Bunu Crespo’yu eleştirmek için değil; diğerinin değerinin ne kadar yukarlara çıktığını anlatmak için yazıyorum.
Ludogorets’in orta alanı çabuk geçmesinde;
1. Geriden atılan uzun toplar
2. Orta alanda İsmail etkisi yaratacak oyuncu eksikliği vardı.
Szymanski’nin yerine forma giyen Zajc belki de tüm karşılaşma boyunca en çok göze batan ve eleştirilen oyuncuların başında geliyordu.
Yakın takipçilerim bilirler geçmiş sezonlarda Zajc’a karşı pozitif ayrım yaptım. Her zaman da bu oyuncunun takımın önemli parçalarından biri olduğunu düşündüm. Geçen sezon Jorge Jesus’un mobbingi altında ezildi kaldı, Sloven futbolcu. Bu nedenle de sözleşmesi bitince takımdan ayrılma kararı aldı. Jesus’un gitmesiyle; kendi futbol anlayışına ve yapısına uyan futbolcu transferleri de yapılınca tekrar Fenerbahçe’ye döndü.
Bu hamlelerinin onu pek de tutmayan Fenerbahçe taraftarları arasında hoş karşılanması elbette beklenemezdi.
Zajc, İsmail Kartal’ın inandığı, güvendiği ve takım içinde olmasını istediği oyunculardan; bu nedenle de onu kazanmaya ve oyunun bir parçası haline getirmeye çalışıyor.
Bunun bir futbolcu için ne kadar büyük bir şans olduğu ortadadır.
Dün Zajc 2 gol attı.
Her iki gol de bizim artık adına Zajcvari diyeceğimiz türdendi.
Zajcvari ne demek? Jesus öncesinde, İsmail Kartal’ın ikinci döneminin yıldızı, golcü oyuncularından biriydi Zajc ve hep böyle goller atıyordu.
Bu Fenerbahçe adına ne kadar büyük bir zenginlik, farkında mısınız?
Takımda Szymanskivari, Dzekovari, Tadicvari, İrfan Canvari, Kingvari, Batshuayivari ve Zajcvari atılan gol kategorileri var.
Zajc’ı kaleden uzaklaştırıp, orta alanda İsmail ve Fred’in pozisyonunda oynatılmaya çalıştıkça Sloven oyuncu rolünü sevmeyen bir aktöre dönüşüyor.
Bugün bize nerede oynaması gerektiğini gösterdi her iki golde de.
Ve Fred...
Ana omurgada “triger kayışı” gibi bir rol üstlenmiş durumda.
Az önce İsmail’in yokluğunun takım üzerindeki etkisini konuştuk; Fred Fenerbahçe’de birçok işi bir arada, üst üste ve eşzamanlı yapıyor.
Bu sezon takıma katılan tüm oyuncuların katkısından söz ediyoruz ancak Fred gerçekten bambaşka bir performans kaynağı ve aktarma organı gibi oynuyor.
Müthiş!
İsmail Kartal’ın elindeki kadroyu bu şekilde ustalıkla yönetmesi ise başka bir teknik direktörlük seviyesini bize gösteriyor.
Kolay kolay kimsenin yapmaya cesaret dahi edemeyeceği bir irade örneği bu.
9 Avrupa ve 9 Türkiye galibiyeti...
İki ayrı ve farklı özelliklere sahip bir Fenerbahçe var ortada sanki; sezon boyu kısaldıkça hedefteki kupalara uzanmak için bu iki Fenerbahçe birden fazla serüven yaşatabilir bize.
Eleştirmek isterseniz ve kendinizi mutlu etmeyeceğiniz şeyler ararsanız elbette bulursunuz.
Nasıl Hatayspor maçının ikinci yarısında rehavete kapılan Fenerbahçe karşısında zorlanan ve kalesinde 2 gol gören bir Fenerbahçe varsa Bulgar ekibi de ikinci yarı bulduğu golden sonra benzer bir etki yarattı.
2-2 de olabilirdi maç.
Yarın böyle bir sonuç da alacak Fenerbahçe; o gün geldiğinde bugünkü eleştiri veya mutsuzluk kaynağı sebep olmayacak. Oyunun doğasından kaynaklanan bir durum yaşanacak.
Buradaki farkı iyi görmek, gözlemlemek gerekiyor.
Fenerbahçe, çok iyi Ağustos, Eylül ve Ekim ayları geçirdi. Üstelik bize verdiği mesaj çok daha iyi olacağı yönünde.