Türk Silahlı Kuvvet-leri’ndeki (TSK) Gülen cemaati yanlısı bir grubun gerçekleştirmeye çalıştığı “darbe girişimi”nin başarısızlıkla sonuçlanması Türkiye’nin demokrasi sınavında önemli bir köşe taşı oldu.
Başarısız darbe girişiminin ardından TSK’da halen kritik göreve bulunan çok sayıda general, amiral, subay, astsubay, uzman çavuşlar ve erat gözaltına alındı.
Cuntanın devreye koyduğu darbe planının gerekçesi yanıtı merak edilen, en önemli soruların başında geliyor.
Bu konuda, kısa süre önce İzmir’de gerçekleştirilen “askeri casusluk kumpas” soruşturmasını, 15 Temmuz gecesi yaşananlarla birlikte yeniden değerlendirmek gerekiyor.
İzmir Cumhuriyet Başsavcıvekili Okan Bato’nun yürüttüğü soruşturmanın kamuoyuna yansımayan bazı bölümlerinin, TSK’daki Gülen yanlılarının darbe girişimine yol açtığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bato’nun kumpas soruşturması, aslında TSK’daki Paralel Devlet Yapılanmasını ortaya çıkaracak ilk soruşturmaydı.
Bu soruşturmada Savcı Bato, emniyetin elde ettiği deliller ve mağdurların verdiği bilgilerin yanısıra, “asıl temel yapı içinde önce faaliyette bulunan daha sonra faaliyetlerden ayrılan” Gülenci askerleri ‘gizli tanık’ yaparak konuşturmayı başardı.
Gizli ve açık tanıkların verdiği bilgilerin teknik çalışmalarla desteklenmesi sonucunda Bato, TSK’nın tüm kademelerinde görev yapan Fetullah Gülen cemaatiyle bağlantılı üst ve alt komuta kademesini belirleyip listeledi.
Bato, soruşturmayı derinleştirince Genelkurmay Başkanlığı ile temasa geçti.
Savcı Bato, defalarca Genelkurmay ile görüşmesine karşın yaklaşık 1 yıl boyunca olumlu bir yanıt alamadı.
Sonunda Bato’nun bastırmasıyla şüphelilerin davetiye usulü çağrılması üzerinde fikir birliğine varıldı.
7 Temmuz günü yapılan ilk dalga operasyon öncesinde hedeflerin bir bölümünün kayıplara karışması, soru işaretlerine neden oldu.
Biri tümamiral diğeri tuğamiral iki firari komutanın soruşturmadan nasıl haberinin olduğu henüz tam tespit edilemedi.
Her 3 general ve amiralden birisi
Bu soruşturmada ortaya çıkarılan başka bir konu ise, “TSK içinde görev yapan ve Gülen grubunda sorumlu düzeyde 700 kadar ismin
varlığı” oldu.
Kumpas soruşturmasıyla ilgili görüştüğüm bir kaynak, halen TSK’da her 3 general veya amiralden birisinin Gülen cemaatiyle temasının bulunduğunun anlaşıldığına dikkati çekti.
Zaten, başarısız darbe girişimi sonrasında TSK mensuplarına yönelik başlatılan gözaltı ve tutuklama sürecinde çok sayıda general ve amiralin bulunması bu bilgiyi doğrular nitelikte
ne yazık ki.
Bato’nun operasyonun yeni aşamasını Yüksek Askeri Şûra’dan (YAŞ)
önce önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğine yönelik sinyaller, TSK’daki Gülenci yapının harekete geçmesine neden oldu.
Bu general ve amirallerin soruşturma kapsamında YAŞ’ta tasfiye edilecek olması, Gülen grubunun en güvendiği ve güçlü yerlerden birisi olan TSK’daki etkinliğinin sona ermesi anlamına gelecekti.
Ankara’daki KPSS soruşturması
İzmir soruşturmasının yanısıra, Ankara’da Başsavcıvekili Necip Cem İşçimen’in TSK personeli üzerinde yürüttüğü KPSS soruşturması, ordudaki
Gülen cemaati üyesi askerlerin tespit açısından son derece önemli oldu.
Savcı İşçimen’in yaptığı araştırmalarda Gülen cemaatiyle bağlantılı olarak KPSS’yi kazananların kimler olduğu ve TSK’da nerelerde görev yaptıkları tek tek belirlendi.
Gülen grubuyla bağlantılı olduğu anlaşılan ve eşleri usulsüz olarak KPSS’yi kazanan subayların; İstanbul’daki Harp Akademileri Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Okullar Komutanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı karargahı, GATA ve Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi’nin yanısıra, yurt genelindeki
pek çok askeri birlikte görev yaptıkları saptandı.
Böylece, İzmir’deki Savcı Bato ile Ankara Savcısı İşçimen’in soruşturmaları TSK’daki Gülenci yapıyı net olarak ortaya çıkardı.
Her iki savcının adli çalışmalarının hükümet tarafından desteklenmesi ve
YAŞ öncesi gerçekleştirilecek olması, devlet kademelerindeki gücünü her geçen gün kaybeden ve finans yönünden yaşadığı büyük kan kaybı, Gülen cemaatinin elindeki son kozu oynamasına neden oldu.
İstihbarat geldi mi?
15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı süreçte ortaya çıkan tablo, elbette, beraberinde bazı soruları getirdi.
Bu konuda en önemli soru;
2. Ordu Komutanı Orgeneral Adem Huduti başta olmak üzere darbe girişimiyle bağlantılı pek çok general ve amiralin bir gecede isimlerinin belirlenip gözaltına alınması.
Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları karargahlarının yanısıra halen kıt’a görevi yapan pek çok general ve amiralin Gülen cemaatiyle bağlantılı oldukları gerekçesiyle gözaltına alınması dikkat çekici.
İşin ilginci, özellikle gözaltına alınanların tümgeneral ve tuğgeneral rütbesinde olanların büyük bölümünün terörle mücadele yürüten birliklerin başında olması.
Bu noktada terörle mücadelede yaşanan süreçte bu komutanların oynadıkları rollerin karşılığının ne olduğu çok önemlidir.
Ayrıca darbe girişimiyle ilgili devletin istihbarat birimlerinin önceden haber alıp almadıkları da tartışma konusu.
Gerek MİT gerekse Emniyet İstihbaratı’nın -şimdilik- bu konuda bir bilgilerinin olmadığı anlaşılıyor.
Eskilerin deyimiyle, “her şerde bir hayır” vardır. Devlet ve hükümetin, bu darbe girişiminden çıkaracağı derslerde olacaktır mutlaka.