FETÖ ve PKK’nın terör kardeşliği

30 Ekim 2017

FETÖ ile PKK arasında hem organik hem de çıkarsal bağ ve ortak ağ olduğuna ilişkin bir çok iddia var. Örneğin Diyarbakır, Şırnak ve Mardin’de PKK’ya yönelik gerçekleştirilen hendek operasyonlarının TSK’daki FETÖ’cü komutanlar nedeniyle uzadığı, dolayısıyla da fazla şehit verildiği ya da TSK ve Emniyet’teki FETÖ’cülerin, PKK’ya istihbarat sızdırdığı gibi. Yani her iki örgüt arasında bir terör kardeşliği söz konusu. Dahası hamilerinin aynı olduğu da açık. Dolayısıyla da FETÖ davaları ve soruşturmalarının ByLock çözümleriyle birlikte yeni bir boyut kazanma olasılığı yüksek. Dün bu durumu Hava Kuvvetleri Komutanlığı eski Başsavcısı emekli Albay Ahmet Zeki Üçok’a sordum. Öncelikle de hendek operasyonlarıyla ilgili iddiaları. Yanıtı şuydu:
“Cizre’de 24, Sur’da 53, yine Şırnak’ta 23 şehidimiz var. Hepsinin tugay komutanları FETÖ’den tutuklu ve TSK’dan ihraç. En fazla şehidi de Nusaybin’de(70) verdik. Orada da şöyle bir şey oluyor. Hendek savaşlarında nerede yapılacaksa etrafı çevrilerek içerisi tamamen enterne edilir. Ondan sonra girilir ve PKK’lılar etkisiz hale getirilmeye çalışılır. Ama Nusaybin’deki tuğgeneral Suriye sınırı tarafını kapatmıyor, PKK’lılar da sürekli olarak oradan

Yazının Devamı

Cumhuriyet kararı yemekte alınmadı

28 Ekim 2017

94 yıl önce bugün Mustafa Kemal Atatürk, yakın arkadaşlarını Çankaya’da akşam yemeğine çağırmış ve onlara “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” demişti. Sonrasında da İsmet Paşa (İnönü) ile birlikte 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nda (Anayasa) yapılacak değişikliklerin müsveddesini hazırlamışlardı. 29 Ekim’de de Meclis’in onayıyla Cumhuriyet tüm dünyaya ilan edilmişti. Peki, bunlar o gece yemeğe katılanlar için sürpriz miydi? Ya da Atatürk ülkenin yönetim şekli Cumhuriyet’i ilk kez yemekte mi duyurmuştu? Ve de o günün Türkiye’sinde siyasi hava nasıldı? Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vahdettin Engin anlatıyor:
29 Ekim’den birkaç gün önce Atatürk Avusturya gazetesine verdiği demeçte “Bizim zaten idare şeklimiz esas itibariyle Cumhuriyet’tir. Çünkü Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun birinci maddesinde hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir deniliyor. Bu zaten Cumhuriyet idaresidir, sadece adı konmamıştır” diyor. Bu, Cumhuriyet idaresine geçişin bir beyanıdır. Bunu herkes biliyor o dönemde. Atatürk’ün cumhuriyetçi olduğu da daha 1909’dan beri bilinen bir durum. Dolayısıyla, bir gecede alınan bir karar değil, bu bir süreç. Bir de hükümet

Yazının Devamı

PKK Barzani taktiği peşinde

26 Ekim 2017

DAEŞ’in Rakka’dan çıkarılmasının ardından şehir sokaklarında açılan Abdullah Öcalan posterlerine rağmen ABD “PKK terör örgütüdür, terörle mücadelede Türkiye’nin yanındayız” gibisinden sözlerle oyalama ve yutturmaca taktiğine devam ediyor. Bu arada da Barzani’nin sönen bağımsızlık ateşini PKK’nın kardeşi YPG/PYD adına alevlendirmek için körüklüyor. Yani Türkiye’yi Ortadoğu coğrafyasından koparmaya dönük kirli tezgâhta ABD’nin şimdiki hedefi, PKK’nın elde ettiği inisiyatifleri Suriye ve Irak’ta geliştirmek ve meşrulaştırmak. Bunun için de dışarıdan ve içeriden bazı mihraklarca son günlerde ikinci bir çözüm süreciyle ilgili derinden derine çalışan bir mekanizmanın varlığına dikkat çeken güvenlik ve terör uzmanı Abdullah Ağar uyarıyor:

“Irak’ın kuzeyi nasıl bizi kullandıysa, bu şekilde palazlandıysa ve sonra da referandum patlattıysa bir benzeri modeli, kurnazlığı PKK’nın yapmaya çalıştığı da aşikâr. Bunu da kendisinin beraber hareket ettiği ülkeler üzerinden yapıyorlar. Örneğin, o ülkelerin ‘PKK Demokratik Suriye Güçleri’ne dönüştü, içlerinde Sünni Araplar da var’ gibi sözleri ve PKK’nın Türkiye’deki uzantılarından gelen bunlarla ilgili açıklamalar yeni bir çözüm süreci algısına dönük

Yazının Devamı

Kandil ve Sincar’a Operasyon formülü

23 Ekim 2017

PKK Amerika’nın resmi terör örgütleri listesinde. Hatta ABD’nin son açıklamasına göre; Abdullah Öcalan saygı görmeye değer bir şahsiyet değil. Fakat PKK’nın kardeşi, Suriye’deki kolu PYD\YPG ise ABD için dost ve müttefik. O nedenle de açıktan silah ve mühimmat desteği yapıyor, dahası onları düzenli ordu haline getiriyor. Bu durumda da Suriye’den Sincar’a gelen YPG’li PKK’lı terörist oluyor ya da tam tersi Sincar’dan Suriye’ye geçen PKK’lı terörist YPG’li sayılıyor. Adam aynı adam, silah aynı silah. Yani ABD’nin DAEŞ’le mücadele diye verdiği silahların Türkiye’ye karşı kullanılacağı,kullanıldığı çok açık ve net. Dolayısıyla da artık PKK tehdidi deyince sadece Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak’taki teröristlerin gücünü, varlığını değerlendirerek bir sonuca ulaşmanın mümkün olmadığını belirten emekli tuğgeneral, Dr. Naim Babüroğlu şöyle diyor:

“İçişleri Bakanlığı veya Genelkurmay, PKK bölücü terör örgütünün mevcudu dediğinde yanıt hep yurt dışında 3-4 bin yurt içinde 2 bin yaklaşık 6-7 bin kişi olurdu. Şimdi Kuzey Irak’taki mevcut zaten arttı bir de geldik YPG 60-70 bin kişi. Yani bunu artık tümüyle değerlendirmek lazım. Tabi ona göre de önlem almak.”

Nedir önlem? Örneğin TSK Kandil ya

Yazının Devamı

Talabani’nin ölüsü intikam aldı...

21 Ekim 2017

Barzani Irak ordusuna karşı yaşadığı bozgunun nedenini “Kerkük’te yaşananlar, Kürdistan’daki bazı siyasi tarafların ve şahısların verdiği kararlardan dolayı’ diye açıkladı. Yani faturayı Haşdi Şabi ile anlaştığı ifade edilen Talabanilere kesti. Dolayısıyla da Barzani’nin KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) ile Talabani’nin KYB (Kürdistan Yurtsever Birliği) arasında kriz çıktı ve karşılıklı ihanet suçlamaları geldi. Aslında buna eski defterler ya da hesaplar açıldı demek daha doğru. Çünkü bugün Talabani’ye bağlı peşmergeleri Irak ordusuna direnmemekle suçlayan Barzani 21 yıl önce Talabani’yi Erbil’den çıkartmak için yardım istediği Saddam Hüseyin’e yazdığı mektupta (22 Ağustos 1996) şöyle diyordu:
“...Zatıalinizden Irak ordusuna emir verip tehlike saçtıran yabancı güçlerle, işbirlikçi Celal Talabani’nin ihanetine de son vererek Irak ordusunun Erbil’e girmesini rica ederiz.”
Nitekim bu çağrı üzerine de Saddam’ın ordusu Talabani’nin kontrolündeki Erbil’e girdi (31 Ağustos 1996) ve kenti Barzani’ye teslim etti. Bu arada da Erbil’deki Türkmenleri dağıttı, sürdü. O dönemde defalarca Erbil’e giden MİT Kontrterör Dairesi eski Başkanı Mehmet Eymür anlatıyor:
“Mektup sadece Talabani’yi

Yazının Devamı

ABD Barzani’yi sattı mı?

19 Ekim 2017

Düne kadar tüm çağrılara kulaklarını tıkayan, dahası, herkese posta koyan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) lideri Mesud Barzani özellikle Kerkük’te yapmak istediği oldubitti sorulduğunda sürekli “Herhangi bir grup Kerkük’ün durumunu güç kullanarak değiştirmeye çalışacaksa her bir Kürt’ün bunun için savaşa hazır olduğunu bilsin” dedi. Yani açık açık savaşacaklarını ilan etti. Ancak gördük ki peşmerge değil savaşmak, hiçbir direnç göstermeksizin kentin anahtarını Irak ordusuna teslim etti. Hemen sonrasında da geri çekilme tam gaz devam etti ve bir günde Irak’ın haritası 2014 ayarlarına döndü. Çünkü Barzani’nin inadı nedeniyle sadece Bağdat ile Erbil değil Irak’taki Kürt kuruluşları, partileri de birbirine düştü. Nitekim Barzani de yaşadığı bu hezimeti Talabani’ye bağlı peşmergeleri suçlayarak geçiştirdi. Peki, bu öngörülemeyecek bir durum muydu ya da Barzani böyle olacağını kestiremez miydi? Bu soruya 1991-1995 yılları arası Diyarbakır Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı görevinde bulunan ve Barzani’yi çok iyi tanıyan emekli orgeneral Necati Özgen’in yanıtı şuydu:

“Barzani’yle Talabani’nin partileri, adamları arasında kökten bir anlaşmazlık var. Aslında gizli düşman bunlar,

Yazının Devamı

CIA’nın Türkiye’deki maaşlı adamları

16 Ekim 2017

ABD ile yaşanan vize kriziyle birlikte sıkça dillendirilen ‘Türkiye’de casuslar cirit atıyor’ iddiası sözden çıktı ete kemiğe büründü. Dolayısıyla son günlerde İdlib operasyonunun yanı sıra en çok konuşulanların başında yabancı servislerin özellikle de CIA’nın Türkiye’deki faaliyetleri var. Dahası ABD Büyükelçisi’nin Türkiye’yi terörle tehdit ettiği yönünde yorumlara neden olan sözleri DAEŞ’in arkasında CIA olduğu iddiasını alevlendirdi. Dün bu konular üzerine eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür’le konuştuk:

Çok casus var mı Türkiye’de?

Çok. Türkiye’de yabancılara çalışan çok insan var. Üzüntü verici ama maalesef doğru. 1946’dan beri gizli servisler Türkiye’de cirit atıyor. Ben Ankara’da görevliyken CIA gibi istihbarat yapan ve faaliyet gösteren Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Genelkurmay’dan angaje ettiği bir subayın formunu ele geçirdik ve karargâha bildirdik. Cevap dahi gelmedi.

Nasıl ikna ediyorlar sadece para mı?

Genelde oğlunu, kızı okutmak ya da parayla. Paralar da çok büyük rakamlar değil. Bizim Savaşman vardı mesela ABD’de neredeyse çöpçüye verilen 500-600 dolar gibi gibi bir para alıyordu.

Elçiliklerde, konsolosluklarda çok ajan var mıdır?

Akredite olanlar, yani

Yazının Devamı

İdlib’de düşman belli değil

14 Ekim 2017

TSK İdlib’e girerken çatışmanın kaçınılmaz olacağı yönündeki senaryolar şu an için açığa düşmüş durumda. Ancak bu ileride olmayacak anlamına gelmez, gelmemeli. Çünkü her ne kadar bu operasyonun birincil muhatabı Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ile bir anlaşmaya varıldığı izlenimi olsa da terör örgütünün bileşenleri arasındaki kayganlık ya da daha radikal unsurlar nedeniyle bu risk her an geçerli. Tabii bunda da en büyük etkenin bu terör örgütlerinin arkasındaki gizli servisler olduğu, olacağı da çok net. Dolayısıyla, TSK açısından oldukça zor ve karmaşık bir süreç söz konusu. Örneğin HTŞ, yani El Nusra kendisine karşı mücadele ettiği için hain olarak kabul ettiği ÖSO’nun İdlib’e girmesini istemiyor, TSK gelsin diyor. Şimdi bu durumda TSK’nın riski ne olur? Gözlem noktalarına doğru yayıldıkça El Nusra ve diğer gruplardaki terörist elemanlardan el yapımı patlayıcı maddeler, yollara döşenen mayınlar, bombalı araçla intihar saldırıları, intihar bombacıları, uzaktan havan ve topçu atışları gelebilir. Şu anda TSK’ya karşı herhangi bir tepki yok uzlaşı var ama ileride Rus uçağının gelip o teröristlerden herhangi birinin komuta yerini, karargâhını ya da gizlendikleri bir hücreyi bombaladığında

Yazının Devamı