Doğu ve Güney-doğu’daki kalkışma hamlesini kaybeden PKK’nın, 15 Temmuz süreci sonrasında oluşan ortamı değerlendirmeye çalıştığı artık açık biçimde görülüyor.
Her iki bölgedeki il ve ilçelerde “kıra dayalı şehir savaşı” yöntemini kullanarak devletle çatışan örgütün bu süreci kaybetmesi terörle ve teröristle mücadelede önemli aşamaydı.
Bu aşamada devletin, PKK’nın etkinliğini kırıp il ve ilçeleri temizlemesiyle çekilen örgütün silahlı kadroları, 15 Temmuz sonrasında bu kez kırsalda aktifleşti. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içinde yeşeren FETÖ unsurlarının gerçekleştirmeye çalıştığı başarısız darbe girişimi, bir kez daha Doğu ve Güneydoğu dışına açılma kararı alan PKK’nın kullanabileceği zemini yarattı.
Darbe girişimi sonrasında algıyı kendi tarafına dönüştürme çabası içindeki PKK, yeniden “açılım” faaliyetlerine başladı.
Bu durumda daha önceden örgüt yönetiminin hareket inisiyatifini verdiği kırsal kadroları, yeniden hız verilen eylem sürecinde Karadeniz başta olmak üzere batı kentlerinde de eyleme başladı.
Karadeniz’de 3 grup
Yeri gelmişken; CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik terör saldırısının gerçekleştirildiği Doğu Karadeniz Bölgesi’nde toplam sayıları 20’yi bulan 3 ayrı PKK
Artvin’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konvoyuna yapılan saldırı gündemin en tepesine oturdu.
Şavşat-Ardanuç karayolunda seyir halindeki konvoya yönelik saldırıda, CHP’liler yara almadan kurtuldu ancak, konvoyun güvenliğini sağlayan öncü jandarma ekibindeki bir asker şehit oldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’deki harekâtını gündemden düşüren bu olayın şifrelerine bakmakta fayda var.
Öncelikle; terör örgütlerinin, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra oluşan ortamdan faydalandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
CHP liderinin içinde bulunduğu parti otobüsünün güvenliğini sağlamak için yoğun önlemler alınması, bölgede silahlı terör örgütü/örgütlerinin faaliyette bulunduğunun ilk sinyali oldu.
Amaç kaos ortamı
Yaşanan saldırının ilk hedefi, darbe girişimi sonrasında “kaos ortamı” yaratmayı amaçlıyor.
Geride bıraktığımız bir hafta içinde Diyarbakır, Van, Elazığ, Bingöl, Hakkari’deki terör eylemlerine Artvin’deki CHP konvoyuna yönelik saldırının eklenmesi kesinlikle bir tesadüf olarak açıklanamaz.
Darbe girişi-minden sonra en çok konuşulan isimler arasında Adil Öksüz ön plana çıktı.
Kanlı 15 Temmuz’u planlayan ve uygulamaya koyan Fetullah Gülen cemaatinin Hava Kuvvetleri imamı olduğu ortaya çıkan Öksüz, 16 Temmuz sabahı Akıncı Üssü yakınlarında yakalandı.
Darbe ile ilgili gözaltına alındıktan sonra çıkarıldığı savcılık ve mahkemede bir yakınının tavsiyesi üzerine tarla bakmaya geldiğini söyleyip 21 dakikalık adli işlem sürecinin ardından adliye binasından ayrılan Öksüz, kayıplara karıştı.
16 Temmuz’dan bugüne kadar her yerde aranmasına rağmen bulunumadı ilahiyatçı FETÖ imamı.
Darbe girişimi sonrası artık sokaktaki simitçinin bile tanıdığı isim olan Adil Öksüz’ü devlet tanıyor muydu, yoksa hiç bilmiyor muydu?
İstihbarat biliyordu
Gülen cemaatinin bir dönem en etkin isimlerinden birisi olan ve halen KÖZ adıyla eski cemaatçilerin etrafında toplandığı ileri sürülen Kemalettin Özdemir, katıldığı bir televizyon yayınında şöyle konuşuyor:
Başarısız darbe girişiminin üzerinden bir ay geçti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) Fetullahçı yapılanmaya mensup askerlerin 15 Temmuz gecesi kalkıştığı darbe girişiminin ardından pek çok general ve amiral gözaltına alındı, tutuklandı.
Darbe girişiminin akabindeki Yüksek Askeri Şura’da ise darbeyle bağlantılı olan TSK personeli ihraç edildi.
Fetullahçı yapılanmayla bağı olan çoğunluğu general ve amirallerin de aralarında bulunduğu üst düzey askerlerin TSK’dan tasfiyesinin terörle mücadeledeki yansıması önemliydi. Hükümet hızlı bir düzenlemeyle terörle mücadelede öne çıkan askeri birliklerin başına atamalar yaparak boşluk yaşanmasına engel oldu.
Ancak özellikle PKK terörüyle mücadelede devletin önemli bir kazanım elde etmesinin hemen sonrasına denk gelen darbe girişimcilerinin TSK’daki tasfiyesiyle birlikte temmuz başına kadar Doğu ve Güneydoğu’da büyük darbe alan PKK’nın iştahını kabarttı.
15 Temmuz’un ardından başlayan idari işlemler ve adli yargılamalarla geçen süreçte, PKK’nın adını duyurduğu 1984’teki ilk silahlı eylemleri olan Eruh ve Şemdinli baskınlarının yıldönümüne gelindi.
Darbe kalkışmasının üzerinden 3 hafta geçmesiyle birlikte PKK, bölgede yeniden havayı ısındırmaya
Türk Silahlı Kuvvetle-ri’ndeki Fethullah Gülen yanlısı askerlerin gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişimindeki etkin rollerden birinde Jandarma teşkilatı yer aldı.
Cumhuriyet tarihindeki darbe girişimlerinde hep önde olan Jandarma teşkilatının, 15 Temmuz darbe girişiminde de yer alması kaçınılmazdı.
Çünkü; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin köyle, kasabayla, mezrayla iç içe olmasını ve bütünleşmesini sağlayan, halkı organize edebilecek güce sahip olan teşkilat olması, jandarmayı darbe süreçlerinin vazgeçilmez öğesi kılıyor.
Geçmişte de böyleydi, 15 Temmuz gecesi de böyle oldu.
Son OHAL kararnamesinde yer alıncaya kadar askeri görevde Genelkurmay Başkanlığı’na, idari görevlerde ise İçişleri Bakanlığı’na bağlı olan teşkilatı, 15 Temmuz’la birlikte yaşanan gelişmeler ışığında mercek altına almakta fayda var.
Askeri görevinin yanı sıra sorumluluk bölgelerindeki adli makamlara bağlı çalışarak “genel kolluk kuvveti” olarak görev yapan jandarma, 17/25 Aralık sonrasında İçişleri Bakanlığı’nca yoğun denetime tabi tutuldu.
Jandarma, FETÖ ile mücadelede yetersiz kaldı
Güvenlik birimleri, 15 Temmuz’daki başarısız darbe girişiminin ardından şimdi yeni bir tehdit olup olmadığı araştırmasına koyuldu. Ortaya çıkan sonuçlar, Başbakan’ın ‘endişe etmesini’ gerektirecek kadar önemli
Darbe girişimi sonrasında siyaset merkezli başlayan iktidar-muhalefet yakınlaşması toplumun geniş bölümünde destek buluyor.
Türkiye’nin uçurumun kenarından dönmesinin ardından muhalefetin bilgilendirilmesi çerçevesinde Başbakan Binali Yıldırım, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Devlet Bahçeli ile bir araya geldi.
Yıldırım’ın her iki görüşmede, “Darbe riski henüz geçmedi, riskleri ortadan kaldırmak için çalışıyoruz” açıklaması dikkat çekici.
Emniyet’in o yazısı
15 Temmuz’un yarattığı süreçte ilk şokun atlatılmasıyla birlikte, güvenlik birimleri başarısız darbe girişiminin ardından şimdi yeni bir tehdit olup olmadığı araştırmasına koyuldu.
Ortaya çıkan sonuçlar, Başbakan Binali Yıldırım’ın “endişe etmesini” gerektirecek kadar önemli.
Devletin resmi yazışmalarına konu olan darbe girişimi tehditleri kapsamında elde edilen ilk sonuçları şöyle özetlemek mümkün:
Türk Silahlı Kuvvet-leri’ndeki (TSK) Gülen cemaati yanlısı bir grubun gerçekleştirmeye çalıştığı “darbe girişimi”nin başarısızlıkla sonuçlanması Türkiye’nin demokrasi sınavında önemli bir köşe taşı oldu.
Başarısız darbe girişiminin ardından TSK’da halen kritik göreve bulunan çok sayıda general, amiral, subay, astsubay, uzman çavuşlar ve erat gözaltına alındı.
Cuntanın devreye koyduğu darbe planının gerekçesi yanıtı merak edilen, en önemli soruların başında geliyor.
Bu konuda, kısa süre önce İzmir’de gerçekleştirilen “askeri casusluk kumpas” soruşturmasını, 15 Temmuz gecesi yaşananlarla birlikte yeniden değerlendirmek gerekiyor.
İzmir Cumhuriyet Başsavcıvekili Okan Bato’nun yürüttüğü soruşturmanın kamuoyuna yansımayan bazı bölümlerinin, TSK’daki Gülen yanlılarının darbe girişimine yol açtığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bato’nun kumpas soruşturması, aslında TSK’daki Paralel Devlet Yapılanmasını ortaya çıkaracak ilk soruşturmaydı.
Bu soruşturmada Savcı Bato, emniyetin elde ettiği deliller ve mağdurların verdiği bilgilerin yanısıra, “asıl temel yapı içinde önce faaliyette bulunan daha sonra faaliyetlerden ayrılan” Gülenci askerleri ‘gizli tanık’ yaparak konuşturmayı başardı.
Gizli ve açık
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki Gülen yanlısı subayların gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişiminin gelişmeleri devam ediyor.
Kamuoyu, darbe girişiminin ilk sinyallerini Akıncı Üssü’nden havalanan F-16’ların saat 22.15 sıralarında Ankara semalarında alçaktan uçuş yapmasıyla aldı.
Uçakların iki sorti yaptığı birkaç dakika içinde başkent kulislerinde TSK’nın ülke yönetimine el koyduğu yönünde bilgiler akmaya başladı.
İlk yarım saat içinde, “işin rengi” biraz daha belirginleşti.
Evet, hükümete karşı bir darbe girişimi vardı. Ancak, bu darbe girişiminin TSK’nın emir-komuta kademesinin koordinesinde olmadığı anlaşılmaya başlandı.
Nihayetinde, saatler ilerledikçe Ankara ve İstanbul’da olağanüstü süreç yaşandığı anlaşılıyordu.
Cuma gecesi saat 22.10 sıralarında başlayan gelişmelerle ilgili dün yeni bilgiler gün ışığına çıktı.
TSK’da yapılanma içinde olduğu tespit edilen ve FETÖ Paralel Devlet Yapılanması’na (PDY) bağlı olarak hareket eden bir grup askerin hükümete yönelik darbe girişiminin, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın rehin alınmasıyla başladığı ortaya çıktı.