Yerel seçime dönük partilerin adayları netleştikçe hizmet mi yoksa ideoloji ya da polemik mi tartışması da alevlendi...Ağırlıklı olarak da İstanbul özelinde...Bir yandan da sandığa odaklı toplama, çıkarma, bölme hesapları yapılıyor. Bu anlamda da iktidar kanadından ziyade 2019 seçimleri öncesindeki birlikteliğin tersi görüntü veren muhalefet cenahındaki partilerde hesaplar getirisi-götürüsü açısından tam anlamıyla havuz problemine dönmüş durumda. Özellikle de İYİ partinin tepesiyle defteri kapatmış havasındaki CHP’nin daha önce gizliymiş gibi yürüttüğü tartışmalı sulardaki şimdiki son adıyla DEM (HEDEP’in yeni kısa ismi) ile bu kez alenileşen yeni macera arayışları. Çünkü Ankara’da Mansur Yavaş bana zarar verir diye istemiyor, İstanbul’da ise Ekrem İmamoğlu kazanma iddiasını sürdürebilmek adına DEM ile iş birliğine mahkûm hissediyor kendisini. Bunun farkında olan DEM parti de kartları açık oynuyor bu kez. Bir iş birliği olacaksa bu artık masanın üzerinde ve herkesin gözü
İran’daki saldırıyı terör örgütü DAEŞ üstlendi. Gerçekten DAEŞ mi yaptı yaptırıldı mı, motive eden, arka plandaki kim? Olağan şüphelilerin başında İsrail ve ABD var ama tabii ki “yokuz” diyorlar. İran’ın hareket tarzını gördüğümüzde ancak neyi nasıl algıladığını anlayacağız… An itibarıyla net olan ise şu:
Bir süredir kanlı eylemlerini unuttuğumuz DAEŞ hortladı. Daha doğrusu hortlatıldı. Şaşırdık mı? Hayır. Bildik hikâye. ABD lafa gelince terörle teröristle mücadele diye yüksekten atıp tutuyor, mangalda kül bırakmıyor. Her yıl yayımladığı “terör örgütleri” ve “teröre destek veren ülkeler” olmak üzere iki ayrı kara listesi de var. Biri eli kanlı teröristleri, yapıları; diğeri onlara finansal veya lojistik destek sağlayanlar, onlara silah tedariki ve satışı yapan ülkeleri sıralıyor.
Her ikisi de hesapta “terörle, terörizmle mücadele” ya da terör tehdidine karşı dünya için kılavuz niteliğinde. Ancak gerçekte ise ABD’nin “Şunu ekle, bunu
AKP, İstanbul dahil büyükşehir belediye başkan adaylarının önemli bir bölümünü yarın açıklayacak.CHP’nin de İstanbul, Ankara ve bazı adayları belli, dün de Ekrem İmamoğlu, İstanbul’da resmen seçim startı verdi. Önceki günkü PM sonrası birçok ilin daha açıklanması bekleniyordu ama son dakika değişikliğiyle Genel Başkan Özgür Özel, toplantıda olağanüstü gündemin Yargıtay’ın Can Atalay kararı olacağını, dolayısıyla ertelendiğini duyurdu. Ancak bu ertelemeye ilişkin daha başka gerekçe iddiaları da söz konusu..Biri CHP’de Parti Meclisi var, Genel Başkan ve Genel Başkan yardımcıları var oradan bir karar çıkmış gibi görünüyor ama bu kararın İmamoğlu tarafından da kabul edilmesi gibi bir sıkıntı olduğu şeklinde..Diğeri de AKP adaylarını açıklayacağını duyurdu hele bir onları görelim de ona göre pozisyon alalım durumu. Yani bir yanda CHP’de gerçekte mühür kimde karmaşası, bir yanda da rakibe göre adayını belirleme, kendini konumlandırma düşüncesinin iddia sahibi bir
Hamas’la mücadele diye Filistinlileri hedefe koyan Netanyahu kanlı elleriyle kendince bir başarı hikayesi yazmak istiyor ama şuursuz bir zorlamayla hedefe kendisini koydu aslında...Bir yanda katlettiği Filistinli çocuklar, kadınlardan oluşan utanç tablosu, diğer yanda da ölümlerine ve engelli hale gelmelerine neden olduğu kendi askerleri var. Üstelik İsrail bizzat yanlışlıkla kendi askerlerini de vuruyor bir yandan da. Dolayısıyla hem ülkesinin hem de ordusunun karizmasını çizdirdi aynı zamanda. Nitekim o hala gözü dönmüş vaziyette taarruz derken İsrail sokaklarında halkı kendisine öfke kusuyor, El Kassam Tugaylarının direnişi karşısında ağır kayıplar veren ordusu da hafiften “ricat” durumunda...İsrail askeri sözcüsü Daniel Hagari, en az iki tugaydan yedek askerlerin evlerine gönderileceğini ve üç tugayın da eğitim için geri çağrılacağını açıkladı. Yani toplamda 5 tugayın Gazze’den çekilmesi söz konusu... Hatta Gazze’de çok sayıda kayıp veren Golani Tugayı’nın hayatta kalan askerleri çekilme
Yeni yıl umut demek. Umut ise geleceğin mutluluklar getireceğine dair hayal kurmak. Yani insanı yaşama bağlayan tek şey. İşte bu duygularla kimimiz çok lüks yerlerde, belki ülkemizden uzakta, kimimiz ise evinde ya da görev başında “merhaba” dedik 2024’e... Yanı başımızdaki bombaların yağdığı topraklarda ise kan ve gözyaşı vardı...
Çünkü İsrail, Gazze’de işgal ve katliamlarına ara vermeden devam ederken, bu alçaklığa arka çıkan, çocukların, kadınların öldürülmesine göz yuman ABD başta, batı dünyası ülkeleri de başka sinsi planlar peşinde koşuyor. Hem de daha en baştan bu katliama destek veren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nden (GKRY) oluşturulacak deniz koridoruyla Gazze’ye insani yardım adı altında. Yani BM’de “acil insani yardım” önerilerine karşı çıkan, hayır diyen, İsrail’in kendi belirlediği rotalarda ilerleyen BM konvoylarını vurmasını seyreden ABD ve batı dünyası hiç utanmadan vicdan ve insanlıktan söz ediyorlar. Niyesi de belli. Hepsinin de niyeti yardım falan değil İsrail- Filistin
Irak’ın kuzeyinde 12 askerimizin şehit olmasının ardından siyasette başlayan, teröre karşı ortak bildiri tartışmasında görüntü şu:
Parlamentoda ve ülkede ağırlığı olan siyasi partiler yelpazesinde bütün partiler bir yerde, DEM parti ile beraber CHP başka bir yerde...
Kılıçdaroğlu döneminde de bu hava, algı vardı ama milliyetçi orjinli İYİ partinin varlığı bu görüntüyü denklemi bozuyordu. Şimdilerde ise tek başına seçime girme kararı alan Akşener’de DEM parti üzerinden CHP’ye oldukça sert bir üslupla yükleniyor. Akşener’in bu çıkışı ve Özel’in duruşuyla birlikte de CHP ile DEM partinin yakınlaşması ve olası iş birliği pozisyonları daha netleşmiş, keskinleşmiş durumda. Kılıçdaroğlu’nun daha ürkek, çekingen davrandığı birlikte fotoğraf verme, aynı kareye girme konusunda Özel daha atak ve cesur adımlar atıyor bir başka deyişle. Hem de alelacele bir şekilde. Bu da CHP içerisinde aykırı sesleri, tepkileri tetikliyor. Bu anlamda şimdilik son örnek de CHP’nin teröre karşı ortak
Şehit haberleriyle canımız yandı, acımız çok büyük. Canımızı çok daha yakan ise şehitlerimiz üzerinden yapılan kısır siyasi tartışmalar, polemikler... Hele de sosyal medya mecralarındaki haddini aşan paylaşımlar, yorumlar bu acının daha da artmasına yol açıyor. Birileri TSK’nin terörle mücadelesine karşı psikolojik harp söylemleri, algı operasyonları yapıyor...Kimileri de orada ne işimiz var diye Silahlı Kuvvetlerin Kuzey Irak’taki varlığını tartışmaya açıyor...Doğa ve iklim koşulları üzerinden oralarda bulunmanın nasıl bir risk yarattığını sorguluyor. Oysa tam da orada olduğumuz için bugün ülke sınırları içerisinde huzur ve güven ortamı sağlanmış durumda… Yani bir zamanlar terörle anılan yerlerde bugün petrol kuyuları faaliyetteyse, korkudan terk edilmiş topraklar ekiliyorsa, gidilemeyen dağlar, yaylalar turizm merkezine dönüşmüşse, çıkmaz sokak denilen sıfır hattındaki yerler sınır kapılarıyla canlanmışsa işte hepsi neden orada olunduğunun açık kanıtı. Ama ilginçtir ekranlardaki tartışmalarda da bundan ziyade ağırlıkla
Siyasette yerel seçim hareketliliği var. Ama henüz partiler arası diyaloglar, atışmalar, pazarlık hesapları daha ön planda. Siyaset mühendisliğiyle strateji geliştirme ve taktiksel hamlelere dönük bir süreç söz konusu bir başka deyişle... Adayların hepsi netleşmediği için de saha siyaseti ivmesi epey düşük. Halkın sokağın nabzı tam anlamıyla şekillenmiş değil. Ancak buna rağmen özellikle muhalefet kanadında yine tepede olmasa bile tabanda olası işbirliği, dayanışma beklentileri hesapları, üzerinden, sandık sonuçlarına dönük öngörüler havada uçuşuyor… Hepsi de kazanmak üzerine… Elbette iddialı söylemler, çıkışlar siyasetin gereği ama sadece bununla yetinmenin pek fazla işe yaramadığını da son seçimlerde yaşayarak gördük. Hele de altı doldurulmayan ve sadece Erdoğan karşıtlığına kurgulu stratejiyle ağırlıkla sosyal medya üzerinden yaratılan, yaratılmak istenen “Kazanıyoruz, kazandık” algısının ya da karşı tarafa üstten bakışçı, küçümseyici paylaşımların seçmen tercihine