Siyasette yerel seçim hareketliliği var. Ama henüz partiler arası diyaloglar, atışmalar, pazarlık hesapları daha ön planda. Siyaset mühendisliğiyle strateji geliştirme ve taktiksel hamlelere dönük bir süreç söz konusu bir başka deyişle... Adayların hepsi netleşmediği için de saha siyaseti ivmesi epey düşük. Halkın sokağın nabzı tam anlamıyla şekillenmiş değil. Ancak buna rağmen özellikle muhalefet kanadında yine tepede olmasa bile tabanda olası işbirliği, dayanışma beklentileri hesapları, üzerinden, sandık sonuçlarına dönük öngörüler havada uçuşuyor… Hepsi de kazanmak üzerine… Elbette iddialı söylemler, çıkışlar siyasetin gereği ama sadece bununla yetinmenin pek fazla işe yaramadığını da son seçimlerde yaşayarak gördük. Hele de altı doldurulmayan ve sadece Erdoğan karşıtlığına kurgulu stratejiyle ağırlıkla sosyal medya üzerinden yaratılan, yaratılmak istenen “Kazanıyoruz, kazandık” algısının ya da karşı tarafa üstten bakışçı, küçümseyici paylaşımların seçmen tercihine reel anlamda ne kadar, nasıl yansıyıp yansımadığı veya taraftarı, seçmeni etkileme-rakibi tetikleme durumunun yanıltıcı olduğunu. Dolayısıyla siyaset biliminde seçmen sosyolojisi, psikolojisi kritik, önemli deniliyorsa hâlâ sokak siyaseti, yani vatandaşa, seçmene doğrudan dokunmak şart... Hem de sandığa beş kala değil her daim. Bir de samimi ve sahici olmak kaydıyla.
Bunu hangi tarafın, kimin daha öncelediği de ortada...
Yerel seçime dönük asıl kritik virajda adaylık sürecinde yaşanacak olası kırgınlıklar ve küskünlükler. Malum herkesin gönlünde bir koltuk sevdası var olmadığında da hüsran durumu söz konusu. Her seçim için geçerli olan bu durum 2019 yerel seçimleri öncesinde de yaşanmıştı. “Seçim ikliminde kırgın küskün havası” başlıklı (11 Şubat 2019) yazımızda bunu bizde şöyle aktarmıştık:
Aday tespit sürecinde hemen her partide kırgınlık küskünlük yaşandı ama sokağa, seçmene yansıtmadaki başarısıyla(!)
CHP diğerlerine yine fark attı.
Dahası DSP’ye kaymalarla kendi oyunun bölünmesi gibi bir tehdit yarattı. Ve hâlâ da dalgalanma bitmiş değil. Nitekim dün seçim bildirgesini açıklayan Kılıçdaroğlu da bu konuya dikkat çekerek birlik ve beraberlik çağrısı yaptı. Dolayısıyla da bir kez daha gördük ki CHP başta olmak üzere her partinin
31 Mart’a dönük tüm hesapları öncelikle kırgınları, küskünleri kazanmaya, yani kendi seçmenlerini konsolide etmeye ve yüksek oranda olduğu söylenen kararsızları iknaya endekslenmiş durumda...
Aynısı bu seçim öncesi içinde geçerli. Hem de yine ana muhalefet partisi CHP’de yaratacağı ciddi sıkıntılar nedeniyle. Çünkü geçen seçimin adayların tek belirleyicisi Kılıçdaroğlu bu kez yok ama ona yakın isimlerin beklentisi var ve CHP’nin yeni yönetimi, özellikle de İmamoğlu tarafından üzerlerinin çizilme durumu konuşuluyor. Olursa da bunlar “söz konusu partiyse koltuk teferruattır” deyip sokaklarda oy kovalamaya düşmeyeceklerdir herhalde... Yine yerel seçime dönük tartışmalarda İmamoğlu’nun avantajları ve dezavantajları sıralanırken, dezavantajlar arasında İYİ partinin aday çıkarması kadar CHP’de kurultaydaki Kılıçdaroğlu kaynaklı devam eden kırgınlık ve soğuk havanın da ciddi anlamda sıkıntı yaratacağı vurgulanıyor. Ki seçim sonucuna bağlı olarak bir yenilgi durumunda CHP’de olası bir yeni kurultay iddiaları da hep gündemde sıcak tutuluyor zaten. Bu bağlamda İmamoğlu ve CHP açısından kritik soru da şu:
Kılıçdaroğlu kızgınlığı unutup İmamoğlu’na el verir mi? Sandığı boykot falan olmasın diye 2019 da olduğu gibi birlik beraberlik mesajı yayınlar mı? Bu anlamda da Özel ve İmamoğlu cenahında beklenti şu:
Bu kırgınlık, küskünlük seçimlere beş kalaya kadar devam eder ama sonunda Kılıçdaroğlu devreye girer ve bu sorunu halleder...
Olur olmaz onu göreceğiz ama an itibarıyla bilinen gerçeklik de şu:
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde “kazanacak aday” muhabbeti alevliyken herkes ne diyordu? Kılıçdaroğlu en sonunda anketlere
bakacak, ona göre de gerekirse fedakârlık yapıp adaylıktan vazgeçecektir... Ne oldu? Benden sonra tufan!..